Gustave Courbet’nin tablosunda gördüğümüz emekçilerdir, güneş altında çalışan, ter döken adamlar. Tabii ki yoksullar: Birinde eski kuşağın mintan dedikleri giysi yırtılmış, diğerinin ayağında topuğu yok olmuş bir çorap. Şimdilerde unuttuğumuz yamalar var giydiklerinde, bir yama daha olmasın diye, dizin altında çekilen çer çöp de görülüyor.
Yemekleri burunlarının dibinde duruyor, koca bir tencere. Tencere kadar büyük bir de kaşık. Yemek kaşıklanarak yenecek. O yemeğin keyifle yendiğini hiçbirimiz sanmıyoruz herhalde.
Tencerenin yakında durması şart aslında, tıpkı adamların arkasındaki yokuşun geri kalanının gölgeli olması, hatta karanlık olması gibi. Gökyüzü ötede, adamlardan uzakta bir lekedir sadece. Bu adamların ufku ne olabilir?
Yüzleri de yok ifadeleri de, ifadelerinin nasıl olduğunu ancak tahmin edebiliriz. Bir yanıyla gerçekler, diğer yanıyla temsil olarak bulunuyorlar tabloda. Bu açıdan bakıldığında yoksul emekçilerin göstergesi taş kırıcılar ama gerçekten varlar mı?
Bu adamlar yok, yazgının kötü akışı: artık tablo da yok! Eğer gerçekten varsalar bile, tarihe bu adamlardan kalan tek izi de kaybettik. 2. Dünya Savaşı sırasında bu tablo tahrip oldu. Elimizde kalan tablonun resimleri sadece. Bu nedenle adamların varlığı katmerli bir görüntüden ibaret, bir imge, yalnızca tahminlerimizden ibaret olarak kalmaya mahkûmlar.
İlk yorum yapan siz olun