Gelenekleri yıkarak 20. yüzyıla damga vuran ve farklı sanat akımlarının doğmasına yol açan Dadaizm ya da Dadacılık akımı, 20. yüzyıl Avrupası’nda ortaya çıkmış ve ardından Amerika’ya uzanarak tüm dünyayı etkisi altına almış bir sanat hareketidir.
1. Dünya Savaşı’nı protesto etmek amacıyla Zürih, Berlin, Köln, Paris gibi şehirlerde yaşayan Avrupalı sanatçılar tarafından ortaya çıkarılan bu sanat akımı, dönemin karamsarlığına karşı bir duruş sergilemeyi başarmıştı. Resim sanatının yanı sıra edebiyat, tiyatro gibi alanlarda da alışılmış estetik ve dil biçimlerinin dışına çıkarak yeni değerler doğurmuştur. Böylelikle umutsuzluğa düşmüş insanlığı sarsma ve şaşırtma isteklerine ulaşmışlardır.
Dada: Yeni Bir Dünya Görüşü
Resim sanatı içerisinde Dadaist hareketin temsilcilerine bakıldığında: Marcel Duchamp, Hugo Ball, Emmy Hennings, Hans ARP, Raoul Hausmann, Hannah Höch, Johannes Baader, Tristan Tzara, Francis Picabia, Huelsenbeck, George Grosz, John Heartfield, Man Ray, Beatrice Wood, Kurt Schwitters, Hans Richter ve Max Ernst gibi isimler örnek olarak verilebilir.
Bunların aralarından, Tristan Tzara, Jean Arp, Richard Hülsenbeck, Jacques Magnifico, Marcel Janco ve Emmy Hennings gibi o dönem genç ve savaş karşıtı olan sanatçılar, 1916 yılında Hugo Ball’in Zürih’te açtığı bir kafede toplanarak Dadaist bildirilerini yayımladılar.
Çıkardıkları çok sayıda yayının ve derginin içinde en önemli olanı ise 1919-1924 arasında yayımlanan ve Andre Breton, Louis Aragon, Philippe Soupault, Paul Eluard ile Georges Ribemont-Dessaignes gibi günümüze dahi damga vuran şairlerle yazarların yazılarının yer aldığı “De Litterature” oldu.
Dada’nın başkaldırısını Akdemir şöyle özetliyor:
Dada savaşa sebep verenin insan olması ve insanın güzel sanatlarla yüzünü örtmesi ve vicdan temizliği sağlaması düşüncesinden yola çıkarak sanatı suçlu bulur. Dadaya göre sanat kirlidir. Var olanı yansıtmak haricinde yapılan sanatlarda, sanatçı duygu yoğunluğu içinde eserini diğer insanlara sunar. Bu diğer insanlar için değildir, sanatçı kendi hisleriyle oynamaktan zevk alır. Aynı zevk, diğer insanlara yansıdığında, histeri yayılır. Sanatçı, bu insani histeriye ortak olmaktan suçluluk duyarak kendini diğer insanlardan soyutlar ve kendini olmayan, bilinmeyen bir alana taşır. Dada fikrini, en iyi kelimenin kendi anlamı anlatır. Dada, oyun çağındaki çocukların bir sopayı iki bacağının arasına alarak , ata binmiş gibi “DEH; DEH” diye çıkardıkları sesin, sanatçıların akıma ad koymak için kestikleri kelimeleri torbanın içine atarak oradan tesadüfi çektikleri bir kelimedir. Herhangi bir anlam içermeyen bu kelime dadanın temel düşüncesini ortaya koymaktadır diyebiliriz.
Akdemir, Eda. Dadaizm Sanat Akımının Anti-Art Hareketi İçindeki Expresif Tutumu. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi, 2007.
Dadaizmin Amacı: Karşıt Bir Kültür
Dadacılar, aklın hiçbir değerinin ve öneminin olmadığını savunur. O yüzden bu sanat akımına dair eserlerde hiçlik, absürtlük ve anlamsızlık dikkat çeker. Ayrıca bu hareketin belirleyici özelliklerinden biri de her şeye kuşkuyla yaklaşılmasıdır. Bu akımı takip eden sanatçılar, çevrelerinde vuku bulan her şeyi sorgular. Amacı sanatta geleneksel tutumu yıkmak olan Dada Hareketi, sanata yeni malzemelerin ve tekniklerin girmesine katkı sağlamıştır. Kübizmle sanata giren kolaj, asamblaj, montaj gibi teknikler Dada Hareketinde daha ileri boyuta taşınarak, objenin kullanım alanı ve anlamı genişlemiş ve değişmiştir. Çünkü eskimiş heykel ve resim gelenekleri, doğaçlamaya açık olmadığı için Dadaistlerin yenilikçi mesajlarını iletmeye elverişli değildi. Bu sebeple Dadaist sanatçılar, sanatlarındaki özgürlüğü fotomontaj, kolaj ve nesne ya da malzeme konstrüksiyonu gibi tarzlarda buldu.
Dilek Bektaş bu durumu şöyle yorumlamaktadır:
Dadaistler her ne kadar sanata karşı olduklarını, geleneği reddettiklerini, sadece yozlaşmış bir toplumla alay edip aşağıladıklarını ifade etmiş olsalar da, ortaya koydukları çalışmalarla fütürizmin görsel alfabesini zenginleştirmişlerdir. Kural ve dogmalardan kurtulmak sanatçıyı kendi gerçeğine daha çok yaklaştırmıştır. Şans eseri olarak bilinçsizce yapılanın etkinliği anlaşılınca, Dadaistler kendiliğinden (spontane) olanı planlı davranışla birleştirmenin yollarını aramışlar; bu sentez sayesinde tipografi geleneksel kısıtlamalarından kurtulmuştur. Dada aynı zamanda, harf biçimlerini Kübizm kavramına uyan – fonetik semboller olarak değil – görsel biçimler olarak kullanmıştır. Tzara ve Hausmann, harf biçimlerini bu şekilde ele alarak, ayrıca harf, tipografik malzeme ve görsel işaretlerle de kolajlar yaparak gerilim ve kontrast alanlarını oluşturmayı amaçlayan tipografiler gerçekleştirmişlerdir.
Bektaş. D. (1992). Çağdaş Grafik Tasarımın Gelişimi. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları
Dadaist sanatçılardan Schwitters, zamanın sanat anlayışına karşı durarak yollardan, çöp varillerinden, yığınlardan bulduğu metal, karton, tahta objeler, ambalaj kâğıtları ve gazetelerden faydalanarak çalışmalarını üretmiştir. Böylelikle sanat nesnelerini zenginleştirdiği görülmektedir. Bunları yaparken de kimi zaman nesnenin anlam ve biçimi dönüştürmüş, kimi zaman doğrudan kullanmıştır. Bu deneysel çalışmalar onu “Merz” yapıtlarına götürmüştür. 1923 yılında en önemli yapıtı Merzbau‘ya başlamıştır.
Bir başka Dadaist sanatçı Picabia ise eserlerinde, kafasında taşıdığı ve ortaya attığı düşünceleri savunmuştur. “İçinde, fikirler yönlerini değiştirebilsinler diye kafa yuvarlaktır” Picabia’nın bir sözüdür. Picabia’nın sanatı ve sanatçı karakteri bulgucu, teorisyen, anarşist ve şekilci olarak tanımlanabilir. Sanata yönelik tüm temel bilgileri, yayımcı olarak çıkardığı DADA dergilerinin özünde de vardır. Düşünce için yeni yönler ve tezler üretip sonra da bunları bizzat çürüten bir kişiliğe sahiptir. Bu özelliği onu hiçbir zaman mevcutla yetinmeyen, sürekli kendini ve sanatını yenileyen bir sanatçı ve düşünüre dönüştürmüştür. Günümüzde Picabia’nın eserlerine ilginin arttığını görülmektedir. Bu ilginin çıkış noktasını, onun, eserlerinde ortaya attığı “Sanatta yeni bir gelişme var mıdır?” sorusunun ciddi olarak sanat tarihçileri tarafından sorgulanması oluşturmaktadır.
Francis Picabia’nın yapıtları boya ve tuvalle, plastiğin sınırları içinde kalan çalışmalardır. Yapıtlarında bir takım makine çizimleri, neredeyse teknik resim denebilecek tasarım eskizleri gibi duran çizimler, bir tuvalin üstünde yer almakta ve bu çalışma “Pentür” diye sunulmaktadır. Bu açıdan bakılınca bu çalışmaların bilinen anlamdaki pentürle hiçbir ilişkisi bulunmadığı görülmektedir. Hatta bu çalışmaları “anlamsız” ve “saçma” diye nitelendirenleri de yadırgamamak gerekir. Ama bu çalışmaları ortaya koyan sanatçı, onları yaptığı günlerde de yeterliliğini ve yeteneğini kanıtlamıştır. Bir saçmanın arayışı içinde olmadığı açıkça belli olduğuna göre, ya da eldeki yapıt gerçekten bir “saçma” idiyse, temelde yer alan gerçek amaç neydi? Sanat yapıtının üretim öncesinde, üretim sürecinde ve alımlanmasında, etken olan olguların üzerine gitmekte ve o olguları irdelemekteydi. Aslında sanat felsefesinin temel sorunsalını sorgulayarak, bulması gereken yanıtları aramaktaydı. Fakat bütün bu çaba resimsel olanın sınırları içindeydi.
Bir diğer Dadaist örnek ise Marcel Duchamp’ın, buluntu bir nesneden “pisuvardan” ibaret olan “Çeşme” eseridir. Aslında Duchamp’a atfedilen ve hala onun isminin altında anılan bu eserle ilgi yakın zamanda, See All This’in de yayınladığı habere göre onun olmadığı ortaya çıktı. R. Mutt imzalı “Fountain” (Çeşme) adlı pisuvar, Baroness Elsa Von Freytag Loringhoven’a aittir. Haberle ilgili daha detaylı bilgi için “ÇEŞME” DUCHAMP TARAFINDAN YARATILMADI!” adlı yazıyı okuyabilirsiniz.
Bu çalışma, Dadaizm anlayışının karşıt kültürel mesajını direkt şekilde ifade etmiştir. Eser Amerikalı Bağımsız Sanatçılar Cemiyeti’nin ilk sergisine kabul edilmese de Duchamp, sanatın felsefesi ve doğası üzerine bir tartışma başlatmak için çalışmanın değişik versiyonlarını sergilere göndermeye devam etmiştir. Ve zaman içinde bu eser ikonik bir hal almayı başardı…
Dadaizm akımı, 1920’li yıllardan sonra yerini sürrealizme bıraktı ve pop-art, kavramsal sanat gibi hareketlerin temellerinin atılmasında etkili oldu. Dadaistler, sanatın aslında yüceltildiği kadar önemli bir şey olmadığını savundular ve sadece göze hitap eden estetik değerleri kabul etmediler, geleneklere karşı koyarak öncü oldular.
Günümüz Tasarımcıları ve Dadaist Etkilerin Yansımaları
Günümüze ise tasarım yöntemi, Dada ve 20. yy.ın başlarında ortaya çıkan bir çok akımla yakından bağlantılı olduğu için, bu modern eserlerin görünümü aynı zamanda klasikleşmiş bir hava da taşımaktadır.
Diğer 20.yy. gençlik hareketleri gibi, mevcut gençlik kültürü de kendi baskın tasarım dilini oluşturmuştur. İsyan sinyalleri olarak çizgi romanlar yeni tarzın temelidir ve kolaj tekniğinin temel ilkelliği temel bir çatışmayı ifade etmeye yardımcı olmuştur. Bu nedenle kolaj, punk’ın ilk aşamalarında tercih edilen sanatsal yöntemdir ve sonuçta ana akım tasarım tekniği olarak ortaya çıkmıştır. Yani Dada’nın etkilerini en çok gördüğümüz dönemlerden bir tanesidir Punk tasarımlar.
Chwast, S., Heller, S. (1988). Graphic Style From Victorian To Post-Modern. London: Thames and Hudson.
Punk tasarımı, kendi içinde de barındırdığı bir anti-tasarım tutum ile kolaj tarzını bir araya getirmiştir. Punk tasarımında Dada estetiğine ilginin canlanması, nihilistik anarşizmi ve herkesin kültürel bir üretici olabileceği fikrini birleştiren bir duyarlılıktan kaynaklanmıştır.
Modern tasarım döneminde Dada hareketini en baskın olarak gördüğümüz örneklerden bir tanesi de Sex Pistols albüm kapaklarıdır. Bu kapaklarda Dada dergilerinde görmüş olduğumuz kes yapıştır tipografi kullanımlarının, fotomontaj ve kolajların etkileri büyük ölçüde görülmektedir. Sex Pistols”un, “There’ll Always Be An England” albüm kapağı, Hannah Höch’un 1919 yılında yapmış olduğu kolajla büyük benzerlik taşımaktadır.
Dada’nın kolaj tekniklerini günümüz modern tasarım sanatına uygulayan bir diğer sanatçı ise İtalyan illüstratör ve grafik tasarımcı Nazario Graziano’dur. Yapmış olduğu kolaj ve illüstrasyonlarında Dada’nın etkilerini görmek mümkündür. Sanatçı “Black Book” adlı internet sitesiyle yapmış olduğu bir röportajda, ilham kaynaklarının öncelikle Dada hareketi, sonrasında ise Raymond Savignac, Jackson Pullock, 50’lerin bilim kurgu filmleri, 70 ve 80’lerin illüstrasyon ve fotografik kitapları, eski İtalyan filmleri ve aktörleri, Alfred Hitchock filmleri ve müzik olduğunu belirtmiştir.
Görüldüğü gibi Dada sanatının yöntem ve teknikleri bugün de kullanılmaya devam etmektedir. Modern dönemde de, aynı orijinal Dadacıların çalışmalarında olduğu gibi, algılanan anlam genellikle sanatçının niyetinden uzaktır. Tasarımın bir kişi için anlamsız olabileceği düşüncesi, bir başkası için güçlü bir anlama sahiptir. Sonuç olarak bir çalışmanın içindeki duygu ve belirsizlik, izleyicinin bazı anlamlandırmalara maruz kalması ve bunları yorumlaması gereğini ifade eder…
İlk yorum yapan siz olun