İnceleyen: Aynur KULAK
Hayat yaşanılanlar kadar, yaşadıklarımızı nasıl ifade edebildiğimizle de ilgili. Hiçbir şeyin sebepsiz yaşanmadığı, yaşanılan her ayrıntının bir sebebi olduğu gerçeğini, bir şeyleri yaşadığımızda değil de sonrasında anlayabiliyoruz. Süreç böyle işliyor çünkü ve tecrübeler de bu şekilde kazanılıyor. Mehmet Çimen’in A7 Kitap tarafından yayımlanan Her Şeyin Bi Şeyi Vardır adlı öykü kitabı bunları düşünmemi sağladı. Aslında bir novella ile karşı karşıyayız. Yekpare bir hikâyenin anlatıldığı kitap, insan yaşamını; başarıları, hataları, mutlulukları, mutsuzlukları, yolculukları, seçimleri üzerinden sebep-sonuç ilişkisiyle anlatıyor.
“Mesele şuydu ki; ben eskisi gibi gelişine yaşamak istiyordum sanırım. Ama olmuyordu bir türlü. Tılsım bozulmuştu galiba.” (Sayfa 17)
Balat’ın arka mahallelerinde yetişmiş Şevket ile tanışıyoruz. Her aşamasıyla tecrübe ettiği bu hayat, onun için hiç de kolay geçmemiş fakat Şevket hikâyesini bizlere son derece sakin anlatıyor. Bu kolay geçmeyen hayatın sakin anlatımı, tüm inişli çıkışlı duyguların bize geçmesini sağlıyor böylelikle. Hikâyeye Doğu Avrupa’da, Ukrayna ile Romanya arasında yer alan Moldova’da başlıyoruz. Şevket’in Moldova’ya zorunlu göçü, onun bu ülkede bir hayat kurmasına sebebiyet veriyor. Fahri ile tanışıyoruz. Şevket ile Fahri’nin içten diyaloğuyla Fahri’nin altı aydır ülke gündemini meşgul eden medyatik bir davaya tercümanlık yaptığını öğreniyoruz. Bu ikilinin yabancı bir ülkedeki arkadaşlığı, hikâyenin sonuna kadar canlılığından hiçbir şey kaybetmiyor. Şimdiki zaman tüm hızıyla akarken, Şevket’in onu Moldova’ya kadar getiren geçmiş hayatına doğru yolculuklara çıkıyoruz.
“Beni takip eden göz yığınlarının, kaçırmayı başaramadıkları müstehzi bakışlarından gına gelmişti. Geçmişime her baktığımda, “artık sıkıldım” dediğim anların, gözümün hiçbir şeyi görmediği o kırılma anlarını, dönüm noktalarını oluşturduğunu fark ederim.” (Sayfa 11)
Travmatik bir çocukluk geçiren Şevket’in hayatında şiddet var. Hem maruz kaldığı hem de uygulamak zorunda kaldığı şiddet, onun, çocukluğunu yaşayamaksızın hızlıca büyümesine sebebiyet vermiş. Otuzuna kadar “Keşke…” diyecek hiçbir şey yapmayan Şevket, otuzuna geldiğinde tüm ailesini kaybedince hayatının altı üstüne geliyor ve tam anlamıyla kaos günleri başlıyor.
“İç dünyamı rayına sokmak için eski doğrularımı tekrar ettim. Olmadı. Otuzumla otuz beş arası tam bir kayboluş. Yaş otuz beş olunca dış dünyam da kördüğüm oldu. Artık denemediğim doğrular, susup kabullendiğim yanlışlar istemiyorum.” (Sayfa 17)
Şevket’in bu içten itirafları hikâyeye inancımızı arttırırken, Moldova’daki yeni yaşantısına nasıl başladığını ve gelecek adına aldığı kararları da okumuş oluyoruz. Bu arada arka planda Moldova toplumunun –daha doğrusu Doğu Avrupa toplumunun siyasi, kültürel ve toplumsal yapısına şahitlik ediyoruz. Fahri’nin tercüman olarak bulunduğu bu süreçler hikâyeye yansıdıkça halihazırda sürmekte olan Rusya – Ukrayna savaşını hatırlıyoruz; medyayı yakından ilgilendiren bu dava süreci, ülkenin tüm zaaflarının ortaya saçılmasına sebebiyet veriyor. Şevket’in bireysel dertleriyle bir ülkenin dengesini sarsan gelişmeler bazı taraflarıyla benzerlikler gösterirken, yabancı uyruklu kişilerin hayatlarını nasıl etkilediğini anlıyoruz. Kendisinin yabancısı olarak Moldova’ya gelen Şevket, yabancı bir ülkede tutunmanın tüm güçlüklerini yaşamış oluyor böylece.
Ailesini feci bir kazada kaybeden ve bir dava süreci yaşayan Şevket’in bir profesörle diyaloğu da önemli. Şevket’in başka bir kişiliğiyle karşılaştığımız bu süreçlerde Fahri her ne kadar Şevket’e yol gösterse de bir tür “kaybeden” olan Şevket’in diğer kişiliğiyle karşılıyoruz. Bu aşamada farklı bir katmana savrulan hikâye daha da aydınlanıyor. Şevket’in psikolojisindeki gölgeler aralandıkça onu daha iyi görebiliyor ve anlayabiliyoruz.
“Göstereceğin en büyük başarı, becerebilirsen bir öncekinin tekrarıdır. Başarıyı tekrar etmeyi beceremezsen, malum ses bu sefer de seni eleştirmeye başlar, eksikliklerini başına kakar. Bu durumda geçmişe saplanıp kaldın demektir. Eğer hayata başarısızlıkla başlarsan, bu şeytani sesin işi çok daha kolaydır. Seni bir kez daha başarısız olman halinde, üçüncü şansın olmayacağına ikna eder.” (Sayfa 36)
Mehmet Çimen’in Her Şeyin Bi’ Şeyi Vardır adlı kitabı, hayata yeniden tutunarak farklı bir ülkede sancılı bir varoluş hikâyesi sunuyor bizlere. Bir de bir affetme meselesi var ki, bunu da kitabı okuduğunuzda görebileceksiniz.
*
KÜNYE:
Her Şeyin Bi’ Şeyi Vardır
Mehmet Çimen
A7 Kitap
80 Sayfa
İlk yorum yapan siz olun