Wright of Derby’nin tablosunda yıkıntıların içine sürülen, sıkıştırılan bir adam görürüz; arkasına doğayı almış, doğadan güç alarak onun canını almaya gelmiş ölümü bir de. Elbette doğadan destek bulacaktır ölüm, sonuçta ölüm de doğal değil midir?
Tablonun adından öğrendiğimize göre, adam yaşlıdır belki ama bedenindeki karşıduruş hasta olmadığını gösterir: o anda ölümü beklemek için bir nedeni yoktur. Yaşamını sürdürmek kendi elindedir hâlâ, yakacak odununu kendisi toplamaktadır işte.
O anda ölümü beklemez. Basit ama çelişki de burada: Ölümün yaydığı korkunun temeli, hep beklenmedik anda, hep ansızın gelmesindedir. Çünkü insanın daha yaşayacağına dair daima umudu vardır. Kendi ölümsüzlüğüne iman eden tek canlı, insandır.
Ama tam da yaşanacak zamandır. Tabloda yaşanan mevsim, ağaçların yemyeşil olduğu günlerdir; hemen adamın arkasındaki, kuru görünen tek ağaç bile filiz vermiş, canlanmıştır. Capcanlıdır doğa, inadına saldırgan bir canlılık hem de: Ölüm nasıl adamı fethetmeye gelmişse, bitkilerden börtü böceğe, doğa da o terk edilmiş viraneyi teslim almaya gelmiş gibidir. Doğa ve elbette ölüm, zamanı tükenmiş olanı içinde yaşatmamaya kararlıdır.
Ölüm hatta silahlıdır, temsili bir silah olsa da, elinde kargısı vardır. Fakat henüz adama saplamak niyetinde değildir, ucunu adama döndürmez. Ama durun; yaşlı adam da sağ eliyle bir silah kavramış, direnmek niyetindedir. Hiç olmazsa post pahalıya satılacak.
Mücadele başlamak üzere, sonuç baştan belli olsa da. Tablodaki dehşeti yaratan bu mücadele değil zaten, ölüm ya da yazgı da değil. Güpegündüz, gizlisi saklısı olmadan, ışıklar içinde gelen ölümden doğuyor dehşet. Ne erken ne geç: doğanın kendi zamanı gibi, onun da zamanı belli!
Yazan: Yekta Majiskül
İlk yorum yapan siz olun