İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Dora ile Sanat Sohbetleri – Konuk: Doç. Dr. Ebru Sülün

Bize kendinizden bahseder misiniz?

Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde lisans eğitiminin ardından, Resim Bölümü’nde yüksek lisans eğitimini tamamladım. Doktora eğitimini sanat tarihi alanında “Türkiye’de Çağdaş Sanat Koleksiyonculuğu (1990-2010)” başlıklı doktora tezi ile tamamladım. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Temel Eğitim Bölümü’nde öğretim üyesiyim. Batı- çağdaş sanat ve güncel sanat dinamikleri ile ilgili dersleri yürütmekteyim.

Pek çok sergide küratör, sanat festivali ve etkinliğinde koordinatör, düzenleyici, sanat yönetmenliği gibi görevler üstlendim, sanat yayınlarında sanat eleştirileri, kitap bölümleri, sanatçı monografileri kaleme aldım. “Habip Aydoğdu- KIRMIZI”, “Antalya’da Erken Cumhuriyet Dönemi Kültür-Sanat Ortamı” ve “Türkiye’de Çağdaş Sanat Koleksiyonculuğu” isimli üç kitabım mevcut. Ayrıca; Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği (AICA-TR) üyesiyim ve 2014-2018 yılları arasında AICA-Türkiye’nin yönetim kurulu üyeliğini yürüttüm.

Hangi müzede müdür olmak istediniz?

Prado Müzesi.

Sanat tarihçiliğinde en çok karşılaşılan yanlış anlamalar veya mitler nelerdir?

Özellikle internet çağı ve sosyal medyanın kütüphanelerin önünde yol alması nedeniyle doğru bilgiden ve bu bilgiye ulaşım çabasından gittikçe uzaklaşıldığını düşünüyorum. Tam da bu noktada yanlış anlamalar ve söylenceye dönüşen yanlış bilgiler yaygınlaşmaya başlıyor. İnsanoğlunun bazı başyapıtları, mimari eserleri, sanat yapıtlarını yapabilecek güçte olmadığını düşünen yaklaşımlar bu mitlerin yaygınlaşmasına neden olmakta. Oysa ki; mucizevi Mısır Piramitleri gibi Mona Lisa da insan aklıyla ve matematik dehasıyla üretildi elbette ve daha nicesi…

Sanat tarihinin hangi dönemi veya hareketi sizin için en ilgi çekici?

1789 sonrası hem Avrupa hem de kendi coğrafyamızda gelişen kültürel-sanatsal ortam bağlamında her daim daha da heyecanla araştırdığım bir dönem oldu. Sanat üretiminin modernizmle birlikte başkalaştığı, sanayi devriminin de etkisi ile kültürel yakınlaşmaların- toplumsal dönüşümlerin- etkileşimin yaşandığı ve bu paralellikte sanat üretiminin de dönüştüğü önemli bir süreç. 1789’dan günümüze dek var olan dönem her daim ilgiyle araştırdığım bir dönem oldu.

Kamusal sanat enstalasyonları hakkında ne düşünüyorsunuz? Toplulukları zenginleştiriyorlar mı, yoksa sadece turistik cazibe merkezleri olma riskleri var mı?

Tüm riskler kamusal alan eserinin niteliği ile bağlantılı artar ve azalır.  Sanatın kamusal alanda mümkün olduğunca var olmasının gerekliliğini savunuyorum. Fakat; bu eserlerin seçim- üretim sürecinin dikkatle gerçekleştirilmesi, niteliğin öncelikli tutulması gerekmekte. ‘Turistik cazibe’den ziyade, yapıtlar gerekli anlatılarla, öğretici metinler eşliğinde sergilenirse ve estetik unsurlarda gerekliliklere önem verilirse eğitici özelliklere de sahip olabilirler. Sanat yapıtları, müzeler-sanat galerileri- kurumlardan ziyade halka daha yakın olmalı ve tam da bu noktada kamusal alanın gücü bu bağlamda kullanılmalı.

Ülkemizde küratörlüğün layıkıyla yapıldığını düşünüyor musunuz?

Düşünmüyorum. Yazık ki üzerine fazla düşünülmeden, aynı sanatçıların bir araya getirildiği, düşünsel niteliğin olmadığı ya da pek çok sanat eserinin istiflendiği sergilerle daha çok karşılaşır olduk. Oysa ki ‘küratörlük’; bir kitap yazmak ya da mimari bir yapıyı inşa etmek gibidir. Hızlıca bir kitabı yazamazsınız ya da 3 günde bir binayı inşa etmek mümkün değildir.

Sanat eserlerinin sergilenme şekillerinin sanat izleyicilerini etkilediğini düşünüyor musunuz? 

Kesinlikle düşünüyorum. Küratöryel yaklaşımın en doğru sergileme yöntemi ve tasarımı ile izleyene sunulması, küratörün görünür kılıp anlatmak istediğini izleyene daha kolay ulaştırır.

Gelecekte sanat tarihçiliği alanında en çok hangi konuların öne çıkacağını düşünüyorsunuz?

‘Yapay Zeka’, ‘Pandemi Sonrası Sanat’, ‘Sanat ve İntihal’ gibi başlıklar sonuçlarını izledikçe bana göre daha da tartışılır olacak. ‘Sanatta İntihal’ günümüzün de sorunu ama ‘yapay zeka’nın yaygınlaşması ile bu sorunun da farklı perspektifler edineceğini düşünüyorum.

Yapay zeka insan ile rekabet edebilecek mi?

Evet, edecek. Yakın zamanda hatta. Sanırım, artık hepimiz yapay zekâ ile bağ kurmayı daha derinlikle öğrenmek zorunda kalacağız.

Sanatın geleceğini düşündüğümüzde sanata ilgi duyan, yetenekli çocukların ebeveynlerine önerileriniz nedir?

‘Yetenek’ aslında o kişiye bahşedilmiş çok önemli bir kazanım. Bu kazanımı görebilmek, keşfedebilmek, gelişimine katkı sunmak ve üretime yansımalarını gururla takip etmek çok önemli. Ebeveynler çocuklarının yetişme sürecinde yeteneklerini keşfetmenin yanı sıra, onların bu süreçteki meslek tercihlerinde onları dinlemeli, söz hakkı vermeli ve seçtikleri tercihte ilerlemeleri için çaba sarf etmeli, yeteneklerini geliştirmeleri adına doğru eğitmenlerden kılavuzluk almalılar.

Dora Özyurt

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir