İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

2010’lu Yılların İstanbulunu Özlemle Andıran Mekanlar, Radyolar, Müzisyenler

Kültürel belleğimizde en çok yer edinen unsurları saysak herhalde mimari ilk sıralarda yer alır. Mimariyi de daraltılıp farklı bir anlama ulaştırmaya çalışırsak; gittiğimiz mekanları önceleyebiliriz. Kent belleği de biraz bu değil midir? Şehrin dört bir yanından akın edilen merkezi bölgelerde, meydanlarda, toplanma alanlarında insanlar buluşup güzel vakit geçirirler. Farklı bir kent, köy, kasaba ya da ülkeden o şehre gelindiğinde de ilk gidilen yerler arasında yine o şehirdeki insanların uğrak mekanları yer alır. Türkiye’de bu örneği İstanbul, merkezi nokta olarak da İstiklal Caddesi, Beyoğlu olarak kodlayabiliriz sanırım. İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica tarafından yapılan ve 1928’de açılan, yapım aşamasında Türkiye’nin ilk kadın heykeltıraşlarından Sabiha Bengütaş’ın da bulunduğu Taksim Cumhuriyet Anıtı ile başlar cadde. Temellerini II. Bayezid’e, 1481’e kadar götürebileceğimiz, 1868’de ise Sultan Abdülaziz tarafından Mekteb-i Sultani adıyla kurulan Galatasaray Lisesi’ne ulaşılır ardından biraz yüründü mü. Caddeyi arşınlamayı daha da sürdürenler “tünelin sonundaki ışığa”, Beyoğlu – Karaköy Tüneli’ne kadar gelir. Eugène Gavan adlı Fransız bir mühendisin tasarımı ve emekleriyle inşaatı 1874’te biten Tünel ile eski İstanbul’un bir diğer bölgesi Karaköy’e ulaşmanız 90 saniyedir. Kültürel bellek oluşurken mekanlar kadar sesler de çok mühimdir. İş dönüşü trafiğinden, toplu taşımada okula gitme hallerine kadar radyolar da bu sesi en çok duyduğumuz adreslerdendir. Lafı daha da uzatmadan, biraz kişisel tarih de içeren bir İstanbul 2010’ları derlemesine başlayalım. O zamanlar, hatta daha öncesinde de olup şimdi olmayan ve kültürel belleği oluşturan pek çok yer, ses, adres, eğlence mekanına kadar bir listeleme yapmaya çalıştım. O günleri özlemle ananların hala olduğunu bildiğimden, sanırım kendimizi nostaljinin tatlı ve hüzünlü kollarına bırakabiliriz. Tabii ki 2010’lardan daha eskisini yaşayanların da olduğu malum. Ancak belirttiğimiz üzere bu; biraz da içeriğin yazarının kendi kişisel derlemesi.

Kemancı

Kemancı Üzerine Belgesel

Biz 2010’lar diyoruz ama, bu tarihten çok önce, 90’lardan 2000’lerin ortasına kadar eğlence mekanı açısından bir İstanbul efsanesinden de bahsetmek lazım. 1986’da İlyas Güray tarafından Galata Köprüsü’nün altında açılan mekan önce bir kafe – kahvehane sentezinde bir yerdir. İleride mekanın ortaklarından ve isim hakkının sahibi olacak olan Zeki Ateş ise o dönem mekanın bir çalışanıdır. Rock müzik mekanları arasında efsanesi hiç bitmeyen, mekanın havasını teneffüs edenlerce hep “Bir başkaydı!” diye anlatılan Kemancı yalnızca rock ve metal müzik dinleyenlerin uğrak mekanı da değilmiş üstelik. Yazarlar, ressamlar, karikatüristler, müzisyenler için de önemli bir kültür – sanat mekanıymış. 1992’de Galata Köprüsü’ndeki yangından sonra ise mekan Taksim’deki Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nun üzerine taşınıyor. Dönüm noktası buradan itibaren başlıyor. İlyas Bey ortaklıktan ayrılınca yerini Zeki Ateş ve İsmail Yeter dolduruyor. 1993’te ise Sıraselviler’deki Yeni Kemancı’nın inşası başlıyor. Taksim’deki Eski Kemancı’nın aksine oldukça geniş bir sahneye sahip olan bu yeni yerde kimler sahne almıyor ki?

Volvox (Şebnem Ferah, Özlem Tekin, Gül Ağırca, Ebru Bank-Eroğlu)

Volvox

Mad Madame (Kaan Tangöze, Ari Barokas, Yakup Trana, Tercan Şener)

Metallica, Jimmy Page, Robert Plant, Yavuz Çetin, Erkin Koray gibi isimlerin de bu mekanı ziyaret ettiğini söylemek gerek.

1999 depreminin ardından finansal krize giren mekansa 2006’da tamamen iflas eder. Muhteşem bir altın çağı yaşamış olan mekanın isim haklarının bırakıldığı Zeki Ateş ise mekanı yeniden canlandırma girişimlerinden hüsranla çıkar ve 2013’te aramızdan ayrılır.

Taksim Dorock

Taksim Dorock Bar

4 Şubat 2005’te açılan Dorock Bar da, Heavy metal tutkunlarının Taksim’deki, hatta İstanbul’daki en uğrak mekanlarından biriydi. Yıllar içerisinde yerli – yabancı birçok metal grubunu ağırlayan mekan da çeşitli olumsuzlukları gideremediğinden Eylül 2019’da kepenkleri kapatmıştı. Son yıllar içerisinde birkaç kez el değiştiren mekan kurulduğu günden itibaren alternatif kültürün de en önemli adreslerinden biri olmuştu. Opeth gibi dünya çapında ünlü progresif metal gruplarından, brütal vokaliyle Türk rock müziğinde yeni bir eşiği atlayan Hayko Cepkin’in ekibinde yer alan, gitarist Özgür Özkan’ın dahil olduğu Razor grubuna kadar birçok müzisyen ve grup burada sahne almıştı. Çeşitli festivalleri, partileri, organizasyonlarıyla da oldukça sevilen mekan Türkiye’de rock kültürünün gelişmesinde de oldukça önemli bir yere sahiptir. Mekanın kurucusu Münir Atamer bu mekanla iptal edilen birçok konseri Dorock’a taşımayı, yurt dışından gelen müzik gruplarına maddi destek sağlanamadığı dönemler bu festivallerin ana sponsoru olmayı başarmıştır. Günümüzde ise Kadıköy’e geçen Atamer, burada Dorock XL ile hizmet vermeyi sürdürmektedir. (Tabii şu anda karantina dolayısıyla Dorock XL kapalıdır.)

Leyla Teras

Leyla Teras

İnternette arattığınızda karşınıza “Artık kapalı” gibi hüzünlü bir bildirinin düşeceği mekanlardan biri de Leyla Teras’tır. Taksim’in en önemli eğlence mekanlarından olan Leyla Teras gelen misafirleri itibarıyla da oldukça kültürler arası bir mekandı. Yerli – yabancı oldukça geniş bir yelpazede müdavimi ağırlamış olan mekan etnik müziğin, akustik konserlerin bir şölen halinde gerçekleştiği, minimal yapısı, şahane terasıyla gidenlerin gönlünde taht kurduğu bir yerdi. Balkanlardan caza, rocktan dünya müziğine birçok türde canlı müziğin gerçekleşmiş olduğu mekan, dahil olduğu binanın en üstünde olduğundan 6 kat tırmanıp da ulaşılan nadide yerlerden biriydi.

Light in Babylon

Light in Babylon

Geçmişte İstiklal Caddesi’nde tarzlarından yaptıkları müziğe kadar yerel ve etnik bir hava estirmiş olan müzik grubu Light in Babylon bugün müzik kariyerine aktif olarak devam etmektedir. Müzik yolculuklarına sokakta başlayıp giderek büyüyen, daha sonra verdikleri konserlerle kendilerine özgü tarzı kabul ettirmiş olan grubun solisti Michal Elia Kamal İran kökenli, İsraillidir. Oldukça güçlü bir sese sahip olan müzisyen şarkı söylerken büründüğü kimliğiyle de etkileyici bir görünüme ulaşır. Şarkı sözlerini de bizzat kendisi yazar. Ekibin gitaristlerinden Julien Demarque Fransız, santur çalan Mete Çiftçi ise Türk’tür. İlk kez 2010 yılında İstanbul sokaklarında karşılaşan üçlü, zamanla farklı müzisyenler beraber de çalmıştır. 2013 ve 2016’da çıkardıkları iki albümle beraber varlığını sürdüren Light in Babylon da İstiklal Caddesi’ndeki sokak müziğinin en önemli temsilcileri arasındaydı.

