Bir kitap düşünün; içindeki karakterlerin hiçbirinin kadın ya da erkek olduğu belirtilmiyor. Kalemini tamamen cinsiyetten arındırıp, yazdığı “Cinsiyetsiz Hikayeler” kitabını insan’a ithaf eden Selma Sukas ile hem kitabı hem de 8 Mart Dünya Kadınlar günü hakkında sohbet ettik.
Keyifli okumalar..
“Cinsiyetsiz Hikayeler” kitabımda zihinlerimize yerleşmiş olan cinsiyetçi kalıplara dikkat çekmek istedim. Bu yüzden, karakterleri cinsiyetlerinden arındırıp kitabımı da insan’a ithaf ettim.
–Merhaba. Hoş geldiniz. Öncelikle kitabınızı çok ilginç buldum. İlk defa karakterlerin kadın ya da erkek olduğunun belirtilmediği bir kitap okudum. Bu tür bir okuma deneyimi için baştan teşekkür etmeliyim. Peki bu fikir nereden çıktı? Bir hikayesi var mı?
Merhaba, ben de teşekkür ederim. Karakterlerin cinsiyetlerini saklayarak yazma fikri ilk aklıma geldiğinde oldukça heyecanlanmıştım. Cinsiyet üzerinden yaşanan birtakım haksızlıklar çokça yazıldı, çizildi. “Cinsiyetsiz Hikayeler” kitabımda zihinlerimize yerleşmiş olan cinsiyetçi kalıplara dikkat çekmek istedim. Bu yüzden, karakterleri cinsiyetlerinden arındırıp kitabımı da insan’a ithaf ettim.
-İnsana ithaf ettiğiniz kitabınız, örselenen kadın cinsiyetine dair tabuların yıkılarak hakkını teslim etme çabası içeriyor mu?
Kadınlar, tarihten bugüne her toplumda ezilen ve kollanmaya muhtaç olmuşlar maalesef. Tabuları yıkmak çok iddialı olurdu.. Ama tabi ki arzu ettiğim budur, haklısınız. Bunun için daha çok insanın sorgulaması gerekiyor. Bu sebeple de insanları sorgulamaya sürükleyecek bir gizem içinde yazmaya gayret ettim. Amacım, okuyucunun kafasında soru işaretleri oluşturmaktı. “Bunu bir kadın da yaşıyor olabilir” ya da “bu bir erkek de olabilir” sorgulamasını yaptırabilmekti. Konuşurken, yazarken karşı cepheler oluşturmamamız, elimizden geldiğince bütünleştirmeye çalışmamız gerekiyor. Her şeye rağmen..
“KEŞKE, HEP BERABER DÜNYA İNSANLAR GÜNÜ KUTLAYABİLSEYDİK.”
–8 Mart dünya kadınlar günü sizin için ne anlam ifade ediyor? İnsanlar tarafından doğru algılanıyor ve yaşanıyor mu size göre?
8 Mart Dünya Kadınlar günü elbette kendi içinde iyi bir niyet barındırıyor. Fakat, Dünya Erkekler Günü diye bir şey kutlamıyoruz. Pozitif ayrımcılığı da doğru bulmuyorum. Keşke, hep beraber Dünya İnsanlar Günü kutlayabilseydik. Bir şeyi yaşamakla, yapmak aynı şey değildir. 8 Mart gününü kadın çalışanlarına çiçek dağıtarak kutlayıp, sonrasında terfi kararını “doğum yapar, çocukları hastalanır, çok izin kullanır” gibi sebeplerle kadın çalışandan yana değil; aynı yetenek ve performanstaki erkek çalışandan yana kullanan patronların sayısı oldukça fazla. Bu riyayı maalesef her türlü çalışma ve sosyal alanda görüyoruz. Bu tarz kutlamalar içi boş kaldığı müddetçe, farkında olmadan sadece istismara hizmet ediyor.
-Kitabınızın tanıtım bülteninde cinsiyetlerimizin hapishanelerimiz olduğu vurgulanıyor. Cinsiyet kavramı insan tarafımızı bu denli tehdit ediyor mu gerçekten? Külliyen kötü müdür kadın veya erkek olmak?
Kadın-erkek, genç-yaşlı, eğitimli-eğitimsiz tüm insanların, artık genetik kodlarımıza işlemiş hatalı ve uyuşuk düşünme sistemleri yüzünden insan olmanın onurunu taşıyamadığımızı düşünüyorum. İnsanı bir meta haline getiren cinsiyetçi bakış hastalıklıdır ve bu bakış cinsiyetleri prangalara dönüştürür, insanı hapsederek özünden uzaklaştırır. Hayatın içinde, temelinde ahlak olan adaletli bir denge kurmak zorundayız.
-En gelişmiş toplumlar da dahil, cinsiyet toplumların en büyük tabularından biri. Kitabınızdaki karakterlerin erkek ya da kadın olma tahminlerini okuyucuya bırakıyorsunuz ama yazar olarak siz karakterlerin cinsiyetini bilerek mi yazdınız?
Kitabımdaki tüm hikayelere, öncesinde karakterlerin cinsiyetlerini belirleyerek başladım. Sonrasında hepsine birer meslek veya durum oluşturdum. Hatta karakterlerin cinsiyetlerini kitabın sonuna eklemeyi planlamıştık basım öncesi. Sonrasında, bu durumu tamamen okuyucunun hayal gücüne bırakmam gerektiğini düşündüm ve cinsiyetleri belirtmedik kitapta.
-Kitabınızdaki karakterlerin cinsiyetini merak ederek size karşı bir pot kırmıyorsam, kitabınızdaki polis karakterinin cinsiyetini öğrenebilir miyim?
Yerinde bir merak bu. Şehit polisin hikayesinde gerçek bir olaydan esinlenmiştim. Beni sarsan bir olaydı. İsim ve yer belirtmeyeceğim ama arkadaşlarıyla birlikte nöbetteyken şehit edilen polislerimiz olmuştu birkaç yıl önce. Şehit polislerimizden biri hamileydi. Yani, Şehit Polis karakteri bir KADIN..
“BİLDİĞİMİZ ŞEY BİZE KOLAY, KOLAY OLANSA DOĞAL GELİYOR.”
-Kitaptaki edebi unsurları ve metaforları da çok beğendim doğrusu. Öyle cümleler var ki, insan okurken not almak istiyor. “Sukut öyle hakimdi ki, yıkımı herkes duydu” bunlardan sadece biri. Kadınların ortak paydada yaşadıkları sessiz yıkımlara müsait bir coğrafyada bu beni derinden etkiledi. Size göre bu yıkımların sorumlusu erkekler mi?
Dünya kurulalı beri güç ve irade erkeklerin elinde. Onlar sahip oldukları gücün konforundan memnun. Fakat bu yıkımların tek sorumlusu erkekler olamaz. Kadınlar olarak; “en başından böyle gelmiş, ben neyi değiştirebilirim” kolaycılığına kendimizi kaptırmamalıydık. İnsanlık olarak öndekilerin bıraktığı ayak izlerine basa basa ilerleme güdümüz çok güçlü. Bildiğimiz şey bize kolay, kolay olansa doğal geliyor. Asıl bununla savaşmalıyız.
-Kitabınızdaki bazı karakterlerin meslekleri toplum tarafından maskülen kabul edilen meslekler. Polis, müfettiş gibi. Bu gibi meslekler seçmenizde ince bir mesaj olduğunu anlıyorum. Bu mesajı sizden duymak istesem?
Toplum nazarında maskülen olabilir; zira haberleri izlerken dahi bir mesleğin mensubu kadınsa o kişinin cinsiyeti vurgulanıyor. “Kadın doktor, kadın milletvekili” gibi.. Ama gerçekte çabaladığımız, ter döktüğümüz, hayatımızı adadığımız mesleklerimiz cinsiyetlerin himayesine alınamaz. Kitapta da bunu hissedebilirsiniz. Müfettiş de Polis de yaşanmış hikayelerin bu kitaptaki tezahürü. Yok birbirimizden farkımız, hepimiz insanız. Bir kadının hissedişiyle bir erkeğin hissedişi arasında da duygu durum farkı yok. Aynı acıyı çeker, aynı mutluluğu tadarız.
-Peki cinsiyetsiz yazmak zor hatta riskli değil mi? Yani yazarken hiç tıkanma yaşamadınız mı?
Risk olarak görmedim açıkçası ama hikayelerdeki kurguları en iyi şekilde aktarmanın farklı yollarını aramak zorunda kaldığım çokça an yaşadım. Yazarken, bazen kalemime bir kelepçe takılı olduğu fikrine kapılıp karamsarlaştığım anlar da oldu. Her tıkanmanın sonu ferah oldu; yazdıkça güzelleşti, güzelleştikçe aktı gitti.
-Artan kadın cinayetleri ile ilgili ne söylemek istersiniz?
Bence sözün bittiği yerdeyiz bu konuda. Çocuklarımızı, “sen erkeksin” cilasıyla parlatmaya devam ettiğimiz sürece bitmeyecek bu katliamlar. Kız çocuklarımızın da erkek çocuklarımızın da yaratılış kodlarını bozuyoruz bu tarz söylemlerle ve onları kodlayarak yavaş yavaş kötüleştiriyoruz. Kadın-erkek hepimizin “sen insansın, sen iyi bir insansın, sen dürüst bir insansın, sen adaletli bir insansın, sen hak yemeyen, kötülük düşünmeyen bir insansın, sen sevgi ve şefkat dolu bir insansın” demeyi öğrenmesi gerekiyor. Şiddetin kökünü kazımaya çalışmak tüm dünyanın insanlık vazifesi olmalı.
“ZİHNİMİZ ÖYLESİNE BU DÜZENE ALIŞMIŞ Kİ, GÖREMİYORUZ.”
-Erkek egemen bir toplumda, dilimize yerleşmiş cinsiyetçi ifadeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizi rahatsız eden kalıplar var mıdır? Varsa paylaşır mısınız?
Tabii var, rahatsız olmasaydım böyle bir kitap yazmazdım ???? Bu kalıplar geçmişten bugüne eksilmeden insanlıkça omuzlarda taşınıyor. Atasözleriyle, deyimlerle baş köşelerde oturtuluyor. Burada tek tek belirtmeyeceğim. Kitapta da kullandığım “erkeğin elinin kiri” ve “kadının elinin hamuru” başta olmak üzere cinsiyetçi tüm ifadelerden rahatsızım. Kaldı ki bunları dillere pelesenk edenler sadece erkekler değil, bizleriz de.. Zihnimiz öylesine bu düzene alışmış ki, göremiyoruz.
-Kitabınızda altını çizdiğiniz gibi, cinsi sıfatlardan kurtulan bir toplum nasıl olur? Dünya daha güzel bir yer olur mu?
Cinsi sıfatlarımızdan kurtulmaya ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorum aslında. Bu sıfatları kullanarak birbirimizi istismar etmemizin bir insanlık ayıbı olduğunu söylemeye çalışıyorum. İstismar, ayrımcılık, şiddet, adaletsizlik kısaca kötülük ortadan kalkarsa insanın bu dünyada nurunu tamamlayabileceğine inanıyorum. Bu hayata geliş amacımız kamil insana ulaşmak. Elimizdeki her doneyle istismara, şiddete, katliama devam edersek nasıl tekamüle ereriz. İnsanlığı sevgi, anlayış, hoşgörü ve güzel ahlak kurtarabilir ancak. Dünya da insan da bunu hak ediyor.
-Okuduğunuz, beğendiğiniz, size ilham veren kadın yazarlar var mıdır?
Birçok kadın yazar var aslında örnek verebileceğim fakat Halide Edip Adıvar’ı ayrı bir yere koyarım, kitapları da hayattaki cesareti de beni etkilemiştir.
-Okurlarınıza son bir mesajınız var mıdır?
“Cinsiyetsiz Hikayeler” kitabım insanlık adına okyanusa bıraktığım bir damladır. Siz de bir damla bırakırsanız, gün gelir birlikte okyanus oluruz.
–Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
Böyle güzel bir günde harika bir röpörtaj selmacığım insanlığa ve evrene çok güzel mesajlar verdin günümüzü aydınlattın bu söylemlerin üzerine bende söyleyecek söz bulamıyorum canımsınnnnn başarıların daim olsun????