Röportaj: Hümeyra Doğru
“Yazı” çoğu şeyin başlangıcı oldu. İnsanlık tarihinde de çok önemli bir nokta. Tarihin başlangıcı oldu hatta. Önce tabletlere, taşlara yazıldı yazılar daha sonra farklı papirus kağıtlarına yazıldı, işte bunun geçmişi var. Daha sonra 1890’ların başında yazı makinaları ‘Daktilo’ icat oldu. Bu makinalara 41 yıldır hayat veren biriyle tanışacaksınız şimdi.
–Merhaba, öncelikle sizi tanımak isteriz. Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
-Merhaba, tabi ki. Adım Haluk Samim Erçelik. 1955 İstanbul doğumluyum. Annem babam da İstanbullu. Dedelerimiz göçmen Yugoslavya Arnavutluktan göçmüşler. Lise Mezunuyum. Evliyim 2 çocuğum 3 de torunum var. Askerden sonra girdiğim bu daktilo ve hesap makinası bakım-onarım, alım-satım işine hala devam ediyorum. Emekliyim. Özel zevklerim arasında kitap okumak, film izlemek ve en çok da bu tarz daktiloların bakımını, tamirini yapmak, dükkanıma gelip bu antika eşyalarla ilgilenmek var.
–Nasıl başladınız bu mesleğe ? Sizi yönelten sebepler neler oldu ?
-Ben çocukken babamın işyerine giderdim. Eyüpsultan’da Tapu Dairesi’nde çalışıyordu. Onun masasında büyük bir daktilo vardı. Bu daktiloyla tuşlara basıp kağıda çıkan yazılar ilgimi çekiyordu ve onunla oynamayı çok seviyordum. Yıllar geçti, askerden geldiğim sıra daktilo tamiri yapan bir atölyede eleman açığı vardı ve eleman arıyorlardı yetiştirmek üzere. Oraya girdim, birkaç sene içinde mesleği kavradım. Mekanik tamiratlara aklım çok yatkındı. Kısa sürede ustalarımın yaptığı tamiratları yapmaya başladım ve hala 40 seneyi aşkın bir zamandır devam ediyorum bu işe, severek yapıyorum.
–“Daktilo ile yazmak yazıya dokunabilmektir.” demişsiniz. “Yazmak” sizin için ne ifade ediyor?
-Şöyle ki yazmak okumanın öncesi zaten. Önce yazıyorsunuz ve o yazılanları insanlar okuyor veya başkaları yazıyor siz okuyorsunuz. Dolayısıyla “yazı” çoğu şeyin başlangıcı oldu. İnsanlık tarihinde de çok önemli bir nokta. Tarihin başlangıcı oldu hatta. Önce tabletlere, taşlara yazıldı yazılar daha sonra farklı papirus kağıtlarına yazıldı, işte bunun geçmişi var. Daha sonra 1890’lardı sanıyorum, yazı makinaları ‘Daktilo’ icat oldu Amerika’da. Remington’du markası sanıyorum. Sonra Almanlar teknolojiyi alıp geliştirdiler. Avrupa’ya geldi, bizim ülkemize geldi ve yazıya dokunmak derken şunu kastediyorum: Bu bir duygu, bir his… Hani kalemle yazarken nasıl kağıdın üzerindeki yazdığınız şeylere dokunuyorsunuz elinizle, daktilonun tuşuna parmağınızla bastığınızda da oraya o sembolün/harfin çıktığını görüyorsunuz ve sizin gücünüzle meydana gelen bir yazı bir anlam oluşuyor, aksediyor kağıda.
–Aslında az önce de bu konuyla ilgili biraz bilgi vermiştiniz ama Dünya tarihi açısından daktilonun gelişimi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
-Dünya tarihinde daktilo insanların bir şey okuması, eğitimi, kendisini geliştirmesi için icat edildi. Tabi ki görselden önce yazılı basın vardı. Yani insanlar kağıtlara, gazetelere yazılan yazılar, kitaplar, makaleler… bunları okuyarak bir şeyler öğrendiler ve insanlar arasındaki iletişim, bilgi alışverişi çok yıllar önce başladı. Ben çok önemli olduğunu düşünüyorum yazının.
–Hemen hemen her gün bir yenilikle karşı karşıyayız ve baktığımızda bir şeyler geliştikçe şöyle diyoruz: Bugün için mesela; bilgisayarlar daha ne kadar gelişebilir? Aslında yıllar önce de daktilolar ilk çıktığında da yine bu soruyu soruyorduk değil mi?
-Teknoloji sürekli bir gelişim süreci içinde. Tıpkı yüksek bir yerden yuvarlanan bir kartopu gibi. Mesela dediğiniz gibi daktilolar icat edildiğinde bu teknolojinin sonu artık, bundan daha iyi bir şey olmaz diye düşünmüş olabilir insanlar. Ama ben bir örnek vereceğim: Biz çocukken siyah beyaz televizyonlar yeni çıkmıştı ve bir dizi vardı ‘uzay yolu’ diye, sizler bilmezsiniz çok gençsiniz. Orada insanlar, bizim cep telefonlarına benzeyen şeylerle konuşuyorlardı. Biz bunu hayretle izleyip böyle bir şey nasıl olabilir diyorduk. Çünkü o zamanlar telefon bile sınırlı sayıdaydı, insanlar telefon kuyruklarına giriyorlardı. Dolayısıyla teknoloji çok ilerledi. Bilgisayarlar, sonra tabletler çıktı, cep telefonları çıktı, akıllı telefonlar… Yani bu işin nereye varacağını bilemiyorum fakat teknoloji durmayacak ilerleyecek.
–Kesinlikle. Öyle görünüyor ki bu çok sabır ve emek isteyen bir iş.. Siz burdan meraklılarına ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz ?
-Öncelikle çok fazla yok onu söyleyeyim. Daktilo meraklıları çok azaldı. Benim işyerime gidip gelenlerde çok azaldı. Yani tek tük gelen oluyor buraya. Onlara tavsiyelerim şunlar olabilir: Geçmiş dönemde yaşayan insanların yaşamları, onların kullandığı aletler, eski radyolar, daktilolar.. bunlara olan ilgilerini kaybetmesinler, bunları unutturmasınlar. Yani daktiloyla bir sayfa yazı yazmak, bir mektup yazmak bilgisayarda bir mail atmaktan çok farklı bir şey. Daktilo insanların bir dostu bir şırdaşı gibi, hep bunu söylüyorum. Mesela bilgisayarda yaptığınız bir işi bir yazıyı daha sonra insanlar girip bakıp ne olduğunu görebilir fakat daktiloyla aranızda olan bir iletişim, bir yazı ikinizin arasında kalıyor. O bir dost gibi. Aranızda bir duygusal bağ oluşuyor. Yıllarca aynı daktiloyla yazıp daktilosuna çok bağlı olan insanlar vardı eskiden, ne bileyim yazarlar film yıldızları.. Halâ bildiğim kadarıyla Tom Hanks diye bir film yıldızı var, ‘Yeşil Yol’ filminde oynayan. O da bir daktilo meraklısıydı. Diyeceğim, gençlere tavsiyem bunları unutturmasınlar, birbirlerine söylesinler. Önceden hemen hemen her iş alanında daktilolar kullanılırdı bilgisayarlardan önce. Ben unutulmamasını istiyorum. Burda amacım sadece para kazanmak, hayatımı idame ettirmek değil -tabi ki o da bir amaç ama- aslında benim tek derdim hayatımı verdiğim bu işin ‘Daktilonun’ unutulmaması. Bunun mücadelesini veriyorum burda.
–Tabi ki. Yani bir zamanlar hayatımızın hemen her alanında kullandığımız, hayatımızı sürdürdüğümüz şeyler, daktilolar insanların merak konusu oluyor. Şimdi için bulunamayan şeyler oluyor ve geliştikçe süreç eskiye dönüp bakıyoruz..
-Doğru. Sizin gibi gençler yani geçmişe bağlı, geçmişini unutmayan, geçmişte yaşanan, yaşatılan ne bileyim insanların kullandığı araç gereçler… Daha doğrusu bunu bir vefa gibi düşünün. Yani biz buraya nasıl geldik, bu bilgisayarlara bu iletişim çağına nasıl geldik. Her şey yazıyla başladı aslında. Önce yazıldı sonra okundu. Kanıt olarak kabul edildi ve onlar bizim çocukluğumuzda, gençliğimizde yaşadığımız dostumuz, sırdaşımız olan cihazlar, makinalar. Ben hala çok seviyorum ve onlara çok şey borçluyum.
–Aslında arkadaşınız gibiler artık değil mi?
-Arkadaşım gibi, bir de şöyle bir söz var: “Hayatta sahip olduğum herşeyi bana işim sağladı”. Bu iş beni bu günlere getirdi. Yani bakıldığında çok büyük bir şey demiyorum ama iyi kötü hayatımı idame ettirdim. Kaliteli insanlarla tanıştım. Yani kalburüstü üst düzey insanlarla tanıştım. Benim gelişimime çok faydası oldu daktilonun. Yazarlarla, Film yıldızlarıyla, tanışamayacağım birtakım üst kademe insanlarla tanıştım. Dolayısıyla hayatta sahip olduğum her şeyi bana işim sağladı diye bir söz vardır. Gerçekten benim için de öyle oldu.
–Ne tür müzikler dinlersiniz mesela ? Yani nostaljiye olan ilginiz genel anlamda mı yoksa sadece daktilolar üzerinde mi yoğunlaşıyor ?
-Müzik de hayatımın ayrılmaz bir parçası. Müziği çok seviyorum. Zamanında konservatuar sınavlarına girmiştim ve çok başarılı olacağımı da söylediler. Konservatuara annem götürmüştü beni. Gençlikte pek önemsemedim açıkçası, halbuki devam etsem kazanabilirdim. Müzik dinlemeyi çok seviyorum. Hatta gençken enstrüman da çalmıştım. Biraz gitar çalmayı biliyordum. Müzik de hayatımızın olmazsa olmazı. Radyo alaturka diye bir radyo var, sanat müziği çalan onları dinlemeyi çok severim. Bunun yanı sıra babam zamanında Ankara’da Gölbaşı Gazinosu diye hatırlıyorum yalan olmasın, sanırım öyle bir yerdi. Orada ses kralı seçilmiş. Sevim Deran’da – siz hatırlamazsınız, eski bir ses sanatçısı- orada ses kraliçesi olmuş fakat babam daha sonra devam etmemiş. Ondan bize geçen bir müzik, kalıtsal olarak geçen bir müzik sevgisi bir kulak aşinalığı var. Yani genel olarak sanat müziğini çok seviyorum. Her müziği seviyorum aslında. Pop müziğini de seviyorum. Müzik de olmazsa olmazım. Daha doğrusu sanata ve sanatçıya karşı çok büyük saygım var. Ben de sanatçı olarak görüyorum kendimi. Bu daktiloların tamirini yapan biri olarak… O da olmazsa olmazım yani Sanat ve Müzik.
–Yani eskiye olan vefa borcunuzu her yönden devam ettiriyorsunuz...
-Kesinlikle. Yani nezaket, insanların birbirine olan saygısı. Geçmiş dönemde olan şimdi olmayan birtakım şeyleri özlüyorum aslında. Onlar da zamanla kayboluyor ne yazık ki.
–Evet ne yazık ki gün geçtikçe birçok değerimiz kayboluyor. Aslında böyle şeyler şimdiye nazaran eski dönemde daha çok vardı değil mi ?
-Şöyle aslında hep bu örneği veriyorum: Eskiden insanlar, yani daktiloyla bir örnek vereyim, daktilo sizin bir arkadaşınız bir sırdaşınız gibiydi. Bir yazı veya bir mektup yazdığınızda yalnız onu siz biliyordunuz. Şimdi ama herşey aşikar oldu. Herkes birbirini görebiliyor, ne yaptığını bilebiliyor.
–Kolaylaştıkça kıymeti azaldı mı diyoruz yani?
-Unutulmaya başladı artık tabi. Çok az gelen oluyor buraya da, insanların ilgisi azaldı. Fakat sizin gibi genç arkadaşlar sağolsunlar böyle tek tük de olsa buraya gelip benle konuşuyorlar. Geçmiş dönemin bu güzel makinaları… Bütün amacım bunların unutulmaması. İnsanlar bunlarla çeklerini, senetlerini ne bileyim birbirine olan aşk mektupları olsun, savaşlarda casusluk yazışmaları, devlet yazışmaları… Her şey bunlarla yapıldı ama artık kenarda köşede kaldı böyle üzülüyor insan yani ben üzülüyorum şahsen.
–Ama ne güzel siz onları o sandıktan çıkarıp hala yaşatıyorsunuz.
-Hayatımı onlarla geçirdim ben. Ve hayatta sahip olduğum her şey onların sayesinde oldu benim için.
–Mesleğinizin zorlukları neler ? Ya da bugüne dek hiç pişmalık duydunuz mu bu işi yaptığınız için?
-Elbette birtakım zorlukları var. Öncelikle sabır istiyor. Mekanik tamiratlar tıpkı bir bulmaca çözer gibi. Hareketleri takip ederek arızaları buluyorsunuz. Ama aynı zamanda da insana büyük bir zevk veriyor. Mesela makinanın en olmadık yerinde olan bir hareket kopukluğu, onu hareket takibi yaparak yavaş yavaş bulduğunuzda büyük bir haz duyuyorsunuz ve bu insana büyük bir mutluluk veriyor. Toplum içinde değer kazanıyorsunuz. Elit insanlarla tanışıyorsunuz -geçmiş dönemlerden bahsediyorum- İşte yazarlar, sinema sanatçıları yani daktilo tamiri yaptığınızda üst düzey insanlarla muhatap olma şansınız olabiliyor. Onların daktilolarını tamir ediyorsunuz. Hiç pişmalık da duymadım, severek yaptım çünkü. Çocukluğumdan gelen bir ilgi vardı. Kendi atölyemi açtıktan sonra zaman içersinde 4-5 kişi, 6 kişi olduğumuz oldu fakat şuanda tek başıma devam ediyorum gördüğünüz gibi.
–Şimdi bir meslek seçme şansınız olsaydı bu meslekten başka, bu hangi meslek olurdu? Mesleğinizi değiştirmek ister miydiniz?
-Bugünkü şartlarda aslında hangi işi yapardım bilemiyorum fakat yine böyle teknik bir işe girerdim diye düşünüyorum. Herhalde bilgisayar sektöründe olurdum diye düşünüyorum. Çünkü bu tarz şeylere karşı merakım var.
–Son olarak sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
-Benim eklemek istediğim şey şu: Sizin gibi genç arkadaşların bizim yaşadığımız, bizim dönemlerimizde yaşayan ve halâ bizim yaşatmaya çalıştığımız, zamanında bize bir sırdaş, bir dost olan bu tarz makinaları unutturmamanızı, onları unutmamanızı, yaşatmanızı bizden sonra da anlatılmasını, bilinmesini, unutulmamasını diliyorum…
Evet… bu güzel sohbetimiz elbette burada bitmiyor ancak 40 yılın ne kadarı bu satırlara sığdırılabilir bilmiyorum. Benim gibi eski eşyalara, nostaljiye meraklı arkadaşlar varsa mutlaka Haluk Bey’in dükkanına uğrayın. O nostaljik havadan mahrum kalmayın derim…
Sevgiyle kalın…
Atıl Daktilo Ve Büro Makinaları Tamir ve Satış :
Büyük Hendek Cad. Selçuk İş Merkezi no: 55 Kat 6/88 Şişhane/Beyoğlu
Haluk Samim Erçelik İletişim:
0542 417 14 08
İlk yorum yapan siz olun