–Bize kendinizden bahseder misiniz?
-Küratör, sanat yazarı ve AICA Türkiye (Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği) üyesiyim. Sanat Yönetimi (BA, YTÜ 2006), Müzecilik (MA, YTÜ 2010) ve Sanat Tarihi (PhD, İstanbul Üniversitesi 2022) bölümlerinden mezun oldum. İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat Yönetimi Bölümlerinde öğretim görevlisi olarak çalışıyorum. Ayrıca Sabancı Üniversitesi KASA Galeri’nin Sergi Projeleri direktörüyüm. İlki 2005 yılında olmak üzere ulusal ve uluslararası alanda çok sayıda küratöryel projelerim gerçekleşti.
“Save As” Milano Trienale Bovisa İtalya (2008), “28. Günümüz Sanatçıları İstanbul Sergisi” Akbank Sanat İstanbul (2009), “Nil Yalter” Viyana Galerie Hubert Winter (2011), “Reunion” Sabancı Müzesi İstanbul (2015), “Formsuz”, İstanbul-Belgrad (2014-2015), “Göremediğimiz Tüm Işıklar” Galerist İstanbul (2017), “EV” Müze Evliyagil Ankara (2017), “İcra ve Zarafet” Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi, Ankara (2022), “Böyle Rüyadaymış Gibi” Ferruh Başağa & Defne Tesal ve “Yüksel Arslan & Erinç Seymen: Gökyüzü Başımızın Üstüne Düşebilir” Bursa Nilüfer Belediyesi NHKM (2023-2024), “Everything Will Be Like Now, Just A Little Different” Künstlerhaus Palais Thurn&Taxis, Bregenz/Avusturya (2023), “Karanlıkta Uzaklaşmalar ve Parıltılar” AZA-ART Paris/Fransa (2024) bunlardan bazıları.
Ayrıca, 4. Mardin Bienali, Cendere Sanat’ın ilk iki sergisi, Bir Koleksiyoner Hikayesi: 1972’den Günümüze Taviloğlu Koleksiyonu sergileri eş küratörlüğünü üstlendim. 2017 yılından itibaren her yıl gerçekleşen BASE Yeni Mezunlar Platformu Sergileri küratörüyüm.
Yeni Medya Sanatı ve Yeni Müzecilik (2012), Nil Yalter (2013) İrfan Önürmen (2015), Semiha Berksoy: Cataloque Raisonne (2017), Ali Alışır (2019), Nadide Akdeniz (2020), Fırat Engin (2023) ve Didem Yağcı (2024) sanatçı monografilerim dışında çok sayıda sanatçı ve sergi katalogları, derleme kitaplar, basılı/dijital mecralarda sanat üzerine yazılarım yayımlandı.
–Bir sanat eserini değerlendirirken en çok hangi faktörlere dikkat ediyorsunuz?
-Sanat çok yönlü ve zengin bir ifade biçimidir. Benim için, eserin biçimsel özellikleri (form ve kompozisyon), teknik ve malzeme kullanımı, konu ve anlamı, sanatçının tarzı ve özgünlüğü, toplumsal ve kültürel bağlamı gibi faktörlerin birleşimi ve tutarlığı önemli. Bu faktörler, eseri daha geniş bir perspektifte değerlendirerek, sanatın karmaşık doğasını ve anlamını kavramaya yardımcı olur. Küratöryal bir perspektifte bir eseri değerlendirirken temelde üç kritere dikkat ediyorum; içerik ve bağlamın güncelliği, teknik beceri/yetkinlik, mecrayı ele alış biçimi ve içeriği aktarmadaki özgünlük.
–Sanat tarihçileri olarak güncel sanatla geçmiş sanat arasındaki bağlantıları nasıl kuruyorsunuz?
-Sanat tarihinin bir disiplin olarak temeli, sanatın tarihsel gelişimini, kültürel bağlamlarını ve zaman içindeki evrimini anlamaya dayalıdır. Bu nedenle, geçmiş ve güncel sanat arasındaki ilişkilerde hem teknik hem de kültürel açıdan bir sürekliliği ve dönüşümü gözlemleriz. Bu, sanatın dinamik bir süreç olduğunu ve her dönemin önceki dönemlerle sürekli bir diyalog içinde olduğunu anlamamıza yardımcı olur. Sanat tarihçileri, sanat akımlarının evrimi, evrensel temalara yaklaşımlar, tarihsel ve kültürel karşılaştırmalar, malzeme/teknik/teknolojik gelişmelerin yansımasları, toplumsal hafızaya katkıları, küresel aciliyetlere yaklaşımı, vb. konularda sanatçılar ve yapıtları arasındaki etkileşimleri araştırarak, geçmiş ile bugünün arasındaki köprüleri kurarlar.
–Yeni Nesil Sanat’ın 100 yıl sonra sanat tarihi kitaplarında ne şekilde yer bulacağını düşünüyorsunuz?
-Günümüz sanatı 100 yıl sonra sanat tarih kitaplarında, sanatın teknolojiyle birleşmesi, toplumsal meseleler üzerinden sesini duyurması, küresel bir dil oluşturması, çoklu kimlikleri ve disiplinlerarası yaklaşımları kapsaması ile tanımlanan bir dönem olarak yer bulacaktır. İçinde bulunduğumuz dönemin sanat tarihinin evriminde bir geçiş dönemi olarak kabul edileceğini düşünüyorum.
–Sanat tarihçiliği alanında yeni teknolojilerin ve dijital araçların rolü nedir?
-Dijital araçlar, sanat eserlerinin ve tarihi belgelerin dijitalleştirilmesini sağlayarak, araştırma süreçlerini daha verimli hale getiriyor. Sanat tarihi üzerine yapılmış kapsamlı dijital veritabanları, sanatçılar, akımlar, dönemler ve teknikler hakkında bilgi sunar. Bu veritabanlarına erişim, sanat tarihçileri ve öğrenciler için büyük bir bilgi kaynağı oluşturur. Artırılmış gerçeklik (AR) teknolojisi ve sanal turlar, sanat eserlerinin üç boyutlu bir ortamda gözlemlenmesini ve interaktif şekilde incelenmesini sağlar. Müzeler ve galeriler artık eserlerin dijital replikalarını sunarak, izleyicilere daha derinlemesine etkileşim fırsatı sunmakta. X-ray, infra-red ve diğer ileri teknoloji görüntüleme teknikleri, sanat eserlerinin korunması ve restorasyonu konusunda önemli katkılar sağlamakta. Sosyal medya, dijital platformlar ve dijital sergiler, sanatın daha geniş kitlelere ulaşmasına olanak tanır ve sanat tarihçilerinin araştırmalarını paylaşımlar aracılığıyla yaymalarını sağlar. Sanat tarihçileri, eserlerin orijinalliğini ve geçmişini belirlemek için blockchain tabanlı kayıtlar kullanabilir. Sanal geziler, çevrimiçi eğitimler, dijital seminerler ve webinarlar gibi yeni teknolojiler, sanat tarihini daha geniş kitlelere öğretmek ve erişilebilir kılmak için önemli araçlar haline gelmekte.
–Sosyal medya ve dijital platformların sanat tarihine etkisi nedir? Sanat eserleri için yeni bir değer ölçütü mü oluşturuyor?
-Sosyal medya ve dijital platformlar, sanatın değer ölçütlerini değiştirmekte ve sanat eserlerinin üretim, paylaşım ve tüketim biçimlerini dönüştürmekte. Bu hem olumlu hem de olumsuz sonuçları getirebilir. Örneğin Instagram, Pinterest, TikTok ve benzeri platformlar, sanatçıların eserlerini hızlıca paylaşmalarına ve doğrudan izleyicilerle etkileşim kurmalarına olanak tanıyor ve daha geniş kitlelere erişilebilirlik açısından oldukça etkili bir alan oluşturuyor. Sanat eserlerinin ve sanatçıların küresel bir izleyiciye ulaşmasını sağlayan bu süreç, sanat dünyasında önemli değişikliklere ve yeni değer ölçütlerinin oluşmasına yol açacaktır. Dijital dünyanın etkisiyle popülerlik, izleyici katılımı, dijital etkileşim gibi yeni kriterler oluşurken, hızlı tüketilebilirlik sanatın hem değer ekonomisi hem de toplumsal algısını değiştirebilir. Geniş bir izleyici kitlesinin yorumlarına ve eleştirilerine açık olan sanatın nasıl değerlendirildiğini ve hangi kriterlere göre “iyi” ya da “değerli” kabul edildiği tartışmaları da gelecektir. Ayrıca NFT’ler (Non-Fungible Tokens) ve kripto sanat, dijital sanatın mülkiyetini ve değerini yeniden şekillendiriyor.
–Gelecekte sanat tarihçiliği alanında en çok hangi konuların öne çıkacağını düşünüyorsunuz?
-Gelecekte sanat tarihçiliği, teknolojik ilerlemeler, toplumsal değişiklikler ve kültürel çeşitliliğin etkisiyle şekillenecektir. Dijital sanat, çevresel ve toplumsal hareketlere duyarlı sanat, post-insanlık ve yapay zeka ile sanat arasındaki etkileşim, çok kültürlülük ve küreselleşme gibi konular öne çıkacaktır. Çevre ve sürdürülebilirlik temaları, gelecekte sanat tarihçiliğinin ana başlıklarından biri olabilir. Sanatın çevresel sorunlara, iklim değişikliği ve doğa ile ilişkimize dair verdiği tepkiler ve bu bağlamdaki estetik üretimler önemli bir inceleme alanı oluşturacaktır. Sanatçılar, sanatlarını toplumsal değişim ve adalet arayışı için bir araç olarak kullanıyorlar. Bu anlamda toplumsal hareketler, insan hakları sorunları, ırkçılık, cinsiyetçilik ve diğer toplumsal eşitsizliklerle mücadele eden sanat hareketleri sanat tarihine yazılacaktır.
–Hangi sanat hareketinin gelecekte en çok ilgi göreceğini düşünüyorsunuz? Neden?
-Sanat, sosyal, kültürel, teknolojik ve çevresel faktörlerin etkileşimine dayalı olarak dönüşmekte. Öncelikle çevre sorunları ve iklim krizi, ekolojik sürdürülebilirlik ve ekolojik bilinç gibi olgular sanatın doğayla bütünleşmesini sağlayacaktır. Toplumsal hareketlere angaje, sosyal adalet, ırkçılık, cinsiyet eşitliği ve diğer toplumsal meseleler ile kültürel çeşitliliği kutlayan tavırlar sanat alanında daha fazla etkin olacaktır. Ama teknolojinin insan yaşamına entegrasyonu arttıkça Yapay zeka, artırılmış gerçeklik (AR), sanal gerçeklik (VR) ve dijital araçların kullanılması ile sanatta teknolojinin rolünün gittikçe etkinleşeceğini düşünüyorum. İzleyiciyle etkileşimli sanat, geleneksel “sanat eseri ve izleyici” ilişkisinden çok daha fazlasını vaat ediyor bu nedenle interaktif deneyimlere olan ilgi gittikçe artacaktır. Yapay Zeka, post-insan, biyoteknoloji ve siber kültür temalarını daha fazla göreceğiz.
–Yapay zeka insan ile rekabet edebilecek mi?
-Bu sorunun yanıtı günümüzde oldukça karmaşık ve kesinlikten uzak olabilir. Yapay Zeka (YZ) özellikle spesifik görevlerde çok etkili olabilir. Bu tür görevlerde insanlardan çok daha hızlı, doğru ve verimli olabilir. YZ belirli alanlarda insanın kapasite ve becerilerini aşabilecek potansiyele sahip gibi görünüyor ama kimi alanlarda hala insanın duygu, muhakeme ve yeteneklerine ihtiyaç duyulacak gibi, en azından bir süre daha 🙂 İnsanın özgün düşünme biçimi ve duygusal zekâsı hala YZ’nin ötesinde. İnsanlar, karmaşık sosyal ve etik sorunlarla başa çıkmak için sezgilerine, değer yargılarına ve deneyimlerine başvurur. YZ, belirli algoritmalara dayalı olarak çalışır ve insanın sahip olduğu anlam yaratma, değer yargıları oluşturma ve derinlikli empati kurma gibi becerileri taklit etme noktasında hala sınırlı.
–Günümüzde sanat eğitiminde ne gibi değişikliklerin gerekli olduğunu düşünüyorsunuz?
-Sanat, insan deneyiminin geniş bir yelpazesiyle ilgilidir ve bu çeşitliliğin eğitime yansıması gerekir. Günümüzde sanat eğitimi, hem teknolojik gelişmeler hem de toplumsal değişimlerle paralel bir şekilde dönüşmekte. Sanat eğitimi, sadece teknik beceriler öğretmekle kalmamalı, aynı zamanda öğrencilerin yaratıcı düşünme, eleştirel bakış açıları geliştirme ve toplumla etkileşim kurma becerilerini güçlendirecek şekilde yapılandırılmalı. Geleceğin sanatçıları, disiplinler arası bilgiye sahip, teknolojiyi yaratıcı bir şekilde kullanabilen, toplumsal sorunlara duyarlı ve kendilerini ifade etme konusunda donanımlı bireyler olarak yetiştirilmeli. Ayrıca öğrencilere, sadece Batı merkezli sanat anlayışları değil, farklı kültürlerin sanata yaklaşım biçimleri de öğretilmeli. Bu, küresel sanat anlayışlarını ve farklı bakış açılarını benimseme açısından önemli.
–Sanatın geleceğini düşündüğümüzde sanata ilgi duyan, yetenekli çocukların ebeveynlerine önerileriniz nedir?
-Sanatla ilgilenen yetenekli çocuklar, ebeveynlerinin desteğiyle daha fazla gelişebilir ve potansiyellerini gerçekleştirebilirler. Ebeveynlerin, çocuklarının sanatsal ifadelerini teşvik etmeleri, onların öz güvenlerini artırmalarına ve yaratıcı düşünme becerilerini geliştirmelerine yardımcı olacaktır. Resim, heykel, müzik, dans, tiyatro ve dijital sanatlar gibi farklı sanat dallarıyla tanışmalarını sağlamak, çocukların ilgi alanlarını genişletir ve hangi alanlarda daha fazla yetenekli olduklarını keşfetmelerine yardımcı olur. Çocuklar için uygun sanat okulları, atölyeler ve kurslara katılmalarını teşvik etmek önemli. Profesyonel eğitmenlerle çalışmak onlara teknik bilgi ve yaratıcı rehberlik sağlayabilir.
İlk yorum yapan siz olun