İstanbul Beylikdüzü’nde bu sene altıncısı düzenlenen Barış ve Sevgi Buluşmaları yine çok güzel geçeceğe benziyor. Müziği, söyleşileri, kitabı, sanatı bir araya getiren geniş çaplı bu buluşma artık Beylikdüzü’nde bir klâsik haline geldi. Sanatçılar sanat severler ile buluşuyor, müzisyenler dinleyicileriyle, sahaflar da okuyucularıyla. Altıncısı düzenlenen bu büyük buluşmada bu yıl üçüncü kez yapılacak olan sahaf festivaliyse yine dopdolu, rengârenk etkinliklerle programlanmış durumda. 30 Ağustos – 8 Eylül tarihleri arasında, Beylikdüzü Cumhuriyet Caddesi’nde gerçekleşecek olan Barış ve Sevgi Buluşmaları kapsamında biz de sahaf festivali üzerine eğildik. Festivalin söyleşilerinde moderatörlük yapacak olan Sahaf Ümit Nar’la şahane bir sohbet gerçekleştirdik. Ümit Bey uzun yıllardır Beyoğlu Aslıhan Pasajı’ndaki sahaf dükkanında okurlara kapılarını açıyor. Beylikdüzü’ndeki bu şahane buluşma ekseninde sahaf festivalini ve daha nicesini konuştuk.
Merhaba. Söyleşiyi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Önce şununla başlamak istiyorum: Buradaki festival müziği, sohbeti, kitapları içeren geniş bir kültür festivali. Etkinliğin sahaf festivali kısmını biraz anlatır mısınız?
Önce daha geriden geleyim. Festivalin bu sene üçüncüsü yapılıyor. Sahaf festivali olarak 2017’de başladık biz. Beylikdüzü Belediyesi’nin Barış ve Sevgi Buluşmaları var, bu sene altıncısını yapıyorlar. 2017’de arkadaşlarla organize olduk, Ağustos’ta buraya gelip festivale sahaflar olarak katıldık. İki senedir çok keyifli geçiyor. Beylikdüzü Belediyesi’nin Barış ve Sevgi Buluşmaları’nın içinde ama bir yandan da ondan ayrı bir festival olarak biz sahaf festivalimizi yapıyoruz. 30 Ağustos’ta başlıyor 8 Eylül’e kadar devam ediyor. 10 gün boyunca Cumhuriyet Caddesi’ndeki bu ağaçlıklı, yeşil, serin yerde festivalimizi yapacağız.
Peki önceki iki festivalden yola çıkarak Beylikdüzü okurunu nasıl buluyorsunuz? Sahaflara merak, kitaplara talep ne durumda?
Geçen sene Belediye ilçe bazında bir araştırma yapmış, ben o araştırmayı gördüm. Beylikdüzü’nde eğitim seviyesi çok yüksek her şeyden önce. Türkiye’nin lisansüstü eğitime sahip insanlarının en çok olduğu ilçelerden biri burası. Yaş grubu olaraksa; ilk gençlik dediğimiz nüfus yüksek ama bir yandan da 18 – 45 yaş arası ağırlıklı bir nüfus var burada. Dolayısıyla bu her iki grup da bizim okurumuzu oluşturan kitlenin kendisi. Mesela şimdi Kadıköy’deki festivalden geldik buraya ve gelirken tüm sahaflar kitaplarına takviye yaptılar. Bu kitap satışı için kaçınılmaz ama bir yandan da Beylikdüzü okurunun ne istediğini bilip ona göre daha güzel kitaplar getirilmesiyle de ilgili.
Dersinize çalışıp geliyorsunuz…
Tabii ki. Her semtin kendine göre bir ruhu var. Kadıköy ve Beyoğlu gibi çok kozmopolit yerler için bunu belki söyleyemeyiz, orada her profilden insan oluyor ama buralarda merkezdeki profilde eğitim seviyesi daha yüksek insanlar var ve genç ile orta yaşı kapsıyor.
Peki sizin moderatörlüğünü yapacağız birçok söyleşi de olacak burada. Bu söyleşilerden genişçe bahseder misiniz?
Aslında iki ayrı söyleşi kategorisi var. Bir tanesi Barış ve Sevgi Buluşmaları kapsamında bizim sahaf söyleşilerimiz. Bu söyleşiler bittikten sonra da çardak altı söyleşileri devam ediyor. Çardak altı söyleşileri daha çok tematik bir şekilde ilerliyor. Geçen sene eksen kadındı, bu sene umut. Benim moderatörlüğünü yaptığım sahaf söyleşilerindeyse kendi işimizle ilgili hem okurların hem biz sahafların kafamızı kurcalayan konuları konuşuyoruz.
Örnekse; dijital çağda kitabın durumunu Serdar Kuzuloğlu’yla konuşacağız. Şair, ressam, fotoğrafçı Sait Maden’le ilgili bir belgesel gösterimimiz olacak. Buradan hareketle yayın camiasındaki eski dönem kitap kapakları üzerinden bir basın – yayın tarihi okuması yapılacak. Tarihçi Emrah Safa Gürkan gelecek. Emrah Bey 10 ayrı dile hâkim, bunlar dışında birkaç dili de okuyabilen ve dolayısıyla Türkiye’de tarihçilik alanında son dönemdeki en önemli isimlerden biri. Bizi ilgilendiren kısmıysa arşiv meselesi. Biz de arşivlerden beslenen, Osmanlıca belgelerle içli dışlı olan insanlarız. Dolayısıyla Emrah Safa Hoca’nın bu konudaki bilgi birikimi hem bizi hem de dinleyicileri aydınlatacak. Venedik’te, Portekiz’de, İspanya’da yaptıklarını, çıkardığı iki devasa kitabını dinleyeceğiz.
Farklı bir bağlamda Mimar Seda Özen gelecek. Seda Hanım, mimarlığının dışında bana sorarsanız bu işi aşkla yapan ve işinin bilinmesi gereken teknik boyutlarının dışında olağanüstü şeyler bilen bir kadın. Sağ olsun, Twitter üzerinden yaptığı paylaşımlardan o kadar çok öğrendim ki. O da arşivcilik, bilgi arkeologluğu alanında derin bir bilgi birikimine sahip.
Bunun dışında iki özellikli söyleşimiz var. Özellikliden kastım: Cengiz Özdemir, Ozan Sağsöz, Ekrem Işın 19. yüzyıl İstanbul’unda gündelik hayat üzerine konuşacaklar. Medyascope’ta Kültür – Tarih Sohbetleri programı yapıyorlar ve buradaki söyleşi onların stüdyo dışındaki ilk kayıtları olacak, kaydı burada yapacaklar.
İkincisiyse, üç kadın yazar; Sibel Yükler, Figen Şakacı ve Gamze Arslan gelecek. Sibel Yükler’in yakın zamanda T24’te ‘’kadın yazarlar’’ üzerine yaptığı bir soruşturma vardı. Gündelik hayat, ev – bark işleri, çoluk – çocuk vs.’nin yazarlık eğilimini nasıl etkilediğine dair çok iyi bir soruşturmaydı. O soruşturmayı burada devam ettirmesini rica ettim ve bunu yapabileceği iki iyi yazarla beraber (Figen Şakacı ve Gamze Arslan) bu konuyu konuşacaklar. Virginia Woolf’un ‘’kendine ait bir oda’’ söyleminden hareketle ilerleyen bir söyleşi olacak.
Gamze Hanım’ın da Kanayak adlı öykü kitabı yakın tarihte çıkmıştı…
Evet, müthiş! İşte bu müthiş kitapları, bu toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden nasıl yazıyorlar bu konuşulacak esasında.
Bir de gelen konukların cinsiyet dağılımı da benim dikkatimi çekti. Buna dikkat edilmiş, özen gösterilmiş gibi.
Zaten şöyle: Birincisi; söyleşilerin tümünde kadın – erkek dengesini gözetmeye çalışıyoruz. Bir diğer husus da; ben diğer söyleşilerde moderatörüm ama Sibel Yükler, Figen Şakacı ve Gamze Arslan’ın söyleşisinde hiçbir şeye karışmayacağım, karışamam da zaten. Kendileriyle ilgili bir meseleyi tamamen kendilerinin anlattığı bir söyleşi olacak. Olması gereken de bu.
Bunun dışında Osmantan Erkır gelecek. Osmantan Bey hem önemli bir sahaf dostu hem de iyi bir koleksiyonerdir. İnsanlar onu daha çok televizyon dünyasından tanıyorlar ama bambaşka bir adamdır. Çok meraklıdır, bilgili biridir. Hatta bir televizyon koleksiyonu dahi vardı, daha sonra Koç Müzesi’ne bağışladı. Kendisi yakın zamanda sahafta bir belge bulmuş: Atatürk’ün 30 Eylül 1929’da yaptığı Ankara – İstanbul arası bir tren yolculuğu. Belgeye göre Atatürk’e tren programını hazırlayıp vermişler. İşte konuklarınız şunlardır, şu yemekler yenecek, şu müzikler dinlenecektir falan. Atatürk bunu imzalamış. Vagondaki diğer konuklarına da imzalattırmış ve Osmantan Bey bunun üzerinden 1 saatlik bir program çıkarttı. O gün o tren yolculuğunu dijital ortamda yaşayacağız ve trendeki taş plakta çalan müzikleri dinleyeceğiz.
Aslında 10 günlük bu süre içerisinde büyük bir kültür tarihi festivali bu.
Elbette! Son gün de yazar Buket Uzuner gelecek. Buket Hanım’ın da Tabiat Dörtlemesi’nin kahramanlarından biri sahaftır mesela. Biraz bunu konuşacağız. Tabiat Dörtlemesi biraz şaman geleneklerle harmanlanan, çevre ve ekoloji üzerine çok önemli metinler barındıran bir dörtlemedir. Bizim için ayrıca önemiyse; eserlerde sahaf kahramanlar çok azdır, bu bakımdan ilginç olacak.
