İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir Resmin Önünde: Malle Babbe

Frans Hals, hünerli bir ressam. Ânı, karakteri ve hareketi akış içinde, bir arada sunuyor bize. Ama ötesi de var: güzel olmayanın, hatta çirkin olanın zuhur ettiği bir tablo bu. İnsanı, hele kadını çirkin olarak resmetmek nasıl büyük cesarettir – bu tablonun yapıldığı 17. yüzyılda üstelik. O çağda bir kadının çirkin olarak sunulmasının, günümüzün pornografik yapıtları misali hazmedilemez bir yadırgatıcılığı olduğunu tahmin edebiliriz.

Çirkinlik demişken, onu güzelliğin tam zıddı olarak mı anlamalıyız, yoksa güzellikten bir eksiklik olarak mı? Belki şöyle denebilir: Çirkinlik, ancak sanat yoluyla bize sunulduğunda güzel olarak algılanabilir. Bu düşünceleri Eco’nun metinlerinden okumak zihin açıcıdır.

Tabloya dönelim. Gördüğümüz kadının yüzündeki ifade nedir? Gülme, ağlama, öfke, esrime ya da vecd? Bu duyguların hepsi akıp gider, yaşamın tekdüzeliği gibi kesintisizdir. Hals’ın yol açıcı iddiası buradadır: Yücelttiği güzellik değil sıradanlığın ta kendisidir.

Üstelik tablodaki kadın ne mitolojiden alınmıştır ne de soylu tabakadandır. Açıkça halktan biridir. Elindeki güğümün kapağı açıktır, gündelik işini görmeye devam etmektedir.

Bir de baykuş var elbette, tablodaki tek güzellik ve Batı kültüründe daima hikmet sahibi olmanın simgesi. Ama baykuş kadınla ayrı yönlere bakar. Hals bir yandan kadına bir bilgelik yaraştırır, diğer yandan baykuşu kadını inkâr edecek gibi betimler. 

Güzelliğin olmadığı bir tablonun çekiciliği budur: Çelişkilerle yüklüdür, hayat gibi…

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir