Performans sanatçısı ve Body in Perform’un kurucusu Ayça Ceylan’ın mekana özgü performatif yerleştirmesi “#İçselBahçem (pamuk)” Dokumapark, Antalya’da 8 Mayıs’a kadar ziyaret edilebilir.
“#İçselBahçem (pamuk)”; kadın, doğa, ekofeminizm ve pamuk kavramlarını kendine merkez alan, mekana özgü bir performatif yerleştirmedir. Performatif yerleştirme; performans ve performansın video kaydını, ziyaretçilerin kendi içsel bahçelerini inşa edebilmeleri için 10 dakikalık bir yol haritasından oluşan ses tasarımını, duvarlara giydirilen hikayeleri ve pamuk çekirdeklerinden meydana gelen çember formunu içermektedir.
“Zamanın Dışında” sergisi kapsamında üretilen #İçselBahçem (pamuk) bir zamanların Antalya Dokuma ve İplik Fabrikası olan alanın galeriye dönüştürülen alanında sergilenmektedir. Küratörlüğünü Artsürem’in üstlendiği sergi, sanatçı söyleşileri ve sempozyumlarla 8 Mart-8 Mayıs tarihleri arasında deneyimlenebilir.
Ceylan, #İçselBahçem serisine farklı bitkiler eşliğinde devam edecektir. Bir sonraki #İçselBahçem (civanperçemi) Büşra Kaya küratörlüğünde Müze Evliyagil Ankara’da gerçekleşecektir.
Teknik Destek ve Sponsor: Kepez Belediyesi / Kıyafet: Giyi
#İçselBahçem (pamuk) hakkında daha detaylı bilgi edinmek için:
https://soundcloud.com/ayca-ceylan-426556411/icselbahcem-pamuk-myinnerflora-cotton (ses tasarımı)
İçsel bahçeme hoş geldiniz.
Duvarlarda yazılı olan cümleler bahçenin derinlerine yolculuk edebilmenizi sağlayan hafıza durakları. Her bir cümle hem benim hem sizin hem de kadim zamanların fısıltılarıyla dokundu. Size toprakla, suyla, ateşle, havayla ve ışıkla dokunan bir hikaye anlatacağım. Şimdi gözlerinizi kapayın. Bir anlığına insan değil de bir bitki olduğunuzu düşünün. Güneşle buluşunca çiçeklerini açan, suya ve ışığa yönelen, sessiz alfabesi ile mucizevi bir iletişime sahip olan, zamanı gelince denge için ölümü kabullenen ve sonrasında yeniden doğan. Ne kadar da insansı hissiyatlar dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü sizin de ruhunuzun bir yerlerinde bildiğiniz üzere tüm tanecikler birbiri ile etkileşim halindedir. Peki ne oldu da dünyanın dengesi sarsılmaya başladı?
Bir zamanlar dünya hepimizi beslermiş. Tam da bu nedenle Toprak Ana, Pachamama, Parvati veya binbir isimle aktarabileceğimiz dişil enerji onun bedenidir. Ancak dünyanın bedeni bazı talihsiz olaylar silsileleri ile karşılaşınca ışıldayan zamanların sonu gelmiş ya da ışıldayan zamanların sonunu getirdiğine inananlar bunu böyle aktarmak istemişler. Çünkü hepimizin bildiği gibi kadınlık sadece insan türünde değil doğanın kendisinde mevcuttur. Bunu bitirmek isteyen her kimse sonunda büyük bir yıkımla, kendi yok oluşuyla karşılaşır. İklim krizi, toprağın verimsizliği, türlerin çeşitliliğinin giderek azalması, su sorunu ve nicesi 19. yy’dan beri artan bir ivmeyle varlığını devam ettiriyor. Her şeyin suçlusu tabii ki buhar makineleri değil! Daha fazla ham madde arayışı, daha fazla tüketmek için daha fazla seri üretim, daha fazla ehlileştirilmiş alan açmak için doğanın insan tarafından katledilmeye çalışılmasının karşısında kadın, doğa, ekofeminizm, yerel hareket ve küçük hikayeler var.
Üzerinde bulunduğumuz bu arazi de nice küçük hikayeyi kendinde barındırıyor. Yeter ki onun hikayesini dinlemeye istekli olalım, o zaman şeyler bize kendini açar, hikayelerini anlatır. Bir zamanların Antalya İplik ve Pamuklu Dokuma Fabrikası şimdinin Dokumapark’ı. Kepez Belediyesi’nin sınırları içerisinde. Bunlar belki sizin de bildiğiniz kolay ulaşılabilir bilgiler. Peki biraz daha geçmişle şimdiyi bir araya getirebilecek bir anlatı oluşturalım. Kepez kelimesi ilk olarak Eski Uygur Türkçesi din dışı metinlerinde pamuk anlamıyla karşımıza çıkıyormuş. Sonrasında Kıpçak Türkçesi metinlerinde şapka anlamına bürünmüş ve Türk Dil Kurumuna göre günümüz Türkçesindeki anlamlarından biri de gelin başlığıymış. Bitkimiz pamuksa hammaddenin var ettiği ürünün isminin de kökeni olması bir tesadüf değil. Kadim pamuk bitkisinin kökenlerinin 7000 yıl öncesinde olduğuna dair Hindistan’daki ve Güney Amerika’daki arkeolojik kazılardan kanıtlar mevcut. Coğrafyamızdaki kökenleri ise milattan önce 330. Anadolu Selçukluları ve Osmanlı döneminde de bu topraklarda yaşamına devam eden pamuk, Türkiye Cumhuriyeti ile beraber daha da ekilen bir tarım ürünü haline geliyor. Öte yandan pamuğun dünya ekonomi tarihindeki yerine baktığımızda ise köleliğin, savaşların, siyasetin de ayrılmaz bir parçası olduğunu görüyoruz. Bir kitapta okumuştum: “Hem pamuk huzurdan hoşlanır. Pamuk iyi olduğunda, dünya sakin ve ağırbaşlı demektir.” diyordu Özbek tüccar. Bu cümle sanırım ekonomi politiğin nasıl işlediğine dair çok net bir ifade.
Haydi şimdi biraz yüzümüzü pamuğun kendine çevirelim. Neleri sever, neleri sevmez acaba! Sıcaklık ve bol su sevdiklerinden, şubat-mart aylarında ekimi yapılır ve ağustos-ekim arası hasat mevsimidir. Sert dokusunun içinden çıkan yumuşak hissiyatı bana her vakit gülleri hatırlatır oysaki kendisi ebegümeçlerine daha yakın akraba. Çifleme, çırçırlama yankılarla oluşturulan sözcükler gibiler değil mi! Yankılanan bu sözcükler sırasıyla pamuğun toplanması ve çekirdeklerinden ayrılması anlamlarına gelir.
Pamuk birçok ürünün hammaddesidir ancak tekstil endüstrisindeki yeri bir başkadır. Pamuklu giysiler tercih edilirken, moda insanlığa sentetikleri sunar ve insanlığın büyük bir kısmı sentetik ile donatır yaşam evi olan bedenini. Size bir sır vereyim; beden, mekan ve zaman arasındaki ilişki var oluşunun yapı taşlarındandır. Bu yüzden siz siz olun bu üçlüye müdahale etmeye çalışanlara karşı çok dikkatli olun. Ne diyorduk, moda, evet şimdi dev endüstriler sürdürülebilirlik eşliğinde doğal kumaşlara geri dönüyor. Dünyada zaten var olan şeyleri bir süre ortadan kaldırıp, sonrasında onları yeni bir şey gibi bizlere sunmak algı politikalarının bir parçası. Tabii bu sunumda metalarının fiyatlarında da büyük bir artış görüyoruz.
İşte bir kez daha kadın, doğa ve ekofeminizm hikayemize dahil oluyor. Kadim zamanların öğretileriyle bir araya gelenler sadeleşmeyi bilirler. Sadeleştikçe dengenin harmonisi ile beraber titreşen bedenimiz ebedi dansın bir parçası olur. Dişil enerji dansa katıldıkça parıldayan zamanlar dünyada yeni bir yapı inşa eder. Dünyamız yaralarını onarır ve derinlerdeki kalp atışlarını duyar oluruz. Bazı geceler siz de dünyanın kalp atışlarını duyabiliyorsanız şanslı olanlardansınızdır. “Şansım yok galiba” ya dahil olanlar için ise bir yol haritam var:
Önce derinlerini dinle
Gözlerini güneş ve ay ile yıka
Topraktaki yaşama dokun
Havada asılı kalan anıları kokla
Kadim yolculuğu tat
İçindeki kadını içindeki erkeği özgür kıl
İşte o zaman bilirsin ki tüm zamanlar daireseldir ve Dünya’nın kalp atışları senin içsel bahçeni yaratır.
Performans sanatçısı, koreograf ve sanat yazarı Ayça Ceylan; dans, psikoloji, edebiyat ve teknoloji gibi disiplinleri bir arada kullanarak algılama süreçlerimiz hakkında mekana özgü performanslar üretmektedir. Performanslarında bedenin ve mekanın birbirini nasıl inşa ettiği, onarım süreçlerimiz ve beden politikaları üzerine araştırmalar yapar. Ceylan, performanslarında ve atölyelerinde sanat alanları haricinde arketipsel hafızamızı etkileyecek kamusal alan, terkedilmiş alan ve antik kent gibi birçok alanı tercih eder. Ritueller, sembolizm ve doğa ile senkronlanmak en büyük destekçilerindendir. İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra eğitim sürecine İstanbul Bilgi Üniversitesi Performans Sanatları Bölümü’nde devam etmektedir. Bölümünü “1990 yılından günümüze Türkiye’de performans sanatında kurumsal arşiv problemi” üzerine yazdığı tez ile bitirecektir. 2017 yılında kurulan Body in Perform’un kurucusu ve yaratıcı direktörüdür. Body in Perform pandemi süreciyle beraber başlayan uluslararası performans açık çağrısıyla 20 ülkeden 38 sanatçının performanslarını instagram üzerinden yayınlamıştır. Performans sanatının sağaltıcı gücü ve beden politikalarına değinen performanslar SAHA sürdürülebilirlik fonu ile performans sanatı üzerine dijital bir arşive evrilmektedir. Zorlu PSM, SALT Galata, STUDIO-X Istanbul, Contemporary Istanbul, Casa Dell Arte, Kempinski Hotel Barbaros Bay, Patara Antik Kenti, Antalya Muratpaşa Belediyesi, Bursa Büyükşehir Belediyesi, Narmanlı Sanat, The Circle ve Soho House başta olmak üzere birçok alanda performanslar gerçekleştirmiş ve atölyeler düzenlemiştir. Duru, Reflect Studio, Mesele Slow Design ve Giyi gibi çeşitli markalarla performatif iş birlikleri gerçekleştirmiştir. İlk kişisel sergisini 30 ay süren “Nemf” performansının performans belgeleri ile Bilsart’ta açmıştır. 2017 yılından beri çeşitli mekanlarda düzenlediği “Nasıl bir şey bu performans sanatı?” isimli atölye ile performans sanatının kuramsal ve pratik çerçevesini katılımcılara aktarmaktadır. Performans belgeleri çeşitli özel koleksiyonlarda yer almaktadır. Milliyet Sanat ve Sanatatak’da sanat yazıları yazmaktadır. Ayça Ceylan, yerel kültür ve hafıza kavramlarını içeren performans serisi “come join us at Fragile City” ile 2020 yılında Ghana ve Hindistan’da konuk sanatçı programlarına davet edilmiştir. (COVID-19 nedeniyle 2021’e ertelenmiştir.)
İlk yorum yapan siz olun