İnceleme: Tolga ARAS
Samuraylar ve samuraylık felsefesi Japonya kültüründe önemli bir yere sahip. Uzak geçmişte kalmış gibi görünse de bugün bile etkisini sürdüren kültürel bir öğe bu. Tsuntemo Yamamoto da seneler önce bu kültüre ve onun felsefi altyapısına dair kalem oynatmıştı.
Yamamoto, Japonya’nın Batı’ya açıldığı Meici Dönemi öncesinde; ülkede siyasi istikrarın hâkim olduğu Edo Dönemi (1600-1868) ortalarında yazdığı Hagakure: Saklı Yapraklar’da savaşı, şerefi ve ölümü her şeyin önüne koyan samurayların bağlı olduğu felsefi yolla birlikte, düşüncenin ve pratiğin kesişimini anlatıyor.
Bedeni ve ruhu hazır savaşçıların hikâyeleri
Yamamoto’nun Hagakure’yi kaleme aldığı Edo Dönemi, neredeyse hiç politik çalkantının bulunmadığı ve silahların sustuğu bir zaman dilimi. Böyle bir dönemde, savaşa ve samuraylığa ilişkin metinleri nedeniyle eleştirilen yazar da o yıllarda Japonya’daki toplumsal dinamikleri yeriyor.
Bir savaşçı olarak yetiştirilmesi ve samuraylık felsefesiyle yoğrulması Yamamoto’yu Hagakure’yi kaleme almaya itiyor. Kitabın çevirmeni Hüseyin Can Erkin’e göre konunun bir de tarihî arka planı var: “Hagakure kaynaklarını, Edo Dönemi’nden önce yaşanan kaos dönemi, Tokugavaların kurucusu İeyasu’nun selefi Hideyoşi Toyotomi (1536-1598) döneminde Kore’ye yapılan iki askeri sefer (1592-1597) ve 1637’de Kyuşu Adası’nda patlak veren Şimabara İsyanı’nın bastırılmasıyla ilgili öykü ve efsanelerden alır. Aynı zamanda, eleştiri oklarının en önemli hedeflerini on yedinci yüzyılda iyice pekişen elitist anlayış, pazar ekonomisinin yerleşmesiyle değişen yaşam kültürü ve barış döneminde savaşçı sınıfta yaşanan dönüşümler oluşturur. Elbette anlatının önemli bir kısmında Yeni Konfüçyüsçü anlayışın ve Zen Budizm etkisinin varlığını da göz ardı etmemek gerek.”
Hagakure, Yamamoto’nun Edo Dönemi öncesinde Japonya’da beyliklerin savaştığı yıllarla birlikte, savaşçıların nasıl eğitildiğine, nasıl eğitilmesi gerektiğine ve samuraylığın özüne dair anlatıların yer aldığı bir metinler bütünü. Tarih, öğretiler ve samuraylığın ruhu Yamamoto’nun hem yol göstericisi hem de aktardığı yaşanmışlıkların merkezinde.
Yaşamanın, savaşmanın, ayakta kalmanın ve ölümün ön plana çıktığı hikâyeleri tarihî anekdotlarla genişleten Yamamoto, Japonya’nın uzak geçmişteki kültürel ve siyasi iklimiyle birlikte insan ilişkilerini de yansıtıyor okura. Savaşçıların benliğini ortaya koymasına ve kendilerini öne çıkarmasına ilişkin satırlar da yazarın anlatısında hayli önemli bir yer kapılıyor.
Japonya tarihindeki isyanlar, bu hareketlerin nasıl bastırıldığı, Avrupalıların ülke topraklarına gelişi, askerî harekâtlar ve savaşçıların hikâyeleri, Hagakure’de karşımıza çıkan diğer olaylardan bazıları.
Yamamoto, dönemin önemli bir silahı hâline gelen tüfeğe nazaran kılıcın gölgesinde ilerletiyor anlatısını; barış zamanında savaştan ve savaşçılardan bahsetmesi ise yazarın öğrendiği ve belki de bir ortama işaret ediyor. Beri yandan, ölüm tehlikesini göze alarak kavgaya girişen, düşman bellediklerine saldırmaktan çekinmeyen, bedenini ve ruhunu hep hazır tutan savaşçıların hikâyeleri ve tasviri, Hagakure’nin dikkat çeken bir başka yönü.
On yedinci yüzyıldan 1930’lara
Yamamoto’nun Hagakure’nin satır aralarına yerleştirdiği şerefli ölüm ve intihar konusu, aynı zamanda törensel eylemler olarak çıkıyor karşımıza. Erkin’in ifadesiyle Hagakure’de yazar, “kılıcın kında paslanmamasına ilişkin anlatılara yöneldiği gibi kılıcın somut biçimde kullanıldığı durumlar olarak kavgaları ve seppuku törenlerini anlatıyor.”
Hagakure’nin, 1930’ların başından 1945’e kadar Japonya’da sert esen militarist rüzgârın etkisiyle revaçta olması ve sürekli gündeme gelmesi şaşırtıcı değil. Samuraylık ve savaş, bu tarihlerde Yamamoto’nun metinleriyle tekrar hatırlanırken yazar barış döneminde eleştirilmişti.
Hagakure, özellikle 1930’ların ikinci yarısında itibaren Japonya İmparatorluk Kuvvetleri’nin giriştiği işgaller sırasında önemli bir motivasyon aracı hâline gelmişti. Ölümü, savaşçılığı, cesareti ve itaati yücelten Yamamoto’nun yazdıkları, dönemin ruhuna uyarlanmış ve yine ona uygun biçimde yorumlanmıştı.
Erkin, söz konusu yorumlamayı paranteze alıp kitabı yazıldığı dönem bağlamında değerlendiriyor: “Hagakure bir temel kurallar kitabı olarak okunmamalıdır. Ancak, Tsunetomo’nun taşra beyliklerinden birinde orta düzey bir savaşçı olması, dönemin yaşam ve yönetim felsefesinin, tarih bilincinin, Yeni Konfüçyüsçülüğün ve Zen Budizm öğretilerinin toplum sathında ne ölçüde nüfuz ettiğini anlamamıza ışık tutan önemli bir kaynak kitaptır.”
Hagakure: Saklı Yapraklar
Yazan: Tsuntemo Yamamoto
Çeviren: Hüseyin Can Erkin
İthaki Yayınları, 168 s.
İlk yorum yapan siz olun