Lâl Batman Bursa’daki Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü’nü dereceyle kazandıktan sonra lise hayatını da burada tamamlıyor. Henüz 18’ine gelmeden Avrupa ve dünyanın farklı yerlerinde sergi & sempozyumlara katılan Lâl Batman günümüzde multi-disipliner bir sanatçı olarak faaliyetlerini sürdürüyor. Yeteneği ve başarıları ile 16 yaşında UNESCO sanatçısı olmaya layık görülen Batman, Bulgaristan’daki önemli kurumlardan biri olan Shumen Üniversitesi’nin 2017 senesinde düzenlediği uluslararası film yarışmasında da birincilik ödülünü kazanarak erken dönemlerinde başarılarına bir yenisini daha ekliyor. 18 yaşına basmadan İstanbul Galata’daki “Dem” adlı ilk kişisel sergisiyle de sanat severlerin karşısına çıkan Batman, video art, dijital manipülasyon, resim ve heykel enstalasyon alanlarında üretimlerini sürdürüyor. Henüz yirmisine basmadığı halde bu kadar üretken bir sanatçı olması ve birçok ilkini erken dönemlerinde gerçekleştirmesi, ileride ülkemiz adına da önemli bir sembol olacağının izlerini veriyor gibi, ne dersiniz? Lâl şu anda, ortağı olduğu sanat mekanı Dott Projects’te de oldukça faal. Şimdi söz onda…
Lâl merhaba. Ben denedim ama sen kendini geçmişten günümüze bir projeksiyon açıp anlatır mısın?
Çocukluğumdan beri hep yürüyeceğim yola emin olarak başladım. Bu nasıl mümkün olabilir, gibi düşünülse de her çocuk gibi ben de hayaller kurardım ancak benim dünyamın hayallerinde bu ideaları fiziksel sonuca kavuşturmak başta geliyordu, hala da öyle. İnsan kendini en iyi bilendir. Bu nedenle çevresel faktörlerle bize gelen yönlendirmeler bizi sadece kendimize yabancılaştırır. Kulağa bencilce gelecek ama kendimizi en çok tatmin eden şey yine kendimizizdir. İnsan sadece kendine ve hayallerine karşı bencil olmamalıdır. Benim bu oyunda altın kuralım budur. Altını tekrar çiziyorum; hayallere uzun vadede erişilmek isteniyorsa onları sadece idea olarak bırakmamalı, fiziksel sonuca varmak için en doğru yol olan farkındalıkla birlikte engelleri aşarak yoldan da sapmamalı. Doğru zamanı beklemek vakit kaybından başka bir anlam taşımaz. Klişe gelecek ama hiçbirimizin yarını yok. İmkan yoksa bile yaratmalı, hemen olmayandan yılmayıp oldurmalı. Benim hikayem tam anlamıyla böyle başladı.
Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü’ne nasıl bir süreçte hazırlandın?
Eğitim sisteminin duvarları benim dönemimde çok sınırlıydı. Ortaokul döneminde derslerde hiç başarılı değildim. Zaten bütün günüm derslerde çizim yaparak, okul sonrasında atölyeye gidip ait olduğum yere kavuşmayı beklemekle geçiyordu. Bursa’da akademik anlamda çok güçlü alt yapıya sahip olan bir atölyede yetiştim. Kıymetli hocam Ömer Faruk Kaya’nın atölyesinde… Kendisi benim hayatımda çok değerli bir rol oynuyor. Akademik altyapı olarak bizleri çok disiplinli bir şekilde yetiştirdi. Güzel Sanatlar Lisesi’nin yetenek sınavına beni o hazırladı. Çok küçüktük, saatlerce yılmadan çizim yaptığımızı hatırlıyorum. Liseyi kazandım. Kendisi lise dönemimde de öğretmenimdi; okulumda onun atölyesinin öğrencisiydim. Üniversite sınavlarına kadar onunla hazırlandım. İşin felsefesi hakkında da çok beslendim kendisinden.
Yani senin için önce resim vardı, diyebilir miyiz?
Sanat desek daha doğru olur.
Daha sonra farklı sanat disiplinleri içerisinde de üretme fikri nasıl doğdu?
Yeni şeyler denemeyi hep çok severdim. Yeni baştan yarattığım kombinasyonlar her ne yapıyorsam işime daha konsantre olmamı sağlıyor. Duygularım her zaman çok ani ve hızlı bir şekilde değişir. İşlerimde genellikle kendi yaşamımın hikayesinden beslendiğim için bu hıza yetişebilmek ve yaşadığım her duyguyu atlamadan yansıtabilmek için alternatif medyum arayışlarına girdim. Multi disiplinler olmak benim konfor alanım. Sınırlandırılmak hiç hoşuma gitmez, aksine ben var olan duvarları yıkmayı seviyorum. Kullandığım materyalleri ya da disiplini derdimi en güçlü nasıl anlatabileceğimi düşünüyorsam o şekilde seçerim.
Birden fazla disiplinde üretmenin senin için artıları neler?
Hiç ummadık bir anda işime ve hayata dair önemli şeyler öğreniyorum. Farklı alanlarda var olabilmek bana çok çekici geliyor. Sisteme bir şekilde kafa tuttuğumu düşünüyorum. Hep sınırlayıcı çizgilere sahip bir hayat sunuldu bizlere. Bu en başından beri çok yanlış gelmişti. Bu nedenle canım neyi yapıp başarmak istiyorsa sonuna kadar onun üstüne gidiyorum. Hedefime ulaştığımda ise size duyduğum tatmini anlatamam. Bu tatmin sonucu durmadan çalışıyorum.
Birden fazla disiplinden yararlanarak tek bir iş ortaya koyduğun da oluyor mu? Oluyorsa örnek verir misin?
Plastik ve dijitali harmanlıyorum. Yaptığım dijital illüstrasyon yahut manipülasyonları plastik materyallerle harmanlayarak iki farklı disiplini ilişkiye sokuyorum. Ortaya çıkan parçanın farklı açılardan kayıtlarını alarak video art haline dönüştürüyorum. Video üzerine dijital ortamda yeni katmanlar yaratıp video manipülasyonu haline getiriyorum. Sonrasında yaptığım ses tasarımlarını bu videoya entegre ediyorum. Videoyu alıp mekansal bağlantılar kurarak mekanla diyaloğa sokuyorum. Plastik olarak yaptığım üç boyutlu işleri de enstalasyon olarak kurduğum diyaloğa ekleyerek zenginleştirmiş oluyorum. İşte size birden fazla disiplinin birlikteliği…
Resimlerinde ne tür malzemeler kullanıyorsun?
Plastik, organik materyaller ve vazgeçemediğim dijital elemanlar.
Henüz 18 yaşına basmadan ilk sergini düzenlemişsin. Bunu biraz anlatmanı istiyorum. Tüm bu organizasyonu gerçekleştirmeyi nasıl başardın?
İyi mimarilere karşı çok ciddi zaafım var. Bir gün rastlantısal bir şekilde merak edip girdiğim 250 yıllık bina bana kapılarını açıp burada sergi yapmam gerektiğini kulağıma fısıldadı. Organizasyonu karşılayabilmek için çalıştım ve yaptığım birikimler sonucunda “Dem” adlı sergimi gerçekleştirdim.
Seni tanımlamak için de kullanılan “multi-disipliner” sanatçı ifadesinden ne anlamamız gerekiyor?
Üretim sürecinde farklı disiplinleri denemekten çekinmeyen, aksine deneyince samimiyetle işini sürdüren kişi olarak düşünebilirler.
Video art ve dijital manipülasyon işlerini de anlatır mısın?
Özel hayatımda çok kontrolcü bir insandım. Hayatın akışı çok hızlı geldiğinden tutmaya çalıştığım noktada boşa emek verdiğimi ve elimden hedefim olan şeylerin kaçtığını gördüm. Sonrasında hareketli olan her şey benim için çok hassas bir hale geldi. İşlerimde hareket algısını ve derinliği kurmamda bana video art ve dijital manipülasyonların iyi bir şekilde eşlik ettiğine inanıyorum. Bu nedenle bu alanlarda kendimi geliştirmeye gayret gösteriyorum. Bağlantılı ya da bu işlerden bağımsız olarak kullanılmış aplikasyonlar ya da programları deforme ederek dijitalde kendi dilimi ve yöntemlerimi oluşturdum.
Bu çok yönlülük içerisinde hangi işini hangi disiplin ile üreteceğini neye göre belirliyorsun?
İçimdeki fikri oluşturan his bana yol gösteriyor.
Sen aslında hemen her işinde şaşalı bir görsel karnaval, atmosfer yaratıyorsun bence. Anlattığın ne olursa olsun çarpıcılık işlerinden insanlara geçen ortak bir duygu gibi. Ne dersin?
Ortaya çıkan parçalardan hiç çekinmiyorum. İşlerimde kurduğum dünyada ayıp yok, yalan yok, çirkin yok, güzel yok, mutlak doğru yok, saklanmak yok. Bu nedenle çekindiğim bir şey olmadığı için olanı oraya yansıtıyorum. İzleyicimle eser arasındaki diyaloğu ne kadar güçlü tutarsam farklı bir boyut atlıyorum. Burada kurduğum diyalog iki kişilik bir fiziki diyalog gibi algılanmasın. Çoğu zaman iki taraf olsa da diyaloglar tek taraflı olabiliyor. Orada önemli olan iki tarafın da birbirine dokunması, enerjisi, çekim gücü.
Sevdiğin sanat akımları hangileri?
Sürrealizm, Ekspresyonizm, Dadaizm.
Sanat eleştirmeni Avelina Lesper’i bilir misin? Der ki; “Çağdaş sanat ‘piyasası’ her türlü objeyi sanat eseri olarak tasdik edebiliyor, çünkü bu muazzam bir marketing aracı haline geldi.” Bu konuda ne düşünüyorsun?
Kesinlikle katılıyorum. Şu an içinde bulunduğumuz tüketim çağı hepimizi etkiliyor. Bazen sanatçılar direkt ya da indirekt yapıtlarını ortaya koyarken bundan besleniyor diyebiliriz. Eserlerin üretim süreciyle birlikte oluşturulan kavramsal alt metninin çizgilerinde saklı olan ironiler içinde bulunduğumuz tüketim çağına göndermelerde bulunuyor. Buna ister marketing diyelim ister sanatçının sistemle alay edişi… Özellikle son dönemde bu tip işler ses getirmeye ve daha çok etkileşim kazanmaya başladı. Ancak benim görüşümle, bu anlamda organik yapıda olan işler samimiyetini korurken, öte yandan bu etkileşimden faydalanmak adına sanatçıların bu çizgide işler üretmeye başlaması bana samimi gelmiyor.
Naçizane: Okumadıysan Dan Franck’ın Sel Yayıncılık tarafından çevrilen “Bohemler” kitabını edinmeni öneririm. Sohbet için teşekkür ediyorum. İleride seni ne tür projelerde göreceğiz?
Evet kütüphanemde bulunan favori kitaplarımdandır. Paris’te modern sanatın ilk var olmaya başladığı yıllarda, avangart sanatın ve sanatçıların verdiği mücadeleyi anlatıyordu. Keyifle okumuştum. Yakın zamanda çizgisini çok beğendiğim bir mücevher markasıyla iş birliği yapacağım. Şu anda plan aşamasındayız. Yakın zamanda Londra ve İstanbul olmak üzere çeşitli sergi ve fuarlarda yer alacağım. Yaptığım yeni seriyi seyirci karşısına çıkartmaya hazırlanıyorum. Uzun vadede çok sağlam projeler gelecek, diyebilirim ama şu an büyüsünün kaçmasını istemediğimden, zamanın söylemine bırakacağım gelecekleri.
Sevgili Lâl, seni tanıdığıma ben de çok memnunum. Sanat, insanın iç dünyasına giden bir serüvendir ve bu serüvende resimsel anlamda karşına çıkan sorunları, edindiğin disiplinle, çok ustaca çözüyorsun. Büyük bir mutluluk ve gururla takip ediyorum seni.