Matejko’nun tablosunda, önde bir saray soytarısı görürüz, kırmızı kostümü içinde oturmuş, kara kara düşünen bir soytarı – adının Stańczyk olduğunu tablonun adından öğreniriz. Üç Polonya kralına soytarılık yapmış, efsanevi bir kişidir Stańczyk. Soytarının arkasında bir eğlenti fark edilir, çılgın bir cümbüş, soytarının elemli haliyle taban tabana zıt bir mutluluk.
Zıtlıklarla kurulan denklemler bununla sınırlı değildir. Soytarının odasında açık duran pencereden bir kuyrukluyıldızın kaydığı görülür. Aşikâr bir uğursuzluk alametidir o kuyrukluyıldız, eğlentinin mutluluğu uzun sürmeyecektir besbelli. Matejko, şimdiki zamanla gelecekteki muhtemel olaylar arasında ikinci denklemi de böylece kurar.
Bu denklemlerin merkezindeki Stańczyk, günümüzde kullanılan soytarılık mefhumundan bambaşka bir anlam taşımaktadır. Çünkü soytarı salt eğlendirmez, sarayda bundan daha önemli işlevlere sahiptir: Kimsenin cesaret edip söyleyemediği gerçekleri kralın yüzüne söyleyebilen kişidir o. Bu anlamda, ilkel de olsa muhalefet işlevini yüklenmiştir.
Analojiler tehlikelidir ama yapmadan duramayacağım: Günümüzde, nedendir bilmem, muhalefet odağı olarak önemsenen sosyal medya o çağda yok – aslında hiçbir medya yok! Soytarı iki yönlü işleve sahip: Hem krala sarayın dışından haberi sansürsüz taşıyacak, hem de kralla teşrifat harici konuşabilecek. Gerçek bir muhalefet sayılamasa bile, soytarının uyarıcı bir rolü var: yaşanan ne aksaklık varsa, saçmalaştırarak dile getirir. Bu anlamda, günümüzde sanılanın tersine ciddi, siyasal boyutları olan bir meslektir.
Geçerken: Soytarıların, özellikle cüce soytarıların, sarayın vazgeçilmez parçalarından biri olduğu çağlarda yapılmış tablolardan bir karma oluşturup aktarmak, buradan verdiğim bir söz olarak kayda geçsin.
Dönelim tabloya… Stańczyk neden keder içinde çöküp kalmıştır oturduğu yerde? Neden hemen arkasındaki eğlentiye katılıp diğerleri gibi kendinden geçercesine coşmuyordur?
Yanıt, Matejko’nun tabloyu resmettiği yıllarda gizlidir: Bu tablo yapıldığında tüm Avrupa’yı saran ulusçuluk akımı elbette Polonya’yı da etkisine almıştı, gel gör ki, Polonya Stańczyk’in yaşadığı çağın tersine artık bağımsız değildi. Tam da tabloda resmedilen yıllarda, o musibet kuyrukluyıldızın işaret ettiği gibi, Polonya yenilgi üzerine yenilgi yaşamıştı.
Stańczyk’in yanındaki masada, az önce okunup oraya bırakılmış mektupta Polonya’nın büyük bir yenilgisi haber verilmektedir. Saray erkânı kendini delice bir eğlenceye kaptırmışken, geleceğin farkına varan ve elinden hiçbir şey gelmeden oturakalan sadece soytarıdır.
Matejko, tablosunda kurduğu denklemlerle Stańczyk’i yüceltmekle kalmaz, safahata düşmüş Polonya sarayını da yerin dibine sokar. Bir soytarı çılgınca kahkahalar atabilir ama saray erkânı asla!
Soytarının kostümü, baştan ayağa kırmızıdır: Polonya bayrağının rengi. Polonya, bir soytarıda cisimleşmiştir. Polonya’nın simgesi kraliyet hanedanı değil, bir soytarıdır artık.
Harika bir anlatım olmuş, teşekkürler.