İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bölüm 1: Sinema, Eril Bakış ve Kadın

Henüz kadınların seçme ve seçilme hakkı dahi yokken film çeken tarihin ilk kadın yönetmeni Alice Guy-Blache 1914’te kaleme aldığı bir makalesinde; “Hiç şüphesiz yüzyıllardır erkeklerin yaptığı işleri artık kadınlarında yapmaya başlaması ve bunda başarılı olması karşılarındaki güçlü önyargı yüzünden çok zor.” demişti.

Dünya nüfusunun yarısını kadınların oluşturmasına ve birçok ülkede sinema biletlerinin yarısını kadınların almasına rağmen seyrettikleri filmler, genelde erkekler tarafından yönetiliyor. En iyi yüz film listelerinde çoğunluğu gerçekten çok yetenekli erkek yönetmenler oluşturuyor. Birkaç kadın yönetmene nadiren rastlanıyor; ancak böylesi bir durumda bile öylesine hayretle karşılanıyor ki herkes onların hikayelerini merak ediyor. İnsanlığı anlatan birçok harika film erkek bakış açısında şekilleniyor; ancak bu yetmez. Özgün yaşantılarıyla dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar da bakış açısını ortaya koyma şansına sahip olmalı. Bundan doğacak farklılıklarla yalnızca sinema değil bütün sanat dalları, dolayısıyla da insanlık zenginleşecek ve Laura Mulvey’in dünyaca ünlü “Görsel Haz ve Anlatı Sineması” makalesinde bahsettiği: Erkeğin (etkin) bakışının malzemesi olan (edilgin) kadın imgesi yerini nötr bir bakışa bırakacak ve cinsiyetler arası eşitlik sağlanmış olacaktır.

Erken dönem feminist kuramcılardan Laura mulvey’in teorisi; röntgencilik, narsist özdeşleme ve fetişizm (nesneleştirme) üzerine kurulmuştur. erkeklerin bakışı, filmdeki kameranın bakışıdır. Öyküdeki erkek karakterin bakışı, erkek bakışıdır. Kadınların nesne haline getirilmesi, erkek bakışıdır. Seyirci de bu sebeple erkek özüyle izlemektedir. Mulvey’e göre; dişil seyirci, filmdeki pasif kadınlık konumuyla özdeşleşmektedir. Kadın seyirci, erkeksi bakış açısıyla özdeşleşmekten keyif almaktadır çünkü sinemanın icadından bu yana erkeğin gözüyle görmeyi öğrenmiştir. Mulvey, sinemasal hazzı reddetmeyi önermektedir. Kadın ancak bu şekilde ona atfedilen rolden kurtulabilecektir.

Sinema tarihine bakıldığında kadınlar diğer alanlarda olduğu gibi erkeklerin gölgesinde bırakılmıştır, pek çok erkek yönetmenin yardımcısı, asistanı ya da eşi konumunda, kendilerini bir anlamda ‘’görünmez‟ kılarak büyük başarılara katkıda bulunmuşlardır. Dünya sinema tarihinde kadınların yönetmen koltuğuna geçmesi epey zaman almıştır. Türkiye’de kadınların yönetmen koltuğuna kavuşmaları batılı meslektaşlarına göre oldukça geçtir. Her ülkenin bir sinema tarihi vardır. Türkiye’de ilk yönetmen koltuğuna oturan kadın “Fedâkar Ana” filmiyle Cahide Sonku olmuştur. Cahide Sonku’nun 1949 yılında attığı bu ilk adımdan sonra Nuran Şener ve Feyturiye Esen bu alanda çalışmıştır. 1965 yılında ise Bilge Olgaç üç filmin yönetmenliğini üstlenir. Bilge Olgaç Türkiye’de büyük kitlelere ulaşarak herkes tarafından bilinen ilk kadın yönetmendir.  Sinema tarihi 1895’te Lumière kardeşler ile başlamış olmasına rağmen Türkiye’de gerçek anlamda ilk kadın yönetmen 1965 yılında Bilge Olgaç olmuştur.

Daha sonraki dönemlerde de kadın yönetmen sayısı sinema sektöründe oldukça az seyretmiştir. Yeni Dönem Türkiye Sinemasına geldiğimizde sinema endüstrisinden biraz olsun uzaklaşan alternatif sinema ve bağımsız sinema akımlarıyla kadın yönetmenler kendini ifade etmek amacıyla kısa metrajlı filmler çekerek çeşitli festivallere katılmaya başlamışlardır. Fakat uzun metrajlı film sahibi kadın yönetmen sayısı hala çok azdır. Türkiye’de sinema yönetmenliği alanında yapılmış akademik çalışmaların ve yazılı eserlerin son yıllarda sayısı artmıştır. Ancak, Yeni Dönem Türkiye Sinemasında erkek yönetmenlerin sayısı kadın yönetmenlerin sayısından oldukça fazladır. Bununla birlikte erkek yönetmenlerin tanınırlıkları, film sayısı kadın yönetmenlerin çok üzerindedir. Yeni Dönem Türkiye Sinemasında Kadın yönetmenler hakkında akademik çalışma bir elin parmaklarını geçmemektedir. Bu kaynaklarda kadın yönetmenlerin kişisel bilgilerine, bireysel çalışmalarının altmetin okumalarına, röportajlarına neredeyse hiç rastlayamamış olmamız, konunun gündeme gelme gerekliliği açısından oldukça önemlidir. Bu yazıda Türkiye’de belli kesimler tarafından tanınan fakat toplumun genelinde görünmezlikleri süren kadın yönetmenlere dikkat çekmek amaçlanmaktadır.

Yeni Dönem Türkiye Sineması

Yeni Dönem Türkiye Sineması, 90’larda belirginleşen ve 2000’lerde ise kendini kanıtlayan bir akım olarak karşımıza çıkar. Tematik olarak ana meselesi aidiyet ve kimlik sorunu olan ve olaylara nesnel ve dışarıdan bir gözle bakan bir temsil anlayışı yerine, öznelliğe, öznel algı ve deneyime vurgu yapan yeni politik sinemanın temel öğelerini ele alan bir yapıya sahiptir. Bu öğeler çerçevesinde, son dönem politik filmlerinde ele alınan kimlik, aidiyet, yolculuk ve bellek kavramlarına değinilir. 

1990 sonrası Türkiye sineması önceki dönemlerden farklı bir yapıya sahiptir. Bu yeni yapılanmanın oluşumunda yapım koşullarının değişmesi ile birlikte yönetmenlerin film üretim sürecinde daha bağımsız olmaya başlaması önemli bir etkendi. Yönetmenler, Yeşilçam dönemindeki edebiyat uyarlaması ağırlıklı senaryolardan farklı olarak özgün senaryolar yazmaya başlar. Birçok yönetmen filmlerinin senaryolarını kendisi yazar. Bu da filmlerin daha bireysel/kişisel nitelik kazanmasına neden olur. Yönetmenler farklı konuları, farklı bakış açılarıyla kendilerine özgü bir anlatım biçiminde sinemaya aktararak Türkiye sineması içerisinde yönetmen sineması diye adlandırılan yeni bir dönemin ortaya çıkmasını sağlar. Kıraç, “kendilerini edebiyatçılar kadar özgür hisseden ve istediği konuları kendi estetik görüşleriyle sinemaya aktaran yönetmenlerimiz var” diyerek 90 sonrası Türkiye sineması içinde oluşan auteur sinemaya dikkat çeker. (2008: 54-55). Yeni Dönem Türkiye Sineması 1960’lardan ortaya çıkan toplumsal gerçekçi anlayışın etkilerinin yanı sıra festivallerin yardımıyla dünya sinemasının etkisinde bir gelişim gösterir.

Auteur Kuramı Nedir?

Auteur kavramı yaratıcı-yazar olarak Türkçe’ye çevrilebilir. Auteur kuramı, sinemayı daha iyi irdelemeye ve okumaya yönelik bir kuramdır. Bir yönetmenin auteur olup olmadığını anlamanın yolunu bu kuram sağlamaktadır. (Arslan, 2010, s.1) Sarris, auteur kuramının teknik açıdan yeterlilik, kişisel biçem ve iç anlam sahibi yönetmenleri kapsadığını belirtmektedir. (Arslan, 2010, s.12) Auteur yönetmenler filmin tüm yapım çalışması boyunca her aşamada esere sanatçı gözüyle bakarlar. Roman yazarı ve şairlerin kendi dillerini oluşturarak dışardan çok az katkı alarak kendilerine ait bir dünya kurmaları gibi, auteur yönetmenler de filmi meydana getirirken çok az dış katkı alırlar. Auteur yönetmenlerin bakış açıları filmin atmosferine, öyküsüne, kurgusuna, diline, müziğine, mekanlarına kısacası her noktasına nüfuz eder. (Asiltürk, 2014 s.212-213) Auteur kuramı, 1954 yılında Fransız yönetmen ve eleştirmen François Traffaut tarafından Cahiers du Cinéma adlı dergide ortaya atıldı. Dergide auteur kuramının temellerini oluşturan varsayımlar belirtildi. Bu varsayımlar, bir yönetmenin auteur olup olmadığının belirlenmesinde kilit rol oynamaktadır. Yeni Dönem Türkiye Sinemasında da, yönetmen sineması yapım anlamında daha bağımsız, üretim anlamında daha öznel bir sinema ile Türkiye sineması içinde auteur sinemanın karşılığını bulduğu filmler ile ortaya çıkar. Bu dönemde özellikle 1980’lerden sonra artan baskı ve sansür sürecinin elbette ki tamamen ortadan kalktığı söylenmez. Ancak farklı siyasi görüşlerin ve kimliklerin görünür hale gelmeleri tutumların ve anlayışların benimsenmesi sinema sanatında özellikle politik filmlerin üretimi aşamasında yönetmenlerin eskiye oranla daha özgür film yapmaya başladıkları bir döneme girilmesini sağlar.

Kadın Yönetmen Olmak

İlk kadın sinemacılar, sinemanın doğduğu ülkeler olan Fransa ve Amerika’da karşımıza çıkarlar. Bilinen ilk kadın yönetmen ise Alice Guy Blache’dir.

Blache, ilk filmini (La Fee AuxChoux / The Goof Fairy in the Cabbage Patch) 1896 yılında çeker. Bir dakikalık bu film, Fransız bir Fablı anlatmaktadır. Tarihte bilinen ilk öykülü filmi çeken yönetmen olarak Georges Melies gösterilmektedir. Ancak The Dictionary of Film Makers (Film Yapımcıları Sözlüğü) adlı kitapta Georges Sadoul, Blache için şunları yazmıştır: “Blache, aslen Leon Gaumont‟un sekreteriydi. Blache, müşterilere film ekipmanı yapan Gaoumont ile çalışırken, sunum amaçlı kısa filmler çekiyordu. İlk filmini Melies’in filminden aylar önce, 1896‟da çekti. Böylece tarihin ilk kadın film yönetmeni oldu.” Görüldüğü gibi sinema kaynakları ilk öykülü film olarak Melies’in filmini gösterirken ondan önce çekilen filmi es geçmişlerdir. Alice Guy Blache’nin filmi 1 dakika sürmesine rağmen, hazırlanmış bir dekor önünde, akesuarlar eşliğinde ve oyunculukla bir fablın tekrar canlandırılmasından oluşmaktadır. Bu açılardan öykülü film özelliklerinin tümünü taşır. Blache, 11 yıl Fransa film endüstrisi için çalıştıktan sonra daha iyi fırsatlar sunulduğu için Amerika’ya gider. Burada pek çok filmin yazımını, yönetimini ve yapımcılığını üstlenir. Bu filmlerden biri de dünyayı kadınların yönetmesini konu alan In the Year 2000 adlı filmdir. Kendisi, erken bir tarihte renkli ve sesli olmak üzere de, yüzlerce film çekmesine rağmen sinema kaynaklarında pek anılmamaktadır. (http://www.filmloverss.com, 2014)

