Aydın MERAL: İllüstratör olma süreciniz nasıl gelişti? Süreç boyunca nasıl bir değişim ve dönüşüm yaşadınız?
Sinan EGE: Klasik bir söz vardır. ‘’Kendimi bildim bileli hep çizerdim.’’ Sanırım bu benim için de geçerli bir durumdu. Eğitim boyunca ders çalışma kitaplarımın boş sayfaları bir şeyleri karalamam için bilerek boş bıkılmış gibiydi. Her zaman bir şeyler karalarken buluyordum kendimi.
Muğla Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-iş Öğretmenliği lisans bölümünü bitirdikten sonra da çizmeye üretmeye devam ettim. Çünkü çizmek bana gerçekten iyi geliyordu. Yıllar içerisinde insan nasıl değişiyorsa sizinle birlikte çizgileriniz tarzınız da değişime uğrayabiliyor. Tabi ki ilk zamanlar tazım şu ankinden çok farklıydı. Zamanla kendinizi bu dilde yeterince ifade ettiğinizi ya da bu dilin artık yetersiz kaldığını düşünüp farklı tatlar aramaya girişebiliyorsunuz. Öyle bir şey olmalıydı ki kendimi daha rahat ifade edebilmeliydim. İzleyiciyi kendime ortak etmeliydim. Çalışmaların bende uyandırdığı hislerin benzerlerini hissetmelerini sağlamalıydım. İllüstrasyon bana bu yolu sunuyordu. Böylelikle üzerinde anlatacak çok şeyimin olduğunu söyleyecek çok sözümün olduğunu düşündüğüm bir sürece girmiş oldum.
Tasarımlarınızın düşsel tasarımında size yol gösteren şey nedir? Bunu somutluk ve soyutluk bağlamında düşünebilirsiniz. Çıkış noktanız ne oluyor?
Düşsellik bir değer ve kişiden kişiye farklılık gösteriyor. Bu insanın yaşanmışlığıyla doğrudan bağlantılı bir durum. Benim yaratma sürecinde daima yaşanmışlıklarımın anlık duygularımın tepkilerimin etkisi oldukça büyük. Bir durum karşısında duyduğum acı, sevinç, korku, nefret gibi hisler ister istemez bir tepki gibi çalışmalarımda yer ediniyor.
Sizce yaratıcılığın herhangi bir düzleme aktarılmasında herhangi bir aktarımsal kayıp olabiliyor mu? Sonuçta düşlem sınırsızlığı var ancak aktarımsal araçlarımız sınırlıdır. Böylesi bir durumda aktarımsal kaybı engellemek için formlar üzerinde bir dönüşüm yapıyor musunuz?
Ben sanatçı açısından herhangi bir kaybın söz konusu olduğunu düşünmüyorum. Sanatçı kendi imgelerini oluşturarak duygu-düşünce dünyasını kendi algı ve kurgu dünyasına göre yansıtır. Böyle olunca sanatçının yaratımı her ne ise anlatmak istediği şeyi ona yüklemiştir. Eserde kullandığı bir nesne bir simge sanatçı için birçok şey anlatır duruma gelebilir. Aynı şekilde izleyici açısından düşündüğümüzde sanatçının bu aktarımında kendi hayatından izler bulup bu durumu daha da anlamlandırabilir.
Benim izleyiciyle eserlerim arasındaki bağı, mesajı daha güçlü kılmak için çalışmalarımda kullandığım renkler, simgeler, nesneler, yüz ifadeleri ve vücut formları üzerinde bazı deformasyonlar önemli yer tutar. Ben bir duygu aktarımı yapıyorum ve bunu da en iyi bu şekilde yapabildiğime inanıyorum.
Kuşkusuz teknolojin artması tüm modern –ve hatta klasik sanatların- sanatların üretim potansiyelinde büyük ölçekte çeşitlilik sağladı. İllüstrasyon için düşündüğümüzde bu olanak artımı içeriğin zenginleştirilmesi yönünden nasıl bir etkide bulundu?
Teknolojinin artması ve yaygınlaşması hayatımızın odağına yerleşmesine neden oldu. Sanatın bundan etkilenmemesi neredeyse imkânsız hale geldi. Özellikle günümüzde yoğun bir kullanım söz konusu oldu. Teknolojik aletlere yeni yeni yüklenen güçlü yazılımlar illüstrasyon alanında geleneksel yöntemler yerini dijitale büyük oranda bırakmış oldu. Bu değişim illüstratörler için kolay tüketim, kopyalama, teknolojik cihazların gereksiz pahalılığı gibi olumsuz yönler barındırsa da birçok olumlu yönü de bulunuyor. Dijitalde yapılan işin süresi geleneksel yöntemlerde yapılan işlere göre daha kısa ve dijitalde kullanılan materyaller zahmetsiz olduğu için büyük bir zaman tasarrufu yapmış oluyorsunuz ve ürün çeşitliliği, niceliği bakımından daha fazla iş üretmiş oluyorsunuz. Bir de dijital bir işte yapılan bir hatayı düzeltmek geleneksel yöntemlerle yapılan işlere göre çok daha kolaydır. Zaman ve mekândan bağımsız hale gelip istediğiniz her yerde istediğiniz zaman üretim yapma imkânı bulmuş oluyorsunuz.
Bu saydığım olumlu yönlerin illüstrasyon alanında inanılmaz bir çeşitlilik sağladığı yadsınamaz bir gerçek. Bu alanda yapılan işler tek bir mecraya hitap etmekten çıkıp bir çok alanda illüstrasyonlar kullanılmaya başlandı.
Yapılan işlerin çerçeve içinde duvarda asılı bir iş olması dışında bir kitap kapağında, bir dergi sayfasında, bir reklam afişinde, bir çocuk kitabında tekrar hayat bulmasını kolaylaştırdı.
Biçeminiz üzerinden konuşursak ana eğiliminiz nedir? Çizimlerinizin ana teması neyin alımlaması ve yansıtılmasıdır veyahut çizimlerinizi bir odağa oturtuyor musunuz?
İnsanoğlu yaşadığı hiçbir çağda tam anlamıyla mutlu olmamıştır. Bundan duyulan hoşnutsuzluk bir tepki olarak sanatta yer bulmuştur.
Benim çizimlerimde de bu dile geliş söz konusudur. Hepimizin yaşadığı, hepimize tanıdık gelen ortak duyguların çizimlerimin ortak teması olduğunu söyleyebilirim. Hiçbir zaman şunu çizeyim diye bir esere başlamadım. O gün o an ne hissediyorsam kalemi elime aldığımda ne çizeceğimi öğrenmiş oluyorum. Bu yüzden rahatlıkla çizimlerimin ana odağının anlık ruh halleri ve olaylar karşısında verdiğim tepkiler olduğunu söyleyebilirim.
Çalışırken nasıl bir ortam sizi daha üretken kılar? Bunu mekân, ışık, müzik ya da daha geniş perspektifte kent… tüm bunların zihninize etkisi nedir?
Yaşanılan yerin, ışığın, müziğin, insanlar üzerinde olumlu ya da olumsuz etkilerinin olduğunu biliyoruz. Bu da düşsel yaratımınızı mutlaka etkiler. Algıyı, dikkati bozacak şeyler, yapılan çalışmaya yeterince odaklanamama sorununu ortaya çıkarır.
Böyle olunca ben kendimle baş başa kalacağım sessiz ve ferah ortamları tercih ederim. Çünkü çizim yapmak, bulunduğunuz dünyadan bir anda sıyrılıp düşsel bir yolculuğa çıkmanızı gerektiriyor. Benim için bir trans hali olabilir bu durum.
Dediğiniz gibi geniş perspektifte yaşanılan şehir hatta ülke olarak düşünürsek mutlaka şuan ki durumdan çok farklı bir hissiyat içinde olurdum. Çünkü yaşanılan yerin kültürü, yaşayış biçimi, inançları, insanın düşünce şeklini inşa eder. Başka bir ülkede başka bir şehirde yaşıyor olsaydım aynı çizimleri yapar mıydım emin değilim. Siz isteseniz de istemeseniz de yaşadığınız yer, kültürünüz, sizin eserlerinizde bir şekilde yer ediniyor.
Gerçekliğin çarpıtılıp yeni formlara evriltilmesi, soyutun somuta dönüştürülmesi ya da parodisel durumlar… bir sanatçı olarak sınırsız bir yeniden yaratıma sahipsiniz. Üretme alanının uçsuz bucaksızlığı sizi bazen bir kararsızlığa ya da üretim kısıtına sokmuyor mu?
Şöyle bir kararsızlık olabilir her sanatçının anlatmak istediğini en iyi şekilde aktarmak adına karar verme noktasında kararsızlık yaşadığı oluyordur. Burada sanatçının hayal gücü devreye giriyor. Empati yeteneği devreye giriyor. Bunları ne kadar iyi derecede yapabilirse bu durumu o derece ortadan kaldırabileceğini düşünüyorum.
Tabi bu kararsızlığın olumsuz bir durum yaratacağını düşünmüyorum. Aksine sanatçı için bu uçsuz bucaksız alan sanatçıya üretkenlik açısından kolaylık sağlar. Sanatın devamlılığı da tıkanmayışı da sürekli yeni şeylerle hayat bulması da bu yüzden.
Üretimlerinizi ne şekilde kullanıyorsunuz ya da düşünüyorsunuz? Kitap, sergi, çoklu çalışma veyahut başka bir alan bazında düşünebilirsiniz bu soruyu.
Her şeyden önce ben kendim için üretim yapıyorum. Bu yaratma süreci ve ortaya çıkan ürün bana haz veriyor. Benim için gereklilik gibi bir şey oldu, kızmak, ağlamak, dertleşmek, yemek yemek gibi, su içmek gibi, çizmek benim için bir ihtiyaç.
Bu his kadar önemli bir şey daha var, ortaya çıkmış bir ürünü başkalarına sunarak onları buna ortak etmek. Bunu yakın çevremde sosyal platformumda izleyicilerimle paylaşıyorum.
Yakın bir zaman için kişisel bir sergi hazırlığı içine girdim. Biraz daha uzun vade de tüm çizimlerinin bana ait olacağı kısa bir animasyon film yapmak istiyorum.
Röportaj: Aydın MERAL
İlk yorum yapan siz olun