Peki bu festivale katılan sahaflar nerelerden geliyorlar? Normalde hangi pasajda, sokakta, semtte bulabiliriz?
Biz zaten bir derneğiz: Sahaflar Derneği ve üyelerimiz geliyor. Bunun dışında gerek Kadıköy, gerek Üsküdar, gerekse Beyoğlu’ndan herkesin bildiği, işini düzgün ve severek yapan, sadece bu işi meslek edinmiş sahaflar geliyor. Yani buradaki arkadaşlarımızın hepsi diğer festivallere de katılan sahaflar. Ayrıca sahaflık adabını da bilen insanlar.
Peki sahaflarda çok olan açık arttırma ya da buna benzer bir etkinlik de olacak mı?
Burada biz ilk sene (2017) bir mezat yaptık. Bir tane listeleme mezat yapıyoruz. Bu, çok özel kitapların önceden hazırlanıp listelenerek yapıldığı bir mezat oluyor. Bir de listesiz mezatlar yapıyoruz. Geçen sene ‘’Bir gece mezatı da mı yapsak?’’ dedik, böyle hava karardığında. O kadar güzel oldu ki! Gece mezatları bu açıdan benim için göz nuru gibi. Hem daha serin oluyor hem de gündüz mezatı insanların birçoğunun işte olduğu 3 – 4 saatleri arasında yapıldığından, buna kıyasla gece vakti daha kalabalık oluyor. Dolayısıyla her gün biri 15.00’da biri de 21.00’da olmak üzere iki mezat yapıyoruz. Bir tane de 7 Eylül Cumartesi günü saat 15.00’da listeli mezat yapacağız. Mezatlar bir de çok çekişmeli ve eğlenceli geçiyor. Ben mezatları salt kitapları satmak için yapmıyorum. Orada dönen sohbet çok keyifli oluyor. Mesela tanıttığımız kitap hakkında benden daha fazla şey bilen biri çıkıyor, eklemeler yapıyor.
Sonlara doğru gelirken, bu festivallerin sahaflarla okuyucular açısından faydaları nelerdir?
21. yüzyıldayız. En başta internet olanakları çok gelişti. Bir yandan da özellikle İstanbul’un kendi koşullarından kaynaklı insanların kendilerine zaman ayıramama gibi problemleri var. Bu da insanların sahaflara gelmelerini azaltıyor, kitapları internetten almalarına yol açıyor. Bundan 10 sene önce okur dükkâna geliyorken şimdi biz bu festivaller aracılığıyla okurun ayağına fiili olarak geliyoruz. Böyle bir değişim var. Yani Beylikdüzü’ndeki bir insanın Beyoğlu’ndaki sahaflara gelmesi her zaman mümkün değil ama biz onlara geldiğimiz zaman çok daha farklı, güzel bir şey oluyor. Ayrıca en az olduğumuz zamanda bile kırk sahaf festivale katılıyoruz. Bazı arkadaşlarımızın da dükkanları buradaki stantlardan ufak, dolayısıyla burada kitaplar daha fazla görücüye çıkıyor. Burası şu anda kabaca 200.000 kitabın olduğu bir açık hava kütüphanesi. Festival zamanı da insanlar kitaplarıyla festival alanındaki çimenlere ya da civar kafelere oturabiliyorlar.
Bu festival daha bitmeden yenisini sormak abes kaçmazsa, yakın tarihte yeni sahaf festivalleri var mı?
Önümüzdeki ay sonunda büyük ihtimalle Şişli’de, Ekim ayında da Antalya Kepez’de yapacağız. Emin değilim ama Beyoğlu’nda da bir etkinlik yapılacak galiba.
Peki, şahane bir sohbet oldu. Kağıttaki sorularım bir yana doğaçlama sohbetin de tadını aldım. Son olarak eklemek istedikleriniz varsa buyurunuz.
Burası harika bir yer. Beylikdüzü zaten güzel ama içinde bulunduğumuz festival alanı da çok iyi. O nedenle en başta yakın çevremizdekileri, iyi kitap okuyucusu olduğunu iddia edenleri bekliyoruz, çünkü aslında burası Mecidiyeköy’den metrobüsle 1 saat sürüyor. Yani o kadar da uzak değil. Dolayısıyla kitap okumak da önemli ve zaman ayırılması gerekilen bir eylemse eğer, gidiş geliş 2 saatlerini yolda harcayabilirler ama kalan zamanlarını da gelip burada vakit geçirerek harcayabilirler. Bir de şu var: Yayınevleri ve kitap fuarları çok önemli ama yayınevlerinin yaptığı etkinliklerin mantığıyla bizdekiler arasında bir fark var. Bunu gelenler görürler. O yüzden herkesi bekliyoruz.
Röportajı yapan ve hazırlayan: Mert Bekçi
İlk yorum yapan siz olun