İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Dora ile Sanat Sohbetleri – Konuk: Seden Uz

Hocam biraz kendinizden bahseder misiniz bize?

Tabii ki. İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi’nden mezun oldum 2002 yılında. Sonra Yıldız Teknik Üniversitesi’nde müzecilik üzerine yüksek lisansımı tamamladım. Şu anda da İstanbul Üniversitesi’nde müze yönetimi programında doktoramı yapıyorum, küratörlük üzerine tez yazıyorum. Darüşşafaka’da müze sorumlusu olarak görev aldım. Ardından Pera Müzesi’nde farklı pozisyonlarda görevler aldım. 2013 yılından itibaren adliyede bilirkişilik yapıyorum. 2863  Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu’yla ilgili olarak davalara bakıyorum. Onun dışında Işık Üniversitesi’nde, Kent Üniversitesi’nde, Aydın Üniversitesi’nde ve Bezmi Alem Vakıf Üniversitesi’nde çeşitli dersler veriyorum. Sanat Yönetimi, Sanat Tarihi, Müzecilik, Küratörlük, Sanat Politikası, Dijital Sanat ve Tasarım, Yaratıcı Düşünme ve Problem Çözme, Sergileme Teknik ve Yöntemleri gibi dersler vermekteyim. Zeyrek Çinili hamamın çinililerin envanterlenmesinde Kaba Mimarlık bünyesinde  kazı ekibinde yer aldım. Bir yayınevinin ve bir diplomatın kütüphanesini kurdum.

-Sanat tarihinin hangi dönemi veya hareketi sizin için en ilgi çekici olanı?

Rönesans….Rönesans beni çok etkiliyor doğrusunu istersen. O dönemin düşünce sistematiği ve Antik Yunan’a gönderme yapması ve Antik Yunan’ın o özgür düşüncesini yapıların içinde kullanıyor olması, bu yolla  insanlara özgür düşünmeleri gerektiğini empoze etmeye çalışmaları.   Aslında Rönesansın doğmasında Doğu’nun çok etkisi oldu. Yani Ebul Heysem’in optiği bulmasıyla beraber ve Tanrı’yı bir metafizik üzerinden, Tanrı’nın şifrelerini insan bedeni üzerinden çözmesi ile başladı her şey. Batı’ya perspektif kavramının kullanılmasını sağlayan Doğu oldu.  Perspektif sadece Leonardo da Vinci zamanında kullanılmadı ki. Massacio da Hz İsa’nın Çarmıhtan İndirilişi sahnesinde kullandı. Ama Leonardo da Vinci’nin yaptığı şey şuydu: “Bu perspektiftir” dedi. Ama perspektife bakarsan bir algı yanılsamasıdır ve algı kavramı devreye girer ve aslında bunu birçok kitap da bize söylüyor. Doğunun aslında batıya yapmış olduğu altın  bir vuruştur diyebiliriz. Doğunun Batı üzerindeki etkisidir diyebiliriz Batı’ya  doğunun kendisinin ne kadar ileri olduğunu göstermesi aslında Rönesans. Tanrının şifrelerini insan bedeni üzerinden matematik üzerinden çözmüştü doğu. Işık kavramını, yansıma kavramı bütün bunları biliyorlardı.  Bu anlamda muazzam bir şeydir. Ayrıca Batının Rönesans döneminde  resim sanatında  bu antik kültürü kullanıyor olması da muazzamdır.

-Bir sanat eserini değerlendirirken en çok hangi faktörlere dikkat ediyorsunuz?

Bir sanat eserini değerlendirirken, örneğin ilk başta bir tabii ki günümüzde dijital, yani şu an için değerlendirirken birçok kavram devreye giriyor. Eskiden olsaydı ben sadece işte Rönesans ya da Barok gibi eserlere bakıyor olsaydım o zaman tabii ki bir estetik kaygı doğrultusunda değerlendiriyor olacaktım. Günümüzde   güncel sanatının devreye girmesiyle beraber, sanatın içeriği de beraberinde değişti bir anlamda. Sadece resim konuşmuyoruz, sadece heykel konuşmuyoruz. Mesela Müze Gazhaane’de yapılan en son bienallerde neyi gördük? Aslında birçok araştırmacının yapmış olduğu araştırmaların ve projelerin sanat eseri olarak güncel sanat olarak sunulduğunu gördük mesela. Bu beni çok heyecanlandıran bir şey oldu. Çünkü sanatın içeriği değişti, evrildi. Daha araştırma ayaklı, interdisipliner bir hale geldi. Bu bağlamda sanat eserlerini değerlendirirken içeriğinin ne olduğuna, nasıl bir mesaj verdiğine bakıyorum ve sanat eserlerini buna göre değerlendiriyorum. Bana fikri doğru bir şekilde aktarabilmiş mi? Arkasında ne kadar bir çaba var ? bu ideayı eser üzerinden bana aktarabilmiş mi?  Buna göre değerlendiriyorum.

-Sanat tarihini bilmek insana ne katar? Sanat tarihini bilmek sanatın pazarlamasında etkili bir rol oynar mı?

Bienaller ile beraber “ küratör” dediğimiz bir kavram devreye girdi ve bu küratörlerin aslında çok iyi sanat tarihi bilgisine sahip olmaları gerektiği anlaşıldı. Yani eğer sanat tarihine hakim değilsen o eserleri yorumlayamazsın. Sanat tarihine hakim değilsen eğer o eserleri pazarlayamazsın. Herhangi bir sanat eseri  aslında kültürel bir diplomasi de kullanılan en önemli unsurlardan biri de aynı zamanda.  Yani politikayı da etkiliyor.  Sanat tarihini iyi biliyor olmak,  sadece dönemleri, sanatçıları bilmek demek değildir. O dönemin politik yapısını, demografik özelliklerini, yaşamını da bilmek demektir. Bu bağlamda günümüzdeki politikayı da, toplumları da ve aynı zamanda kültürleri de etkileyen, değiştiren unsurdur sanat.

Tabii ki farklı branşlarda da bilgi sahibi olmak gerekiyor ama bütün bu sanat tarihsel evrimi, süreçleri bilmek aynı zamanda insan beyninin gelişimini de takip etmeyi beraberinde getiriyor. Eğer sanat ruhun bir yansımasıysa aslında o ruhun gelişimini de zaman içerisinde görüyorsunuz. Sonra şunu çok rahat söyleyebiliyorsunuz sanat tarihi bilgisine sahipseniz;  “Gelecekte şunlar olacak!” dediğinizde insanlar çok şaşırıyorlar. Tek yaptığınız şey sanat tarihine hakim oluyor olmak. Çünkü sanat tarihine hakimseniz şunu da gözlemliyorsunuz aynı zamanda. Bir devinim var, bir döngü var toplumlar içerisinde ve o döngüyü de yakalıyorsunuz ve bu döngünün içerisindeki bu tekerleğin nereye doğru gittiğini bulma, ona göre kendinize bir konum belirleme şansı elde ediyorsunuz. Bu bağlamda sanat tarihi çok önemli bir unsur.

-Günümüzde sanat eğitiminde ne gibi değişikliklerin olması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Yurt dışındaki eğitimleri inceledim yakın bir zamanda. Hangi üniversiteler, işte sanat tarihi, sanat yönetimi ilgili ne tarz dersler vermişler bunlara bakıyorum. Üniversiteleri birbirleriyle karşılaştırıyorum. Yurt dışında şöyle bir şey yapıyorlar. Evet geçmişi inceliyor ve her birinin kendi içinde farklı kürsüleri var ama günümüz sanatını da ele alıyorlar. İstanbul Üniversitesi’nin bir ekolü var, Mimar Sinan üniversitelerin bir ekolü var.  Belli konulara yoğunlaşılıyor.

Bazı dersler uygulamalı olmalı. Bence sanat tarihi eğitimi böyle bir yere evrilmeli. Nasıl sanat eğer interdisipliner bir hale geliyorsa sanat tarihi eğitimini alan öğrenciler de politikayı da biraz biliyor olmalı, biraz kodlama eğitimi de almalı, medya sanatını da derinlemesine incelemeli. Yani sanat yönetimi dediğimiz, sanat eğer gerçekten toplumları yönetiyorsa, devletleri yönetiyorsa, politikayı belirliyorsa biraz yönetim, biraz politika, biraz ekonomi olmalı sanat tarihi derslerinin içinde. Bu dersler salt politika anlatmamalı politikanın zaman içerisinde sanat üzerinden nasıl şekilllendiğini anlatmalı bu süreci vermeli öğrenciye.  

-Yapay zeka insan ile sizce rekabet edebilecek mi sanat alanında?

Yapay zeka insan ile rekabet edebilecek mi? Gayet tabii ki rekabet edebilecek. Yani şu an bayağı sanat eseri üretiyor yapay zeka. Yapay zeka bir insan gibi düşünebiliyor.

Siz veri giriyorsunuz  yapay zekaya sizin verilerinizi çok hızlı sizden daha hızlı analiz sentez edebiliyor. Örneğin dijital insanlar. Siz dijital insanların karşısına geçtiğinizde o sizin her davranışınızın profilini çıkartıyor. Her söylediğiniz sözü, yaptığınız mimikleri, davranışlarınızı, mimiklerinizi veri olarak kaydediyor. Ve sonra size karşı bu veriyi kullanıyor. Ya da verileri biriyle birleştirip bambaşka bir oluşuma hayat verebiliyor ve bunu çok hızlı yapıyor.  İnsan yarattı, ileri boyutlara çıkamaz diyenler var, ben buna katılmıyorum. Çıkabilir efendim. Çünkü kombinasyon ve hızı senden çok çok çok hızlı …. Dijital insan olan Sophia Kraliçe Elizabeth’in doğum gününde çok hızlı bir şekilde portresini yaptı. Resmi yaparkenki her aşama da kaydedildi. Buna ne dersiniz? Rekabet edebilir tabi ki yapay zeka. Ve insanı geçecektir buna çok yakın bir zamanda şahit olacağız. Her şey inanılmaz hızlı ilerliyor.

-Sanatçılar eserlerinde iletilen mesajlardan sorumlu tutulmalı mı?

Gayet tabii ki özgürce tüm fikrini ifade edebilir sanatçı. Zaten o yüzden bir fikri ifade etmek için sanat eserini yapıyor. Sanatsal özgürlük ve sosyal sorumluluk arasındaki çizgi nerede çizilmeli? Bunu belirleyecek olan sanatçı.Bunu birbiriyle kaynaştırabilir. Bu sanatçının yaratıcılığında kalmış bir şey. Bunun ayrımını belirleyecek kişi sanatçıdır. Bunu ben söyleyemem, sanatçı söylemeli eserleriyle.

-Ülkemizde küratörlüğün layığıyla yapıldığını düşünüyor musunuz?

Gerçekten bu işi iyi yapanlar da var yapamayanlar ama yapamadığını bilmeyenler de var. Herkes küratör. Kadıköy’de şöyle Kadıköy’de Yel değirmeni’nde de bir dolaşın. Bir sürü galeri var ve orada iki tane iş yerleştiren kedisini küratör olarak tanımlıyor. Ya da şövalyeye birisinin tuvalini koyan ben küratörüm diye kendini tanıtıyor. Böylece bu meslek tıpkı diğer mesleklerde olduğu gibi değersizleştiriliyor. Basite indirgeniyor. Sanki herkes bunu yapabilirmiş gibi bir algı yaratılıyor ki bence çok yanlış.

Küratörlük kavramını ilk ortaya atan isimlerden biri Beral Madra’dır. Bir diğeri Vasıf Kortun’dur. Küratör kavramını ilk kullanan, bu kavramın bir meslek olduğunu söyleyen isimlerdir. Muazzam işler ortaya koymuşlar. Yani yapmış oldukları sergilere baktığınızda diyorsunuz ki evet, küratör  tam da böyle bir şey. Birçok yeteneği kendi içinde barındırandır küratör. Sanat eserlerini öncelikle koruyan, hikaye yazan, tasarımı ile ilgilenen, nasıl sergilececeğine karar veren, küratoryal metni yazan, eserler arasında bağlantı kuran, sanat eserlerini seçen, bu eserler eğer yurt dışından gelecek ise bunların kargolanması, sigortalanması, gümrüğü vs ile ilgilenen, halkla ilişkilerci, arabulucu, iyi bir lider yönetici, organizatördür. Bütün bunları kendi bünyesinde barındıran kişiyi biz küratör diyoruz. Sadece bunlar mı olmalı hayır. Bir sergi yapacaksınız bunun bir bütçesi olacak öyle değil mi bunu da yapar küratör. Tabii kuruma bağlı çalışan küratörler bir de kuruma bağlı çalışmayan bağımsız küratörler bunların görev tanımları birbirlerinden farklı. Bunu da başka bir zaman konuşuruz.

-Sanatçılar küratör olabilir mi sizce? Kendi sergilerini kendileri kürate edebilirler mi?

Evet, edebilirler. Ama küratörler bir sergide sanatçının eserlerini sergilerken o sanatçının istediği şekilde o sanat eserini sergilemeli kendi görüşünü dikte etmemeli. Sanatçıyı özgür bırakmalı.

-Sanat eleştirmenliği ile sanat tarihçiliği arasındaki farklar ve benzerlikler nelerdir?

Sanat tarihçisi bir anlamda sanat eleştirmenidir de. Eleştiriyi olumsuz anlamda almamak lazım. Aynı zamanda olumlu eleştiri de yapıyor sanat eleştirmenleri. Bir sanat eleştirmeni olabilmek için iyi bir sanat tarihçisi olmak gerekiyor öncelikle ayrıca felsefeye de hakim olmanız, biraz psikoloji bilginizin de olması gerekiyor. Yani kısaca entelektüel olmanız gerekir. Günceli takip etmeniz gerekir.

-İlgi çekmek için kültürel mirasımız olan sanat eserlerine zarar veren aktivistler hakkında neler düşünüyorsunuz? İklim aktivistleri.

Bununla ilgili çok fazla şey var. Çok ilginç bir şey.

İklim aktivistleri sanat eserlerine zarar vermiyorlar.  Şunu söylemeye çalışıyorlar: “Nasıl bir eser sanat eseri özgün ve biricikse bizim doğamız da biricik. “ Bu mesajı vermeye çalışıyorlar sanat eserleri üzerinden.  Ve eserlere zarar vermiyor. Önünde pileksi olan korunan eserlere çorba, boya vs fırlatarak dikkatleri sanat eserleri üzerinden doğanın biricikliğine ve iklim krizine çekmeye çalışıyorlar.  Bu mesajı vermek istiyorlar. Aslında sanat eserlerine zarar veriyor gibi gözüküp ilgiyi çekmek amaçlı bunu yapıyorlar. Zarar vermiyorlar.

Dora Özyurt

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir