Ülkemizde son zamanlarda isminden sıkça söz ettiren ve popüler olan, yakın bir zamanda da global pazara açılmayı hedefleyen makromusic uygulamasının kurucu ortağı ve CEO’su Ataberk Özaydın ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Bora Üzüm: Ataberk öncelikle selam, hoş geldin. Bize biraz kendinden bahseder misin? Ataberk Özaydın Kimdir?
Ataberk Özaydın: Hoş buldum. İlk olarak lisede aktif bir şekilde girişimcilik yarışmalarına katılmaya başlamıştım. Popüler olanları söyleyecek olursam t_MBA, Tübitak, Comenius ve Erasmus tarzında bir çok yarışmaya katıldım. Bunların pek çoğunda Türkiye ve Avrupa dereceleri elde ettim. Bunlarla birlikte lise hayatımda yine girişimcilik eğitimlerine de katılmaya devam ettim. Bunların yanında profesyonel anlamda e-spor ve spor geçmişim de var. Oralarda da farklı tecrübelerim oldu. Sonrasında E-spor’dan gelen birikimim ile E-Spor’da bireysel koçluk girişimimi yayına alarak ilk girişimimi lise sonda yaptım.
Bunlarla birlikte üniversiteye 3. senemde girdim. Lise hayatımda yaptığım birçok aktivite ve etkinliklere katılmamdan dolayı eğitimimden geri kaldım, bunlar da 3. senede girmeme neden oldu diyebilirim. Devamında üniversiteye girdikten sonra, yazılım ürünleri geliştirmek üzere makronline ekibini kurduk. Bu ekiple ilk kez makrosocial Startup’ımızı kurduk. makrosocial’dan sonra da şu anda makromusic’i kurduk ve geliştirmeye devam ediyoruz. Bugün de aynı zamanda makromusic’in kurucu ortağı ve CEO’suyum.
Bu güzel tanıtımın için teşekkür ederim. makrosocial ve sizi esas tanıdığımız makromusic’ten bahsettiniz. Bu uygulamaların fikri nasıl çıktı, bunlar nasıl gelişti?
makrosocial’dan başlayacak olursam, bu girişimimiz insanların sosyal medyadaki potansiyel müşterilerini bulmalarını sağlayan bir otomasyondu. makromusic tarafından bahsedecek olursam, biz mvp’imizi (minimum uygulanabilir ürün) yayına aldığımız zaman uygulamamız sayesinde aynı anda aynı müziği dinleyen insanlar eşleşip tanışabiliyorlardı. Bunun yanında yine müzik zevki benzer olan insanlar da eşleşip tanışabiliyorlardı. Sonrasında ise biz buna sosyal medya tarafını entegre ettik. Bu entegrasyonla artık insanlar istedikleri şarkılar, sanatçılar, albümler ve podcastler hakkında paylaşım yapabilir hale geldiler. Bu paylaşımları diğer insanlar beğenebiliyorlar, paylaşabiliyorlar, arkadaşlarına gönderebiliyorlar; paylaşımlara yorum yapabiliyorlar. Yine başkalarının müzik zevkini de beğenebiliyorlar. Biz makromusic’e müziğin sosyal medyası, sosyal eşleşme uygulaması diyoruz.
Peki bir girişimci olmanın en zor yanlarını senden dinleyebilir miyiz?
Bir girişimci olmaktan ziyade ‘genç’ yaşta bir girişimci olmaktan bahsedebilirim. Bugün baktığımızda ekibin tamamı üniversiteli öğrencilerden oluşuyor. Hepimiz 20’li yaşlarımızdayız. Girişimciliğin yanı sıra, sosyal hayat, eğitim hayatı gibi farklı konular da var. Ne yazık ki hepsini aynı anda sağlıklı şekilde götürmek çok güç oluyor.
Bu noktada da benim girişimcilik tabirim aslında şu: “her gün başlarken bir çok sorunla uyanmak ve bunları önem sırasına koyup en doğru zamanda en doğru şekilde çözmeye başlamak”. Ve her çözdüğünüz sorun beraberinde yeni sorunları karşınıza getiriyor. Yani girişimciliğe “bitmeyen, sorunları çözme zinciri” de diyebilirim. Bu sorunların her biri de birer zorluk zaten. Zaman yönetimi olsun, birçok şirket sorunları olsun, tecrübesizlikle birlikte bunlarla başa çıkmak diyebilirim. En genel hatlarıyla böyle özetleyebilirim.
Bu zor yanların yanında ister istemez güzel yanlar da beraberinde geliyordur. Bunlardan bahseder misin?
Yaptığımız uygulama olan makromusic’te bugün 1.6 milyon indirme sayısına ulaştık. Bu kadar kişinin hayatına dokunmuş oluyoruz. İnsanlar bizim uygulamamızı kullanarak vakitlerini geçiriyorlar. Bizi mutlu eden şey aslında insanların vakitlerini geçirirken ideal bir şekilde, zevk alarak geçirmeleri. Bu noktada da bunu bilmek, yani yaptığınız yeni bir ürünün ya da yeni bir özelliğinin milyonlarca kişinin hayatına hitap edecek, dokunacak oluşu bizi inanılmaz mutlu ediyor. Şu anda Türkiye üzerinden konuşacak olursam istatistiklerimiz güzel bir şekilde ilerlediği için; bu oluşumun Türk girişimciler tarafından geliştirilmesi Türk toplumu tarafından çok takdir ediliyor. Bu doğrultuda çok güzel mesajlar alıyoruz. Bu da bizim için diğer bir motive edici etmen diyebilirim.
Peki Ataberk hiç başarısız oldunuz mu? Ya da başarısız olduğunuzu hissettiğiniz bir an var mıydı?
Bundan önce 3 tane Startup’ım vardı, makromusic benim 4. Startup’ım. Bu noktada diğer 3 Startup’ım ile devam etmiyor oluşumun sebebi orada tecrübesizliklerimden kaynaklı yaptığım hatalar. Baktığımız zaman o 3’ü başarısız Startup’lardı. Ama bugün makromusic bu şekilde başarılıysa, burada yaşanılan başarısızlıklara -benim görevime düşen kısımlar için söylüyorum tabii- borçlu. Bu noktada aslında başarısızlıklarımız bir yerde negatif şeyler fakat bunu yorumlayarak, ‘buradan çıkardığım ders ne’ ‘bunları bir sonraki startup’ımda nasıl yapmalıyım ki aynı sorunlarla karşılaşmayayım?’ şeklinde sonuçlar çıkarırsak başarısızlıklarımız geride kalıyor ve bize tecrübe olarak yansıyor.
Yani başarısız tarzında görünen çok şey var. Önemli olan başarısızlıklarımızdan edindiğimiz tecrübeleri, atacağımız diğer adımlarda göz önünde tutarak hareket etmek.
Ülkemizde dijital/teknolojik gelişmede bir bunalımdan bahsedebilir miyiz? Özellikle Avrupa ve Amerika’daki girişim boyutları ve ülkemizdeki girişim boyutlarını kıyaslarsak bu tür bir sonuca ulaşabilmemiz mümkün mü?
Bu noktada genç arkadaşlarımız için konuşabilirim, ben de dediğim gibi lisede başladım aslında. Onlar için birinci konu ailenin, yakın arkadaşların ve diğer arkadaşların içerisinde bulunduğu süreçle birlikte gelen bakış açısı söz konusu. Bu bağlamda kesinlikle girişimcilik yapmaya çalışan, bir şeyler üretmeye çalışan insanlara karşı çevrenin bakış açısının kesinlikle değişmesi gerekiyor. Az önce de bahsettiğim başarısızlıkların aslında birer tecrübe olduğu konusunu kaçırmamamız gerekiyor.
Bir de insanlar çok kısa sürede hızlı sonuçlar istiyor olabilirler. Bugün mesela bizim için “gayet başarılı oldunuz, daha ne olabilecek” tarzında iyi niyetli yorumlar ve düşünceler de geliyor ama işin aslı bu şekilde değil. Örneğin yatırım almak bizim asıl hedeflerimiz için bir araç, kesinlikle bir sonuç değil. Bunun yanında bir de insanlar kısa süreli hedefler koyuyorlar. Hedeflerden ziyade hızlı sonuç bekliyorlar. Aslında birçok şey sonuç odaklı olmaktan çok sürdürülebilir ve uzun vadeli olmalı. 1-2 senelik planlar yerine 5-10 senelik planlar olmalı. Bu 5-10 sene zaten uzun bir yol olduğu için arada ufak tefek hatalar yapsanız da, hatta büyük hatalar yapsanız bile çok uzun süreli hedefler koyduğunuz için toparlanmanıza da fırsat oluyor. Ve yaptığınız şeyler daha büyük, daha global şeyler haline geliyor.
Yani bizim kısa sürede hızlı sonuçlar beklemememiz gerekiyor. Çevrenin başarısızlıklarımızı tecrübe, deneyim olarak adlandırması gerekiyor. Yine başarısızlığı yaşayan kişinin de bu başarısızlıktan sonuçlar çıkararak yaşadıklarını ders haline getirmesi gerekiyor. Son olarak da hedeflerimizi daha global koymalıyız.
Sizin gibi genç girişimcilerin kesinlikle bilmesi gerektiğini düşündüğün, bu konuda onlara verebileceğiniz bir tavsiyen var mı? Bu bir hayat tecrübesi de olabilir.
Hayat tecrübesi vermek için genç olabilirim, 21 yaşındayım zaten şu an. Bu noktada lisedeki arkadaşlarıma olabildiklerince fazla disiplinde yer almalarını önerebilirim. Örneğin tasarım, spor, sanat, yazılım ya da farklı noktalarda ellerinden geldiğince farklı disiplinlerde, yeterince bulunarak ne istediklerini öğrenebilmeleri çok değerli. Lise sona geldikleri zaman “ben yazılım/tasarım/spor/sanat” içerisinde bulunmak istiyorum diyebilmelerinin onlar adına çok büyük bir avantaj sağlayacağını düşünüyorum. Üniversitede seçecekleri bölümün tercihini de bu doğrultuda yapıyorlar ve kariyerlerini de yine bu noktadan şekillendiriyorlar. Yani arayışa erken aşamada başlıyor olmaları, onlar için bir avantaj sağlıyor.
Son yıllarda dillerden düşmeyen ‘dijitalleşen dünya’ diye bir tabir var. Bir yazılım mühendisliği öğrencisi olarak bu konuda ne düşünüyorsun?
Bugün bizim yaptığımız her girişimde odaklandığımız büyük şeylerden birisi ölçeklenebilmek. Bugün 10 kişiye bir ürün satabiliyorum, bu noktada başarılı ilerleyebiliyorumdur. Ama ben bu ürünü 100 kişiye daha satabilir miyim? Aynı üretme kapasitesinde ya da aynı iş gücünde ilerleyebilecek miyim? 100 ise bunu 1.000, 10.000 yapabilir miyim? Kişinin bu doğrultuda ölçeklenebilir bir iş yapabilmesinde yazılımın önemini çok iyi görebiliyoruz.
Örneğin bir öğretmen üzerinden örnek verecek olursak bir sınıfa 1 saat ders veriyor olabilir. Ama o dersi kaydedip online, dijital bir platforma koyduğu zaman aynı dersi 1 milyon kişinin bile izleyebilmesi mümkün hale geliyor. Yani burada aslında dijitalleşmek demek sizin yaptığınız işi ölçekleyebilmenizi sağlayan, çok daha fazlasına ulaşmanızı sağlayan şey.
Yine bu pandeminin de etkisiyle pek çok daha dijital entegrasyon görmeye başladık. Bu noktada da firmalar birçok şeyi dijitalleştirdikleri, yazılıma döktükleri zaman çok daha istatistiksel, bilimsel ve fazla kişiye ulaşabildikleri bir format yakaladıklarını gördüler. Zaten birçok firma da pandemi dönemindeki koşulları pandemiden sonra da devam ettireceklerine yönelik duyurularda bulundular. Yani artık dijital çağda olduğumuzu düşünüyorum. Bu çağda da ayakta durabilmeyi hedefliyorsak, bir şekilde ürünlerimizi dijital ortama entegre etmemiz gerektiğini düşünmekteyim. Kendi sektörlerimizde inovatif bir şeyler yapmaya çalıştığımızda bu yine yazılımla mümkün oluyor. Siz bugün tarımsal bir şey yapıyorsanız bunu dijital bir şekilde entegre edebilirseniz, bu sizi rakiplerinizden ayırıyor.
Tamamen kişisel fikrini merak ettiğim bir soru yöneltmek istiyorum. Pandemi bitecek mi? Pandemi sonrası ya da pandemi sonrası normalleşme diye bir şey var mı?
Aslında bir önceki soruna verdiğim cevapta, bu soruya da cevap olacak birçok şeye de değinmiş oldum. Dediğim gibi şirketler pandemiden sonra da, pandemide kazandığı çalışma modellerini sürdürme kararı alıyorlar. Pandeminin bize sağladığı birçok şey de var aslında. Örneğin yüz yüze buluşmamıza gerek olmadığını ve internetten de bir şekilde görüşmeler, toplantılar yapılabildiğini öğrendik. İnternet üzerinden iş ortaklıkları kurulabiliyor, yatırımlar alınabiliyor ve şirketler büyüyebiliyor.
Yani pandemi biter ya da bitmez, o konu sağlıkçıların bilebileceği bir iş. Bizim yorumumuz burada çok sağlıklı olmaz. Ama ben iş anlamında konuşacak olursam düşüncelerim bu yönde.
Peki makromusic’in gelişimi nasıl gidiyor? Hedefleriniz neler? Hedefleriniz varsa da bunlara ulaşma yolundaki konumunuz ne durumda?
makromusic’te hedeflerimiz ilk günden beri küreseldi. Bu noktada küresel anlamda sektörde varlığı olan sosyal medyalar olsun, benzeri uygulamalar olsun, bunlara rakip olabilecek bir uygulama yaratmak istiyoruz. Bu da 10 aylık, 1 yıllık, 2 yıllık hedeflerle gerçekleştirilebilecek bir şey değil. Yani bizim hedeflerimiz genelde 10 senelik hedefler diyebiliriz.
Öncelikli hedeflerimiz uygulamamızı Türkiye’de geliştirmek, büyütmek ve testlerimizi gerçekleştirmek. Buradaki kullanıcılarımızın yorumlarını aldıktan sonra bunu global piyasada adım adım yürütmek ve sonucunda da global bir uygulama haline gelmek. Pek tabii konuşurken bu 1-2 cümleye sığan bir şey ama arkasında da 10 yıllık bir çalışma, istikrar ve birliktelik söz konusu. Yani hedefimiz özetle global anlamda müziğin sosyal medyası olmak diyebilirim.
Kendim de dahil pek çok müzikseverin sizi sıkı bir şekilde takip ettiğini biliyoruz aslında. Bu işin bir de müzisyen, sanatçı boyutu var. Benim bildiğim üzere bir sanatçı ya da amatör sanatçının Spotify platformunda yer alması ve yer tutması biraz zorlayıcı oluyor. Sizin bu amatör sanatçılar yönünden bir çalışmanız olacak mı?
Bizim amatör sanatçıları destekleme açısından projelerimiz var. Örneğin bir sanatçı yeni bir şarkısını çıkardığı zaman makromusic’te bunun reklamını yapabileceği bir sistemi şu an üretme aşamasındayız, neredeyse bitti diyebilirim. Yani bizim oradaki sanatçılara desteğimiz, yolun başındaki sanatçıların kendi müziklerini çok daha uygun ve hızlı bir şekilde duyurabilecekleri bir sistem geliştirmek yönünde.
Sanatçıların, özellikle amatör sanatçıların bunu büyük istekle beklediğinden eminim. Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı Ataberk?
Son dönemlerde çok fazla tebrik mesajı ile karşılaşıyoruz. Bu noktada kendimizi aslında sorumlu ve borçlu da hissediyoruz. Ekibimizin tamamının günde 15 saat çalışıyor olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hepimiz makromusic’i geliştirmek için elimizden geleni yapıyor, global bir marka haline getirebilmek için çok çalışıyoruz. Bizi destekleyen herkese de buradan teşekkürlerimizi iletiyoruz.
İlk yorum yapan siz olun