Yaşlı Brueghel’in tablosu 16. yüzyıldan kalma; ressam Matta İncilinden bir hikâyeyi resmediyor: “Eğer kör köre kılavuzluk ederse, her ikisi de çukura düşer.” Kör sayısını çoğaltsa da, Brueghel ana düşünceyi koruyarak çalışmış, tıpkı çağının İncili kaynak alan pek çok ressamı gibi.
Bu elbette bir mesel, dini bir mesel olduğunu tablodan anlamak da mümkün: Birkaç evi orasından burasından görüyoruz ama tabloda tam anlamıyla görünen tek insan yapısı bina, bir kilise. Üstelik körlerden birinin belinde tespih, bir diğerinin boynunda haç var. Dini simgelerin açıkça görünmesi, tabii ki meselin sezdirilmesine hizmet ediyor.
Brueghel böylesi minik ayrıntılardan yararlanmanın ustasıydı. Pekiyi, mesele ve tabloya inanırsak, yola çıktıklarını varsaydığımız körlerin ayakkabıları neden tertemiz? Toza çamura bulanmamış ayakkabılar inandırıcı mı?
Bir de şu: körler bir dereye yuvarlanıyor. Bu derenin sesi yok mu, siz tamamen sessiz akan bir dereye rastgeldiniz mi? Görmeyenlerin kulaklarının nasıl hassas olduklarını hepimiz biliriz, herhalde Brueghel de biliyordu. İşte böylelikle emin oluyoruz: Bu tablonun gerçeği yansıtmak gibi bir niyeti hiç yok!
Öyleyse amaç ne?
Geri dönüp çıkış noktasına odaklanalım: Brueghel okuma yazma bilmeyenlerin çoğunlukta olduğu bir toplumda, İncili resimli roman yaparak sunuyor aslında – bu denli karikatürleştirme, meseli herkesin anlamasını sağlamak için.
Tabii ki, zihniyetlerin nasıl değiştiği üzerine de konuşmak mümkün: Günümüzde, hangi yüksek amaç güdülürse güdülsün, engelliler üzerinden böyle bir tablo yapmayı düşünmek bile olanaksızdır.
Yazan: Yekta Majiskül
İlk yorum yapan siz olun