Toplumun her alanında olduğu gibi sinema alanında da erkek egemen bir bakış hakimdir. Bu hakimiyet geçmiş yıllarda kendini daha etkin biçimlerde göstermiştir. 1960’lı yıllara gelindiğinde, kadınların toplumun siyasal, sosyal, ekonomik alanlarında kimliklerini ispatlama çabaları ve erkek egemenliğine başkaldırış mücadeleleri sinema alanında da görülmeye başlar. Türkiye sinemasında kadınların film üretimine dahil olmasıyla birlikte, kadın sorunları ve kadın temsilleri de çoğalmıştır. Kadınlar tarafından çekilen filmlerde her zaman feminist bir söylem ve cinsiyet ayrımcılığına duyarlı bir yaklaşım taşımamaktadır. Hande Öğüt’ün de belirttiği gibi feminist sinema kadınlar tarafından çekilen filmlerden oluşmaz. “Bu filmler, toplumsal cinsiyet farklılığını kadın bakış açısıyla sunan ve cinsiyetler arasındaki asimetrik iktidar ilişkisine dair eleştirel bir farkındalık sergileyen filmlerdir.”

Yeni Dönem Türkiye Sinemasında Kadın Yönetmenler?

Sinemanın icadından bu yana kadınlar hem film yönettiler hem de filmlerde rol aldılar. Kameranın hem arkasında hem de önündeydiler: ama tahmin edilebileceği gibi daha çok yönetmediler, yönetildiler, oyunculuk yaptılar. Feminist film tarihiyle ilgili bir belgesel şöyle başlar: ’20 bin erkek yönetmenin olduğu gezegende, biz sadece 600 kadın yönetmeniz.’ (Filmer le Desir – Tutkuyu Filme Almak, Marie Mandy, 2000). Kadın bakışının sinemaya yoğun biçimde yöneldiği 1970lerden itibaren bir yandan feminist film kuramı gelişiyor, bu yönde tartışmalar, toplantılar, festivaller yapılıyor, öte yandan belgesel ya da kurmaca yeni filmler ortaya çıkıyordu. (Öztürk, 2000) . Türkiye’nin ilk kadın yönetmeni Cahide Sonku’dur. 1990’lı yılların başında Füruzan, Gülsün Karamustafa, Canan Gerede, Tomris Giritlioğlu, Işıl Özgentürk, Biket İlhan, Handan İpekçi, Fide Motan, Yeşim Ustaoğlu, Jülide Övür ve Necef Uğurlu ilk filmlerini yönetmişlerdir. Bu yönetmenlerin filmleri, ataerkil kültürün eleştirisini yapan, çözüm üretmeye çalışan, kadın bakış açısıyla yönetilmiş filmlerdir. Bu yönetmenler arasından Tomris Giritlioğlu, Biket İlhan, Handan İpekçi ve Yeşim Ustaoğlu günümüzde film yönetmeyi sürdürmektedirler. Bunlara ek olarak her geçen gün kalabalıklaşan bir kitle görüyoruz 2000’lerde. Pelin Esmer, Çiğdem Vitrinel, Ahu Öztürk, İlksen Başarır, Aslı Özge, Nisan Dağ… Festivallerden ödüllerle dönen, kimi gelecek vaadeden, kimi kendini kanıtlamış nice farklı bakış açısı sunan, insana dokunan, insanı dert edinen yönetmenler ve filmleri.

Box Office Türkiye Verileri

boxofficeturkiye.com’un verilerini tarayarak son 3 yılda vizyona giren yerli filmlerden kadın yönetmene sahip filmlerin istatistiğini çıkardık. Ne yazık ki ortaya çıkan sonuç, hiç şaşırtıcı değil ki diğer ülkelerdeki verilere paralellik gösteriyor. 2016 yılının ilk on ayında şu ana kadar vizyona giren toplam 101 filmin sadece 11 tanesinin yönetmenlik koltuğunda bir kadın bulunuyor (%10,89). 101 film arasından 25 film 100 bin izleyici barajını aşmış durumda; bunların arasından ise 21 tanesi erkek yönetmen, 2 tanesi kadın yönetmen, 2 tanesi de iki yönetmene (bir kadın bir erkek) sahip (%16)

2015’te vizyona giren 136 yerli filmden 16 tanesinin yönetmenlik koltuğunda bir kadın bulunuyor (%11,76). 136 film arasından 46 film 100 bin izleyici barajını aşmış; bunların arasından ise sadece 3 film kadın yönetmene sahip (%6,52). 2014’te ise vizyona giren 112 yerli filmin 15’inin yönetmenlik koltuğunda bir kadın bulunuyor (%13,39). 112 film arasından 32 film 100 bin izleyici barajını aşmış; bunların arasından sadece 2 filmde bir kadın yönetmen imzası bulunuyor (%6,25).

İlksen Başarır’ın Box Office verileri
En çok izlenme sayısına ulaşan Türk kadın yönetmen

Bu yıl gişede varlık gösteren filmler arasında kadın yönetmenlerin çektikleri filmlerde bir artış göze çarpıyor. Yine de rakamlar olması gerekenin epey gerisinde. Son üç yılın ortalamasına baktığımızda, son üç yılda vizyona giren yerli filmlerin sadece yüzde 12,03’ünün kadınlar tarafından yönetildiğini görüyoruz. Son 3 yılda 100 bin barajını aşan 103 filmden sadece 9’unun yönetmenlik koltuğunda bir kadın bulunuyor (%8,73). Bu ortalama bizi ABD’nin biraz ilerisine, Avrupa ve İngiltere’nin biraz gerisine yerleştiriyor. Ki bu da Türkiye’deki sinema sektörüne de tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi bazı yükler getirmeli. Bu kontekst çerçevesinde pek çok ülkede pozitif ayrımcılık uygulanmasından, fon dağılımlarında yönetmenliklerin düzenlenmesine kadar konuşulan farklı başlıklar var.

Meselenin oldukça girift bir kültürel boyutu da olduğu açık. Dünyadaki sinema trendleri bağlamında yönetmenlik koltuğuna uzanan yol, öyle ya da böyle bir şekilde, kadınlar için daha zor hale getirilmiş durumda. Bu durumun finansal, kültürel ve sosyolojik açıdan farklı boyutları var. Ancak sinema sanatının estetik ve ideolojik sınırlarının sadece erkek egemen bir bakış açısınca şekillenmesini istemiyorsak, bu yolu kadınlar için kısaltacak her türlü öneriyi tartışmaya açmak gerekir.

Süpürge Kadın Filmleri Festivali

Türkiye’nin ilk kadın filmleri festivali olmasıyla, oldukça özel bir anlama sahip bu uluslararası festivalde, ülkemizden ve dünyadan kadın yönetmenler filmlerini izleyiciye sunmaktadır. Bu bağlamda, sanatının dilinden yararlanarak kadın sorunlarına ilişkin farkındalık yaratmak hedeflenmektedir. Festival 1998 yılından beri Ankara’da gerçekleştirilmektedir. Uzun, kısa, belgesel ve animasyon filmlerin yer aldığı festivalde, film gösteriminin yanı sıra yerli ve yabancı yönetmenler, basın mensupları ve sinema eleştirmenleri konuk edilmektedir.

