İnceleme: Gizem Aydemir
Hayatta her şey planlandığı gibi gitmeyebilir. İnsanın uzun süredir planladığı, hayal ettiği şey tam da ona ulaşmak üzereyken yerle bir olabilir. Başımıza gelen şeyleri her zaman kontrol edemeyiz, ancak mücadele etmek ve çözüm aramak bizim elimizde. Hatta bazen içinde bulunduğumuz bu durumun bizi olmadığımız bir şeye dönüştürmeye çalıştığını görebiliriz. Hayallerimizin denizin dibini boylamasına ve sesini kaybetmesine kayıtsız kalıp kaderimizi kabullenebilir ya da son dakikaya kadar mücadeleyi sürdürüp boğulmaktan kurtulabiliriz.
Melis Sena Yılmaz’ın Günışığı Kitaplığı’ndan yayımlanan Mayısın Üçüncü Haftası işte tam da böyle bir mücadelenin ağına düşmüş Cenk’in macerasını bize anlatıyor. Heyecanla Antalya tatilini bekleyen Cenk bu tatilin iptal olmasıyla, Bozcaada’daki büyükhalasının oteline gönderilir ve zaten canı sıkkınken bir de adaya adımını atar atmaz otelin suratsız bahçıvanı Hüsnü tarafından karşılanır. Otele vardığında, dinlenme fırsatı bile bulamadan eline temizlik malzemeleri tutuşturulur. Duruma isyan eden Cenk, gizemli tekerlemeye ve uyarılara aldırmaz, ardından havlusunu da alarak yılın bu zamanında denize girer. Denizde başına gelen şey, Cenk’i günbegün tüketmeye başlar. Adada tanıştığı arkadaşı Büşra ise onun bu mücadelesini görebilen tek kişidir ve yardım için elinden geleni yapar.
Cenk kendisini hayal ettiği bir tatilin aksine amansız bir koşuşturmacada bulur. Bu beklenmedik durum Cenk’i yeni hikayelerle ve çözülecek gizemlerle tanıştırır. Tabii bir de yeni insanlarla; Büşra, huysuz bir bahçıvan, neşeli bir aşçı, tuhaf bir tuhafiyeci, her şeyi tersine çevirmeye çalışan bir adam, burnu havada bir ressam ve birbirlerine bilenmiş bir çift gürültücü meslektaş… Otelin karanlık bodrumunda bulduklarıysa, soruya cevap vermekten ziyade yeni sorular doğurur.
Cenk’in deneyimleri bize gösteriyor ki bazen yaşadığımız değişimi herkes göremez, ama görmeyi ve inanmayı seçenler de olacaktır. Hayatın içinde kendimiz olmaktan uzaklaşmaya başladığımızı, kötü bir şeye dönüştüğümüzü hissedebiliriz. Ancak bizi biz yapan şey, mücadele edip etmediğimiz ve bunu yapma biçimimizdir. Cenk pes etmenin eşiğinde olduğunda bile arkadaşının cesaretlendirmesiyle devam etmeyi seçti. İnsanlara, diğer canlılara, hatta biraz korkutucu görünenlere bile elinden geldiğince iyi olmaya çalıştı. Kendisini kurtarmak için başkalarının acılarına sessiz kalan gerçek canavarlardan biri olmadı. Başkalarının ihtiyacına sessiz kalmadı ve kendi ihtiyaç anında da yardım sirenleri çaldı.
Herkesin kendi hayatında bir “Mayısın Üçüncü Haftası” dönemi oldu ve olmaya devam ediyor. Verdiğimiz emeklerin boşa gitmesi, hayal kırıklığına uğramak bazen gerçek canavarlardan daha korkutucu olup bizi pes etmeye itebiliyor. Ancak Melis Sena Yılmaz’ın akıcı dili, yaratıcı sözcük oyunları ve birbirinden özgün karakterleriyle bezeli bu roman, bize mücadelelerimizin boşa gitmeyeceğine dair küçük, tatlı bir hatırlatma yapıyor. Belki de karanlıkta önümüzü göremiyoruz, belki sonun nerede ve nasıl olacağını bilemiyoruz, ama en azından pes etmediğimiz sürece neye dönüşmeyeceğimizi seçebiliyoruz.
İlk yorum yapan siz olun