Merhaba değerli “Gazete Sanat” okuyucuları. Eşyaların, insanların ve mekanların kaderi vardır derler…
“Göbekli Tepe”, bugün olduğu gibi tarih öncesi dönemde de insanları bir araya getiren önemli ve kutsal bir alandı. Dünyanın dört bir yanındaki antik bölgelere bağlantı kuran bu alan günümüzde bizlere “bir ve bütün olduğumuz” öğesini hatırlatıyor olabilir. Binlerce ziyaretçi belki de inancın gücünün insanoğlu için 12 bin yıl öncesinde bile ne denli önemli olduğunu görmek ve hissetmek istiyor olabilir.
“İnsanoğlunun henüz yerleşik hayata geçmediği, avcı olarak yaşadığı bir dönemde inşaa edilip daha sonra yüzyıllarca üzeri toprakla kapanan ve uykuda kalan “Göbekli Tepe” tarihi sil baştan yazdırabilir. İlk uygarlığın var olduğu bu alanın, ülkemiz toprakları içinde yer alması başta benim adıma oldukça sevindirici. Ayrıca görüyorum ki, insanoğlu tarih öncesi dönemde ilkel değil tam aksine inanç, estetik anlayış ve yerleşik hayat konusunda muazzam bir zeka ve tecrübeye sahipti. Halk arasında Urfa’nın “peygamberler şehri” olduğu söylenir. Bu il içinde yer alan Göbeklitepe günümüzden 12 bin yıl öncede insanoğlunun inanç merkezlerinden biriymiş. Göbekli Tepe’nin keşfine dek, yerleşik hayata geçmemiş ilkel toplumlarda inancın yerinin olmadığı düşünülüyordu. Oysa ki bilinenin aksine ileri düzeyde, estetik ve mimari tecrübeye sahiplerdi. Yaptıkları bu görkemli tapınak ne denli inanç, estetik anlayış ve yerleşik hayata sahip olduklarını kanıtlıyordu. “Göbekli Tepe’yi inşa etmek için gerekli insan gücü, devasa ve tonlarca ağırlıkta ki taşların nasıl düzenlendiği?” bugün hala merak konusudur. Anlaşılan o ki, tarih öncesi zanaatkârların yetenekleri bu kutsal şölen ve rituel alanından anladığımız gibi, oldukça gelişmiş ve yeterliydi. Kültürel mirasımızın bir parçası olan, uzun süredir haklı ilgim gereği araştırmalar yapıp aktarmak istediğim konulardan biri olan Göbekli Tepe sadece benim değil tüm Dünya’ nın dikkatini çeken yapılar arasında ve UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesinde yer alıyor.
Öncelikle, ülkemizde Şanlıurfa bölgesinde bulunan “Göbekli Tepe’nin” gizemli olduğu kadar, ilginç olan keşfedilme hikayesinden bahsetmek istiyorum. 1980’li yıllarda Arkeoloji Müzesine “temiz, pak teslim ederiz” fikriyle tarla sürerken buldukları heykelleri yıkayan ziraatçı köylümüz ile başıyor, Göbekli Tepe’ nin keşif hikayesi… Ancak müzede Neolitik Çağ Tarihçisi olmadığı için heykeller depoda bekler ve yıllar sonra Klaus Schmidt ulaşarak, ezberleri bozan bu alanın kazı çalışmaları başlatılır ve tarihe ışık tutan “Göbekli Tepe” kültürel zenginliği ile yeniden, kaldığı yerden insanoğluna “merhaba” der!
Sadece Türkiye için değil, tüm dünya için çok önemli bir değere sahip bir tarih öncesi arkeolojik alanlarımızdan “ Göbekli Tepe” ortalama olarak 12.000 yaşında rituel, buluşma ve takas alanıdır. Belki de, anlamlandıramadığımız birçok bulgu sebebiyle kutsal ritüel alanı olarak kabul görsede bilinenin çok daha ötesinde anlamlar barındırdığı düşünülüyor. Aynı zamanda, hacmi 160 litreye ulaşan taş kaplardan kalan kalıntılardan anladığımız üzere burası yalnızca kutsal inanç alanı değil aynı zamanda avcılık ile beslenen toplumun büyük şenlik alanıdır.
Ülkemizde yer alan “Göbekli Tepe”, günümüzden 12 bin yıl öncede bugün olduğu gibi inanç merkezlerinden biriymiş. Soyut üsluba sahip, boyları 6 metreyi buylan yabani hayvan figürlü dikili taşlar ve tapınak kalıntıları, yüzü olmayan, devasa boyutlardaki betimlemeler, tarih öncesi döneme ait heykelleri nedeniyle “Göbekli Tepe” tarih öncesi benzer yapılardan açık ara farklıdır. Mitolojik içeriği bulunan, farklı motifler ve tekrar eden semboller, soyut işaretlerle dolu “Göbekli Tepe Dikilitaş” öyküleri koruyucu görevi mi görüyordu yoksa sosyal toplumun köken ve kimliklerini mi vurguluyordu? Ritüel merkezi olan alanımız için, bu sorunun cevabını vermek oldukça güç sayılabilir. Dönemin sosyal gelişimini ise işçi, yönetici ve dini temsilciler var olmasından ve toplumsal iş bölümlerinden anlıyoruz.
Sizlere aktarmak istediğim bir diğer konu ise, yabani buğday türü üzerinde yapılan çalışmalar, bu bölgede kendiliğinden yetişen buğdayın bugün tarımda kullandığımız buğdayla aynı olduğunu gösteriyor.
Ata bilincimiz gereği hem Dünya’nın hem de Urfa’nın kaderini değiştirebilecek nitelikte olan cevherimizle ilgili yazımı okuyup beğendiyseniz yorum yapmayı ve paylaşmayı unutmayınız.
Yüzlerce sanatçıya ilham olan “Göbeklitepe’ye” zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Sevgi ve saygılarımla, yeni bir yazıda görüşmek üzere…
Yazan: Tülay Çağlar Kadı
İlk yorum yapan siz olun