İnceleme: Derya Çakır
Her kurmaca metin bir yönüyle oyundur aslında. Yarattığı karakterlere rolleri dağıtan ve olay örgüsü meydana getiren yazar, bunlara mekânları da ekleyip oyunu tamamlar. Okur da kendisini bu oyuna verebilir veya oyunun içine girebilirse ne âlâ.
Oyunlar, oyun gibi öyküler ve romanlar kurgulamanın en başta gelen koşulu ise güçlü bir gözlemcilik. İnsanları, olayları, hareketi ve durgunluğu gözleyen oyuncu-yazarın kurguladığı metin(ler) de biraz yaşama benziyor biraz yaşam-dışı olarak geliyor okurun önüne. Oyuncu Başak Daşman’ın on öyküden oluşan Gördüm Çiçeği’nde de böyle hikâyelerle yüzleşiyoruz.
Birbirine karışan rüya ve gerçek
Gördüm Çiçeği, Daşman’ın ikinci kitabı. Oyunculuktan gelen gözlemciliğini konuşturduğu ve bunu kurmacayla birleştirdiği öykülerinde günümüze, yaşamın akışında sürüklenen insana ve onun tekdüzeliğine yoğunlaşıyor Daşman.
İkilemlere, kavgalara, kavga edemeyişlere ve yaşıyor gibi yapmalara odaklanan Daşman’ın heybesinde farklı renkleri bir araya getiren hayatın cilveleri var. Bu cilveler gündüzü gece, geceyi de gündüz kılıyor kimi zaman. Değişken, dengesiz ve bungun ruh hâllerinin sarkastik anlatımıyla karşılaşıyoruz.
Devlet denetimine giren ve yasayla koruma altına alınan anıların, yaşamda nasıl bir gediğe neden olabileceğini de düşünüp öyküleştiren Daşman, hafızayı kaybetme veya onun içinde hapsolma ikilemini getiriyor gündeme. Ardından, yaşamın önemli fakat pek görmek istemediğimiz gerçeklerinden birini daha: “Çöp toplayanlara mesafemiz sadece koku yüzünden olmayabilir. Düşüneyim! İşimiz bitmiş, gözden çıkarmışız, nerede olduğunu çoğumuzun bilmediği iğrenç kokan bir çöplüğe yollamışız; biri geliyor onları topluyor, pisliğimizi yeryüzüne geri çıkarıyor. Bu bizi biraz geriyor olabilir. Biraz da kendimizi değersiz hissediyor olabiliriz. Hani kendi çöpüm üzerinde bile söz hakkım yok duygusu yüzünden.”
Bazen de rüyayla gerçeği birbirine karıştırıyor yazar; olanlar siliniyor, olmayanlar sanki varmış izlenimi uyandırıyor karakterlerde. Burada bir zehirlenme söz konusu; rüyayı o zehir mi tetikliyor, yoksa bu bir zihin oyunu mu? Kim bilir…
Günün ve zamanın gözlemcileri
Daşman ilişkilere, çiftler arasındaki iletişime ve iletişimsizliğe de çeviriyor gözünü Gördüm Çiçeği’nde. Şöyle bir yere geliyor konu: “Uzun ilişkiler, birbirine paralel uzanabilen yollarla büyüyorsa zaman zaman küsülebilir, sonra barışılır. Öyle olmadığında da barışılabilir, eksik tarif etmeyeyim. Eğer öyle uzamıyorsa birbirine paralel büyümüyorsa taraflar, geçen zamanın hatırına da küstün mü barışılabilir. Bu pek hoş olmaz genelde. Hayat sizi birbirine dokunamayan iki ayrı yöne doğru uzatmıştır ama siz sırf birlikte geçirdiğiniz zamanın hatırına, çocukluğunuzun, ilk gençliğinizin yüzü suyu hürmetine tekrar tekrar barışırsınız. Tatlı bir kahvede, işyerinden bir dedikoduda, geçmişten bir serserilikte buluşmaya devam eder, olduğunuz yerde sayarsınız. Eklem yerleriniz kurumaya, göz çevreniz kırışmaya, beyazlar sıralanmaya başlar vücudunuzun çeşitli yerlerinde ama siz bir türlü gerçekten derinleşemezsiniz. O derinlikte -orası her neresiyse çünkü beraber hiç gitmediniz buluşamazsınız.”
Daşman, aklı neşeyle ve hüzünle karmaşıklaşmış karakterler çıkarıyor karşımıza; hızla akan yaşamda savrulan bu kişilerin tedirgin ve kimi zaman dingin ruh hâlleri ise öykülerin olay örgüsünde birer eşlikçiye dönüşüyor. İnsanın endişeyi sevmesine hayret edenler de iyi polis-kötü polis oynayanlar da çıkıyor karşımıza.
Daşman’ın öykülerinde ince düşünenler, kalınlık çağına uygun davrananlar ve bu iki grubu gözlemleyip yorumlayanlar öne çıkıyor. Gördüm Çiçeği bu bağlamda, monotonluk ve harekete geçme arasında salınanların ironik biçimde öyküleştirildiği bir kitap olarak dikkat çekiyor.
Gördüm Çiçeği
Başak Daşman
İthaki Yayınları, 94 s.
İlk yorum yapan siz olun