Filmmor Kadın Kooperatifi (Filmmor)

2001 yılında kurulan ve sadece kadınların katılımına açık olan Filmmor Kadın Kooperatifi kadınlarla kadınlar için sinema yapmak, itiraz etmek, üretmek, düşlemek ve eylemek için var! Kadınların sinema bilgi ve deneyimi edinip 6 yılda 12 de film ürettiği Atölyemor: Kadınların Sinema Atölyesi’ni düzenler. Kadınların Gözünden Kadınlar-Fotoğraf Sergisi, Namus İçin Neler Çektik-Film-Fotoğraf Sergisi, Ev İşlerine Hapsolmayalım İstanbul’a Çıkalım-Film-Fotoğraf-Tasarım Sergisi gibi sergiler, Cinsiyetçi Olmayan Medya İçin, Cinsiyet Eşitliğinin İnşası gibi konferanslar organize eder. Şimdiye kadar yapımını tamamladığı on iki filmde olduğu gibi, kadınlarla kadınlar için kadınlık hallerine dair filmler yapar. Ve sadece kadın yönetmenlerin filmleriyle, her yıl İstanbul’da başlayıp Diyarbakır’dan Denizli’ye, Sinop’tan Kars’a, Urfa’dan Eskişehir’e Türkiye’nin farklı şehirlerini dolaşan, “Kadınların Şiddete Bakışı”, “Namus” “Bedeniyle Barışık Filmler” “Kadınların Dayanışması Yaşatır” gibi temalar ve çeşitli etkinliklerle Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali’ni yapar. Festivalde Türkiye sinemasındaki cinsiyetçiliğe dikkat çekmek ve gelecek yıllar vermemek dileğiyle Altın Bamya Ödülleri de verir.

KAYNAKÇA
Tezler Ahsen Deniz Morva, Belgesel Sinemada Nesnellik Olgusu, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sinema-Tv Anasanat Dalı Sinema-Tv Programı Yüksek Lisans Tezi, 2003

Emir Çakaroz, Belgesel Sinemanın Tarihsel Süreç İçinde Geçirdiği Değişim ve Bu Değişimin Sonucu Olarak Televizyondaki Belgesele Dayalı Melez Program Türleri, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2008, Danışman: Prof. Dr. Nazmi Ulutak

Feyzan Nizam, 1980’li Yıllarda Türk Sinemasında Kadın ve Toplumsal Dayanakları, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo- Tv Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 1993, Danışman: Yrd. Doç. Dr. Simten Gündeç

Öngören Mine Esen, Belgesel Sinema ve Türkiye’de Belgesel Sinemanın Geçirdiği Evreler, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo- Televizyon ve Sinema Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 1998

Nazmi Ulutak, Belgesel Sinemanın Temel Özellikleri ve Tarih Felsefesi Açısından Belgesel Sinemada Gerçeklik, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, 1988

Uğur Kutay, Kamera – Gerçek İlişkisi ve Belgesel Sinemada Gerçek, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Sinema-Tv Bilim Dalı, Danışman: Doç. Dr. Şefik Güngör, 2006

Sözlük / Ansiklopediler

“Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi” Nijat Özön,

 “Sinema, Televizyon, Video, Bilgisayarlı Sinema Sözlüğü”, Kabalcı Yayınevi, 2000

2 Yorum

  1. […] “Bölüm 1: Sinema, Eril Bakış ve Kadın” adlı yazımın devamını “BÖLÜM 2: Yeni Türkiye Sineması’nda Kadın Yönetmen” adlı yazım takip etmişti. İlk yazımda sinemanın doğuşundan itibaren erkek egemen sinema dünyasını Laura Mulvey‘in makalesi bağlamında eleştirmiş, kadın bakış açısının sinema dünyasındaki eksikliğine parmak basmıştım. İkinci yazımda ise Yeni Dönem Türkiye Sineması’nda kadın bir yönetmen olarak var olmak üzere verilen mücadelenin örneklerini kadın yönetmenler ve onların söylemleri üzerinden inceledim. Bu dosyanın son bölümü olan üçüncü bölümde ise; tüm bunların bizi getirdiği noktayı gözler önüne serecek, kurduğumuz bağlamlardan bir çıkarımda bulunacak ve belki de Yeni Dönem Türkiye Sineması üzerinden sinema dünyasının geneline bir eleştiride bulunmuş olacağız. […]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir