Tarihi olaylar göz önüne alındığında Türk devlet ve topluluklarının tarih sahnesinde görülmeye başlamalarından itibaren zamanla büyük bir coğrafyaya yayılmış olmaları ve özellikle Osmanlı döneminde artan kültür etkileşimleri her alanda olduğu gibi müzik kültürünün de çeşitlenmesine ve gelişimine zemin hazırlamıştır. Böylece pek çok koldan beslenen Türk müziği zengin bir kültür yapısına kavuşmuştur.
Klasik Türk müziği; kökleri Orta Asya Türk müziği, islam tasavvuf müziği ve Ortadoğu Anadolu müziğine dayanan eşsiz ve zengin bir repertuvara sahip bir müzik türüdür ve Türk Sanat Müziği olarak anılmaya başlanması Cumhuriyet dönemiyle birlikte olmuştur.
16. yüzyıldan itibaren, Türk musikisini şekillendiren faktörlerden en önemli olanı işe şüphesiz şiirdir. Usta şairler ve zengin şiir kültürünün etkisiyle Türk müziği ve şiirleri iç içe geçmiştir. Bu etkileşim ve gelişim Doğu seferleri sırasında saraya getirilen Doğulu müzisyenlerin musikiye yeni makam ve nağmeler kazandırması unutulmaz eserlerin bestelenmesi için zemin hazırlamış ve İsmail Dede Efendi ve Itri gibi dev isimlerin yaşadığı bu çağ, Türk musikisinin zirve yaptığı dönemler arasında kabul edilmiştir.
Tanzimat’tan Bugüne Türk Musikisi
Tanzimat Fermanı’nın ilanı, Osmanlı Devleti için her konuda olduğu gibi musiki alanında da bir dönüm noktası olmuştur. Tanzimat sonrasında Romantik Döneme giren Türk musikisi, Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar duygu dolu eserlerle varlığını sürdürmüştür. Cumhuriyetin ilanından sonra ise Türk musikisi modern döneme girmiş ve Klasik Türk Musikisi ve Türk Sanat Müziği olmak üzere iki kola ayrılmıştır.
Türk Sanat Müziği ile Klasik Türk Müziği birbirine yakın kavramlar olmakla birlikte; “Klasik Türk Müziği”, tarihi anlayış ve geleneği temsil ederken, Batı müziğinin izlerini taşıyan “sanat müziği” kavramı ise daha çok bu musikinin Cumhuriyet dönemindeki modernizm biçimini ifade eder. 20. yüzyılın ortalarından bugüne kadar gelen dönem çağdaş dönemdir. Bu dönemin en önemli temsilcilerinden biri Münir Nurettin Selçuk‘tur. Bu dönemde modern müzik anlayışına uygun kısa süreli, kısa güfteli ve hareketli şarkı ve fantezi formları Türk Sanat Müziği’ne hakim duruma gelmiştir. Bu modern anlayışı destekleyen unsurlardan birisi de tasavvufi felsefeye dayanan öğretinin yerini zamanla modern anlayışla, nota üzerinden eser öğretilen koro ve derneklere bırakmasıdır. Bu modernleşme dönemi Hacı Arif Bey ile başlamış Fehmi Tokay, Zeki Arif Ergin ve Ahmet Avni Konuk gibi bestekârlar eliyle devam ettirilmiştir.
Bu anlayışın Batı müziğini model alması sonucunda, koro ve konser gibi uygulamalar yaygınlık kazanmış; keman, piyano, klarnet gibi Batılı sazlar da saz heyetlerine girmiştir. Önce Selçuklu, sonra Osmanlı coğrafyasında yer alan birçok müzik makamının bütünleşmesiyle ortaya çıkan Türk sanat müziği, içerik açısından çok zengindir. TRT repertuvarında 19 bine yakın Türk sanat müziği eseri bulunduğu bilinmektedir. Kaynaklarda; bu müzikte 600’den fazla makam bulunduğu söylense de çeşitli kaynaklara göre bu rakam değişiklik göstermektedir. Günümüze ulaşabilen makam sayısı 200 iken, bugün 50 makam yaygın olarak kullanılmaya devam ediyor. Bunlar arasında; hicaz, nihavent, hüzzam, rast, uşşak, kürdilihicazkar, hüseyni, segâh ve muhayyerkürdi makamlarını sayabiliriz. En bilinen usüller ise; düyek, aksak, semai, curcuna, sofyan, yürük semai ve ağır aksak gibi çeşitli usüllerdir. Ud, kanun, keman, ney, tambur, lavta, klasik kemençe, rebap, santur, kudüm, def ve zil ise; Türk müziğinde en sık duyulan enstrümanlardır.
Binlerce yıllık geçmişe ve köklü bir arşive dayanan Türk sanat müziği hala geçmişin izlerini günümüze taşıyor ve dilimizden düşmeyen unutulmaz eserleriyle dinamizmini korumaya devam ediyor.
Haftaya görüşmek dileğiyle. Hoşça kalın.
İlk yorum yapan siz olun