Radyo Babylon

Radyo Babylon

Yayın hayatına 2010’da başlayan Radyo Babylon da alternatif müziğin, radyoculuğun en önemli mümessillerinden biriydi. Kültürlerarası bir müzik dünyasının yansıtıldığı radyo, gerçekleştirdiği çeşitli etkinliklerle de dinleyicilerine şahane organizasyonlar sunmuştur. Özellikle mesai saatleri içerisinde, eve dönüş trafiğinde, toplu taşımalarda durak bir türlü gelmek bilmezken ve daha pek çok yaşam alanında dinlenerek zamanı güzelleştiren radyo, galiba oldukça sadık bir dinleyici kitlesine sahip ilk sıralardaki radyolardan biriydi. 2020’nin başı itibarıyla yayın hayatına son veren Radyo Babylon, 10 yıl boyunca şahane müzikler, kaliteli programların yer aldığı bir radyo olarak mazideki yerini aldı.

Kadıköy Rexx Sineması

Rexx Sineması

1961 yılında açılan, Kadıköy’ün en önemli kültürel sembollerinden biri olan Rexx Sineması, tam olarak değilse de geçici olarak kapatılmış durumda. Tabii ki mevcut Korona salgını dolayısıyla kapalı olması doğal olan sinemayla ilgili Kadıköy Belediyesi geçtiğimiz Mart ayında şöyle bir açıklama yapmıştı:

“Kadıköy’ün en önemli kültür değerlerinden olan Rexx Sineması’nın kapanma kararını sizler gibi ben de üzülerek öğrendim. Salgının aşılmasının ardından sinema binasının mülk sahipleriyle bu değerli kültür mirasını geleceğe nasıl taşıyabileceğimizi değerlendireceğiz.” İlkin ismi “Reks” olan sinemanın adı önce Rex, sonra Rexx olmuştur. İnsanların buluşma noktası olarak belirleyip “Rexx’in oradayım.” diyerek konumlarını tariflediği mekan da geçmişten bugüne kıyıda köşeli kalmış değerli filmleri, ödüllü yapıtları yayınlamasıyla bilinen bir yerdi.

Ve tabii ki Siya Siyabend

https://www.youtube.com/watch?v=qMUOe107qBo

Beyoğlu deyince akla gelen en sembolik isimlerden biri de Siya Siyabend idi. Zehir gibi, delip geçen sesiyle, grubun solisti “Bizon Murat”ın İstiklal Caddesi’nde “Siya Siyabend CD’leriii!” diye bağırdığını hala hatırlayanlar vardır.

Özellikle Beyoğlu ile ilgili daha da derinleşmek, bölgenin daha eski zamanlarını öğrenmek isteyenler ünlü denemecimizlerden Salâh Birsel’in yazdığı Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu kitabını edinebilir.

Bu liste öyle ya da böyle elbette herkesin kişisel tarihine göre genişletilebilir. Kendi 2010’lu yıllarımı oluşturan bir liste olduğunu belirtmiştim. Lakin belki birçok insanın da zaten özlemle, bir buruk hüzünle hatırladığı maddeler oldu bunlar. Beri yandan, özlediğimiz aslında; bir yanıyla da o dönemler olduğu kadar o dönemlerdeki kendimiziz. İyisi mi içeriğimizi bu yazıya çok yakışacak bir cümle ile, Patti Smith’in M Treni kitabındaki bir alıntıyla bitirelim:

“Oğlan büyüdü, baba öldü, kız benden uzun, kötü bir rüyadan dolayı ağlıyor. Lütfen sonsuza dek kalın, diyorum tanıdığım şeylere. Gitmeyin. Büyümeyin.”

Hazırlayan: Mert Bekçi

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir