Geldikleri yerlerden sahnede temsil ettikleri, çağrıştırdıkları anlamlara kadar bir “underground” kültürünün hatırlatıcısı Reptilians From Andromeda grubu. Punk kültürünün Türkiye’de akla ilk gelen isimlerinden Tolga Özbey’i, daha önceleri Rashit grubundan da biliyoruz. Üstüne Aybike Çelik, Merve Ertuğrul, Toz ve Toz’dan Taylan Turan da eklenince ortaya Reptilians From Andromeda çıkmıştı. Tolga Özbey ile eşi Aybike Çelik’in ortak bir projesi olarak tohumu atılan Solar Chaos zamanla evirildi, dönüştü ve meyvesini Reptilians From Andromeda punk / grunge grubu ile verdi. Bugün Aybike Çelik’in vokalde, Kerim Gönençer’in bas gitarda, Tolga Özbey’in gitarda ve Onat Hafız’ın davulda yer aldığı grup Sonic Rabbit Hole gibi EP’leri ile de oldukça dikkat çekmişti. Bendenizin Beyoğlu’ndaki Pendor’da dinlediği grup, 2018’de Dialogues for Monkeys albümü ile de indie ve hip hop türlerinin yükselişe geçtiği dönemde metal ve punk alanlarında bir “old school” kafaya yönlenmekten çekinmedi. Grup, pandemi koşullarından önce de aktif olarak konserlere devam ediyordu. Çoğu İngiliz ve Amerikan plak şirketlerinden olmak üzere 1 uzunçalar ve 10’a yakın EP yayımlayan grubun Must Be Destroyed! albümü de plak formatında. Üstelik, albümün kayıtları punk ve grunge müziğin İstanbul’daki mağarası Karga Bar’da canlı olarak gerçekleştirilmiş. Lafı daha da uzatmadan bu özgün mü özgün grup ile konuşmaya başlayalım…
Hoş geldiniz! Önce grubun bir araya geliş hikayesinden bugünkü haline evirilmesi, biraz tarihçenizi anlatır mısınız?
Aybike: Reptilians From Andromeda Tolga ve benim bir araya gelmemle kuruldu. 2013-2016 yılları arası hiç canlı çalmadık. Kerim ile 2018 yılında ispanya turnesi öncesi bir araya geldik, Onat ile de 2019’da Belçika-Hollanda-Almanya turnesi öncesi. Gruptaki eleman değişikleri müziğin türünün evrilmesinde pek etkili oldu diyemem ama tight olma durumunu epey bir değiştirdi. Bu arada tight olup deneysel bir müzik gibi olduğu bir dönem de oldu elemanların türü dinlememesi ile alakalı olarak, şu anda her şey olması gerektiği gibi.
Tolga’ya özel bir sorum da olacak. Seksenlerin sonu, doksanların başındaki rock alt kültürünü nasıl deneyimlediğini biraz anlatır mısın?
Tolga: Kendimden 11 yaş büyük bir abim olması ve onun çok iyi bir rock müzik dinleyicisi olması, birçok grup ve albümü çok erken yaşta dinlememe neden oldu. Ortaokuldayken de abimin çalışmaya başladığında ilk maaşını aldığında benden ne istediğimi sorması ve böylece ilk elektrogitarımı almam ile bu macera ateşlenmiş oldu. Önceleri Akmar Pasajı ve sonrasında Taksim Atlas Pasajı yeraltı müzik ortamlarına dahil olmam da peşi sıra geldi. Sanırım rocknroll müziğinin köksüzlüğü yücelten varoluşçu bir gençlik alt kültürü olması beni ele geçirdi. Aradığım birçok doğruyu gerçek hayatta dayatılan ikiyüzlülükten kaçarak deneyimlediğim yeraltı müziğinde buldum. Türkiye gençlerinin sesini ben kendimi bildim bileli duymamak için elinden geleni yaptı, hala da yapıyor. Kendimi bu yüzden çok şanslı hissediyorum.
Bugün doksanlardan iki binlere geçişe saplanıp kalan bir rock sevdalısı kalabalık da var. Siz bunun neresinde duruyor, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Aybike: Ben o dönemden biri olmadığım için yeni grupları dinlememeyi, konserlere gitmeyi bırakmalarını, özellikle de grup konforlu ve büyük bir mekanda çıkıyorsa o dönem var olmuş grupların konserleri için dışarı çıkmalarını ya da sadece o grupların albümlerini almalarını içten içe anlamsız buluyorum. Tabii ki insanları da kendi yaşadıkları ve genç oldukları dönemi andıkları için de suçlayamam. Türkiye’de çoğunluk zor koşullarda yaşıyor. Eğlence, müzik ve kültürel etkinlikler de ilk vazgeçtikleri oluyor kimisinin. Ben bunun böyle olmaması gerektiği kanısındayım.
Tolga: Müzik trendleri üç aşağı beş yukarı her 10 senede bir değişir. Müzik bir damak tadı benim için rüzgarın esişine göre zevklerimden vazgeçemem, tutuculuk da hoşuma gitmeyen bir durum o yüzden herkes nerede mutluysa orada kalsın.
Kerim Gönencer: Sanırım her müzikseverin dinlediği / takip ettiği çağdaşı müziklerin ötesinde (ve öncesinde) ne var ne yok diye irdeleyeceği bilgiye ulaşması çok kolay. İnternet öncesi hatta kendi adıma söylemek gerekirse dijital medya öncesi devirden geldiğimiz için, bu dediğinizi daha iyi gözlemliyoruz. Saplanıp kalmaktaki nedenlerden en önemlisi de belki müzisyenlerin kendilerini ispatladıkları güvenli alanlarını terk edememesi, en nihayetinde kendi tarzlarını güncelleştirememesi olabilir. Uzun soluklu gündemde kalabilen rock gruplarına bir bakın. Göreceksiniz ki farklı dönemleri bariz bir şekilde kendini hissettiriyor ve fanları, grubun dönemlerine göre ayrışabiliyor.
Bana biraz, Must Be Destroyed! albümünüzden de bahsedin lütfen. Canlı kayıt fikri nasıl doğdu?
Tolga: Reptilians From Andromeda çok fazla albüm ve EP yayımladı bugüne kadar ama kendimizi aslında sahne performans grubu olarak görüyoruz. Seyirciyi deliler gibi eğlendirmek üzerine parti havasında gerçekleşen etkinliklerde yer aldık hep bugüne kadar. O yüzden de albümü barda canlı çalarken kaydetme fikri zaten uzun süredir aklımızdaydı. Prodüktörümüz Rammy Roo uzun yıllar Kadıköy Karga Bar’da konserlerde tonmaisterlık yapmıştı ve yakın arkadaşımızdı. Bizim de birçok konserimizin ses işlerini hep o yaptı. Çok eğlendiğimiz, sahnesinde çok yer aldığımız bir mekanda canlı çalmak sanırım albümün kaydına da ekstra bir samimiyet kattı. Buradan Murat, Rammy ve Can’a sonsuz teşekkürler, içimize sinen, memnun kaldığımız bir albüm kayıdı bu.
Onat Hafız: Eskiye bağlı ama yeniye de sırt çevirmeyen bir yapıdayız bence. Herkesin farklı tarzlara gönül vermesi de buna etken. Albüm şarkıları Avrupa turnesi öncesi hazırdı, turne ertesi tam formdayken kaydetmeye karar verdik, kondisyonumuz zirvedeyken en doğru kayıt yöntemi de canlı idi, Karga da evimiz gibi olduğundan bir günde çat çat çaldık. 11 ay içerisinde 3 mini Avrupa turnesi (İspanya-Belçika / Hollanda – Almanya) gerçekleştirdik. Bu tam gaz ileri modlu süreçte ya motoru dağıtacaktık ya da istediğimiz finish çizgisini delip geçecektik. Birçok sabotaja rağmen bunu becerdik. Artık yok edilmesi gereken bir makineydik albüm fikri ve ismi bu gazla çıktı işte.
Pandemi koşulları öncesinde Türkiye’de, yurt dışında nerelerde sahne alıyordunuz?
Aybike: Rocknroll, punk barlarında ve festivallerde, bir kampüste. Birçok yerde çaldık. Türkiye’de de her yerde çalıyoruz. Bar programı yapan cover grubu olmadığımız için sabit şu gün şurada çıkıyoruz gibi bir durum olmuyor.
Albüm kapaklarınız da kategorize edilmesi zor tasarımlardan oluşuyor. Bunları kim, nasıl tasarladı?
Aybike: Son 2 albümümüzün çizeri aynı ve Darren Merinuk. Kısaçalarlar ise çoğunlukla benim eskiden yaptığım kolajlar. 2 albüm ve Bloodlust of the Doll Witch’in çizimleri 50’ler korku-bilimkurgu çizgi roman stilinde. Garage punk albüm kapakları genelde böyledir, beslenilen alanlarla ilgili bu.
Aybike’nin Solar Chaos döneminde klavye çaldığını, Tolga’nın da gitarı devam ettirdiğini öğrendim. O sözsüz müzik deneyimi nasıldı?
Aybike: Güzel ama sona ermedi hala evde bunu yapıyoruz. Pandemi öncesi arkadaşlarımızla da yapıyorduk.
Tolga: Ev kayıtları, emprovizasyonlar, video kolajlar, zevkli ve aslında hala yaşantımızın merkezinde yer alan do it yourself etiğiyle uğraştığımız birçok başka alan gibi Reptilians From Andromeda’nın birçok anlamda temellerini inşa etti Solar Chaos.
Yurt dışında belki de Türkiye’den şu an için daha fazla ilgi görmeniz neye dayanıyor? Sound ile ilgili mi biraz?
Tolga: Yaptığımız müziğin bir coğrafyası olmadığına inanıyorum. Rocknroll dünyaya öyle bir yer almış ki zaten vatanı olmayan bir kitleyiz, her yere dağılmışız ve çok özel partilerde bir araya geliyoruz. Kendini her şeyin dışında bir yerlerde hisseden herkesle mesafeler ne kadar uzak olsa da bir şekilde buluşuyoruz.
Onat Hafız: Türkiye’de tipik alıştığımız bir durum ve grubun gereksiz kötü şöhreti. 😀 Bu albümden sonra bunun kırılacağını düşünüyorum. 😀
Pandemiden önce sürdürdüğünüz konserlerde nokta atışı bir kitleye ulaşmış mıydınız yoksa her şey yavaş yavaş mı rayına oturuyordu?
Aybike: Seni anlayamayacak ve senin gibi olmayan 50,000 kişiye kocaman bir sahnede çalmaktansa samimi bir yerde gerçekten ortak noktalarımın olduğu insanlara çalmayı ve onlarla eğlenmeyi tercih ederim. O yüzden benim için en başından beri rayına oturmuştu.
Onat Hafız: Konserlerde belli bir kemik kitle vardı, bu albümden sonra artacağını da öngörüyordum ancak pandemi engelledi.
Ara Güler’in bir lafı vardı. “En iyi makine en iyi fotoğrafı çekseydi en iyi daktiloya sahip olan da en iyi romanı yazardı.” Bugüne kadarki EP’lerinizi evde, farklı araçlar ile kaydetmeniz bunu aklıma getirmişti. Ne dersiniz?
Aybike: Müziğin elit ya da sadece parası olan insanların yapabildiği bir şey olması durumu yavaş yavaş değişiyor ve bu beni mutlu ediyor, dinleyicilerin bazıları ise yapılmış her işi bütçe işi zannediyor hala. Eminim ki Covid sonrasında da kendin yap etiğini benimsemiş birçok yeni grup ve sanatçı ortaya çıkacak. Çıkacak müziğin türü değil insanların kendini ifade edebilmesi ve dışavurumculukları önemli. Çünkü iyilik ve kötülük görecelidir çoğu durumda ya da sanatta. En iyi ya da en kötü gibi bir duruma inanmıyorum.
Tolga: Amacımızı gerçekleştirmek ya da varoluşumuzu yaşamak için her yolun mubah olduğunu savunuyoruz. Hatta daha ileri götürüyoruz, her 10 parmak daktilo yazan insan da en iyi romanı yazamaz, bizim için müzik virtüözlükle öldürülmemelidir. İnsanlar tarih öncesinde akort tutmayan enstrümanlarla müzik yapıp ateş başında eğleniyorlardı. Elektriği kullanan modern insanlar olarak bu basitliğe inmenin heyecanını yaşıyoruz.
Bu dönemde neler yapıyorsunuz?
Kerim Gönencer: Grup olarak devamlı haberleşme halindeyiz. Demolar yapıyoruz. Gelecek için fikir paylaşıyoruz. Yazın bir klip yaptık. Kanada’da katılacağımız festival online platforma evirildiği için onlara iki parçayı canlı kaydettik. Bir klip daha çektik yeni o da yolda… Bunun dışında ben solo bir projeye başladım.
Tolga: Genelde ev ve parklarda vakit geçiriyoruz. Sahil yürüyüşü yapmak dışında Nisan ayında kaydedeceğimiz uzunçalarımızın demoları ile uğraşıyoruz.
Aybike: Bir şekilde var olmaya çalışıyoruz, herkes gibi evde yapabileceğimiz şeylere odaklandık. Üretmek ve beklemek dışında yapabilecek pek bir şey de yok.
Sohbet için teşekkürler! Müzik keşfine çıkanlar için sevdiğiniz bazı parçaları da öğrenerek son sözlerinizi alabilirim.
Aybike: Pagans – Boy, Can I Dance Good? The Cramps – Kismiaz Nuns- Do you want me on my knees?
Tolga: Killer Kin – Bad Bad Mind, The Sound Station – Give Your Lovin To Me, Titis Twister – Mujer Loba
Kerim Gönencer: Talking Heads – Life During Wartime, Bush Tetras – Cowboys in Africa, Duran Duran- Careless Memories
Onat Hafız: The Cure – Forest, Killing Joke – The Wait, Death – Evil Dead
İlk yorum yapan siz olun