İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Eserin Kimliği

    Bir eser, yaratıcısının aynasıdır. Sanatçı ruhunun, fikrinin bir parçasını tıpkı Tanrının balçıktan yarattığı insana, ruhunun bir parçasını üflemesi gibi üfler. Artık yarattığı eserin bir kişiliği vardır ve onu okuyabilen gizli yanlarını görür. Da Vinci’ye göre; “Ruhun elle birlikte çalışmadığı yerde sanat olmaz.” Bundan dolayı bir esere bakmak onun yaratıcısına bakmaktır. Önemli olan nasıl bakmamız gerektiğini bilmektir. Söz gelimi Vitruvius Adamı, Da Vinci’nin karakterinin birbirinden farklı ama Da Vinci’ye göre benzer olan iki yönünü ortaya koyar.

    Vitruvius Adamı, Da Vinci’nin günlüklerinden birinde aldığı notların yanında eskize çizilmiş olarak bulunmuştur. Da vinci mimarideki kusursuzluğun evren ve insanla paralellik gösterdiğine inanan bir sanatçıdır. Mimarideki kusursuzluktan etkilenerek insanın kusursuz oranlarını bulan sanatçı, bu oranları Vitruvius adamında toplamıştır. 

    “Sanat nedir?” sorusuna cevap arayan bazı sanat tarihçiler sanatı tanımlamak için sanat eserlerini incelemeyi tercih etmiştir. Soyut bir kavram olan sanatın sınırları, somut olan eserlerin incelemeleriyle netleştirilmeye çalışılmıştır. Bir sanat eseri ise yaratıcısının bilgi ve birikimin bir kısmını ya da tümünü kapsayabilmektedir. İç içe geçmiş bu kapsamlı bütün bizi sanatçının bakış açısına götürür. Öyleyse “Da Vinci nasıl düşünürdü?” sorusunu sormak gerekir. Çünkü düşünmek, eylemlerin yönünü belirler. Bilim, mimari, anatomi ve sanat gibi pek çok alana karşı ilgi duyan sanatçı, eserlerini tüm bilimlerden etkilenerek ortaya koyar. Vitruvius adamı da tüm bilimleri içerisinde barındıran bir eserdir. 

İç içe geçmiş daire ve karenin içerisine yerleştirilmiş bir erkeğin iki farklı duruş şeklini gösteren eskizde daire ruhani dünyayı, kare ise fiziki dünyayı sembolize etmektedir. Çizimde ruhani dünyanın fiziki dünyadan daha büyük olduğu görülür. Fiziki dünya dikkate alındığında insan vücudunun merkezi erkeğin cinsel organıdır. Burada içgüdü ve neslin devamı, üreme gibi etkenler ağır basmaktadır. Ruhani dünya dikkate alındığında vücudun merkezi göbek deliği olur. Eski çağlarda göbek deliğinde, yeraltı ve yerüstü enerjilerinin toplandığı düşünülürdü. Ayrıca insanın üçüncü çakrasının merkezi olan göbek deliği, bebeğin ana rahmindeki gelişiminin güçlü bir kaynağıdır. Göbek deliği doğumdan sonra da sonsuzluğun saf gücünü temsil eder. Kısacası dünyevi bedenin ruhani merkezi işaret edilmektedir. Bacakların fiziksel dünyadaki hareketi insanın var oluşundan bu yana gerçekleştirdiği ruhani yolculuğa bir göndermedir. Eskizdeki bir başka önemli nokta, parmak uçlarının her iki dünya ile kesişen noktaya temas etmesidir. İnsanın, fiziki ve ruhsal dünyayla olan ilişkisi beden gösterimi ile verilmiştir.

“Her resmim, kendime sorduğum bir sorudur” der Da Vinci. Tam da bu nedenden ötürü Mona Lisa’sından Son Akşam Yemeği’ne kadar yaptığı her resim bilinmezi barındırır. Vitruvius adamı da içinde eski zamanların bir matematik problemini barındırır. “Karenin dairelendirilmesi” olarak da bilinen problem pi sayısının doğasından ötürü çözümlenmesi imkansız bir sorudur. Da Vinci çiziminde iç içe geçmiş daire ve kareyi kullanarak problemi yeniden canlandırırken merkeze insanı koyar. Çünkü Da Vinci’ye göre “Eğer kainatın yaratılma dili geometri ise insan bütün unsurların içerisinde yer alabilir. 

    Sanat pek çok şekilde ve renkte seyircisinin karşısına çıkar. Çeşitliliğin bu denli yoğun olması yaratıcısının insan olmasından kaynaklıdır. İşte bu yüzden bir esere bakmak bir insan tanımaktır.      

Kaynaklar

Alsan, Şenay Sayın “Başlangıçtan Bu Yana Sanatın ve Yaratıcılığın Tarihi” Gece Kitaplığı, Ankara, 2018, sayfa:183-192

Hodge, Susie “Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Sanat Fikri” Domingo Yayınları, İstanbul, 2016, sayfa: 33

Krausse, Anna-Carola “Rönesans’tan Günümüze Resim Sanatının Öyküsü” Literatür Yayınları, İstanbul, 2005, sayfa:15-20

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir