Yazan: Sema Güven
Grafitinin geçmişi M.Ö. 4. ve 5. yüzyıllara ilk insanların mağara duvarlarına çizmiş olduğu şekillere kadar dayanmaktadır. İlk grafiti ise Antik Yunan’da bugün Türkiye’deki Efes’te kalan kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla bir fahişelik ilanı olduğu bilinir. Duvara yazı yazmak anlamına gelen grafiti kelimesi tekil hali graffito olmakla beraber kelime olarak İtalyanca çizgi, karalamak (graffito/ graffo) ve Yunanca yazmak (graphein) kelimesinden türemiştir.
II. Dünya Savaşı döneminde Berlin Duvarı’nda propaganda amacı güdülerek, slogan ve şekiller kullanılmışsa da modern anlamda ilk grafiti sanatı 1960’ların sonlarına doğru Amerika Birleşik Devletleri’nin New York sokaklarında rap ve hip-hop kültürü ile birlikte ortaya çıkmıştır. Demetrius adlı genç kuryeci ilk grafiti yazarı olarak bilinmektedir. İsminin kısaltması ve sokak numarası olan 183’ü birleştirerek Taki183 tag’ını oluşturur ve gittiği her yere yazmaya başlar ve insanların ilgisini çeker hatta New York Times gazetesine konu olur. Ayrıca Amerika’nın Philedelphia şehrinde yaşayan takma adları Cornbread ve Cool Earn olan iki gencin şehrin her köşesine isimlerini yazmaları ile başladığı da söylenmektedir. Sonrasında grafiti sanatına merak salanlar taklit etmeye başlar ve kendi tag’ları ile sanatlarını sokak duvarlarına, banliyö trenlerine vb. alanlara icra ederler.
Her ne kadar Donald Joseph White, nam-ı diğer Dondi ile grafiti küreselleşse de 1970’lerde vandalizm olarak görüldü. Siyasi mesaj veren, toplumsal olaylara ışık tutmak gibi nedenlerle tren vagonlarına, ev ve sokak duvarlarına yapılmaktaydı. Bundan dolayı suç sayıldı, çünkü dönemin koşullarından dolayı insanlar grafitiyi seslerini duyurabilmek için araç olarak gördüler ama 20. yüzyıl sonlarına doğru devletin kamusal alanda artık izin verdiği ve desteklediği doğayla iç içe bir sanat olarak yer aldı. Grafitinin iyiden iyiye popülerleşmesiyle rekabet arttı ve böylece evrimleşme sürecine girdi. Günümüzde grafiti küresel bir alt kültüre dönüş yaşadı.
Damga (stamp) olarak bilinen üç boyutlu grafiti şekli ile vahşi stil (wild style)’e geçiş yaşandı. 1980’lerde wild style ve style wars grafitinin geniş kitlelere yayılmasında öncü oldu. 1990’lar ile beraber artık kendine has giyim tarzı benimsediler. 2000 yılı ile beraber kültürün ve teknolojinin gelişmesi grafiti sanatına yeni bir soluk getirdi. Materyallerdeki çeşitliliğin artmasının yanında duvara çizilen bu sanat da birçok farklı tür ve terim de mevcuttur. 8 adet tür; tag, piece, stencil, etik, poster, mozaik, light grafiti ve 3B tebeşir sanatı ile beraber 10 adet terim; writer, sketch, blackbook, character, marker, firstline, outline, scret outline, highlights ve fill in yer alır. İlk kez 1986’da Avustralya’nın Tazmanya Adaları’ndaki Mural kasabasında başlayan festival günümüzde Kanada’nın Vancouver şehrinde Urban Art adı altında sokak sanatçılarının buluştuğu Mural Festival’i olarak düzenlenmeye devam etmektedir ve birçok ülkeden katılım vardır. Amaç sokak sanatını tanıtmak ve sanatçılara destek çıkmaktır.
Son olarak Türkiye’de grafiti tarihi ise Tunç Dindaş ile 1985’te başlamıştır. Turbo tag’ını kullanan Dindaş’ın grafiti ile tanışması break- dance albümlerinde yer alan grafitiler ile olur. Albümlerdeki yer alan grafitileri kâğıda çizer ve henüz o dönemde Türkiye’de grafiti spreyi bulunmadığından dolayı buzdolabı için kullanılan beyaz boyalarla sokak duvarlarına grafitilerini yapmaya başlamıştır. Türkiye’de grafiti sanatına ilgi ise 1995 yılında Cartel rap müzik grubunun ortaya çıkmasıyla başlar. 2002 yılı ile beraber grafiti İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere Denizli ve Samsun gibi şehirlerde hareketlilik göstermiştir. Grafiti festivali Mural İstanbul olarak Kadıköy’de 2018 yılında yedinci kez düzenlenmiştir.
İlk yorum yapan siz olun