Herkese merhaba, Haftanın sanat konusu olarak hazırladığım “Barok Sanat” anlayışı hakkında hazırladığım yazıma, buyurun…
Zenginlik, güç, aşırılık ve ihtişamla ifade edilen Barok sanat, kelime anlamı ile “düzgün olmayan inci” anlamına gelir ve kendine özgü bir anlayışa sahiptir.
Bence barok uslup denince akıllara gelen “duygu yoğunluğu, aşırılık ve heyecan” olmalıdır.
Rönesans dönemi sanat anlayışının tam aksine barok bir eser, durağanlık yerine hareketi, simetriye zıt olarak asimetriği yansıtır. Rönesans dönemi eserlerde rastladığımız durgun yüz ifadeleri yerlerini Barok akımı ile korku, heyecan, neşeli bazende karşı tarafa duygu geçiren gerçekçi ve insansı ifadelere bırakır. Rönesans dönemi eserler genellikle kilisenin onayını almak için yapıldığından, geometrik katı hatlara sahipti. Dahası, kutsal kitaplarda bahsi geçen mitleri yansıtmak için ciddiyet ve keskinlik duygusu zorunluluk niteliğinde idi.
Oysa barok bir esere bakıldığında, kiliseyi memnun etme kaygısı taşımak yerine yaşamsal, olağan hayattan bir kare yansıtan eserler aracılığıyla sanat eserini inceleyenler eserlerde insansı ruh hâllerini seyretme şansına sahiptir. Barok uslubun gelişmesi ile birlikte, keskin çizgilerin yerini belirsizlik içinde geçişler ve gölgeler alır. Genel olarak dönem içinde işlenen konular; azizlerin yaşamı, mitolojik konular, tarihsel öykülerdir. Roma, genel geçer kabule göre Barok sanatının başlangıç noktası kabul edilir.
Osmanlı’da da Barok tarzının etkilerine rastlarız. 18. yüzyılın başlarında, Fransa’dan getirilen eşyalar en başta Osmanlı sarayı olmak üzere, Türkiye’deki geleneksel sanat anlayışını da etkilemiştir. Hatta, Anadolu da “Türk barok üslubu dönemi” adı verilen bir döneme bile rastlarız. İstanbul’da ki barok mimari eserler sırasıyla Nuruosmaniye, Ortaköy ve Laleli camileri ile Selimiye Kışlası’dır. Barok sanatı, Antik Çağ Yunan ve Roma sanatından elbette ki etkilenmiştir ancak artık renkler çok yoğundur ve düz hatlar yerine yuvarlak hatlar hakimdir.
Barok üslubunun 18. yüzyılda zaman geçtikçe kabalaştığı ve sert tarza ise“rokoko” denir. Aslında Rokoko akımı daha çok hazcılığı sembolize eden, dönemin soylu ve aristokrat kesiminin zevkini yansıtan, Fransa’da başlamış bir akımdır. Barok sanatın gösterişinden uzak, oldukça sade ve zarif sayılabilir. Rokoko kelime anlamıyla, Fransızca çakıl taşı anlamına gelip “Modası geçmiş olan” anlamında kullanılmıştır.
Türk rokoko tarzının en güzel örneklerinden olan, Ahmet Çeşmesi, Lale Devri’nde inşa edilmiştir. Rokoko tarzı olan 3. Ahmet Çeşme’si, Topkapı Sarayı’nın giriş kapısı ile Ayasofya arasında bulunur. Motifler, bezemeler, görsel zenginlikle dolu çatısı ile oldukça estetik bir görünüme sahiptir. Rokoko, toplumsal hareketlerle birlikte giyim-kuşamda ve yaşamın her alanında radikal değişikliklerin yaşandığı bir dönemdir. Barok Dönemi’nde gösteriş, parlaklık, göz alıcılık, aşırıya kaçma hakimken, Rokoko uslup ile estetik değerler daha çok ön plana çıkmıştır.
Kapanışımızı Atatürk’ ümüzün sözü ile yapalım; “Yüksek bir insan topluluğu olan Türk Milleti’nin tarihi bir özelliği de, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.”
Bir sonra ki yazıda, yeniden görüşmek üzere… Sanatsever dostlarınızla “Gazete Sanat” haberlerini paylaşmayı unutmayın!
Yazan: Tülay Çağlar Kadı
Merhaba, Barok dönemde sanat ve sanatçıdan beklenti nedir?