Banu Hanım merhaba. Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Merhaba, tabii kısaca bahsedeyim. 1980 darbesinden altı gün sonra sokağa çıkma yasağı sebebiyle hastaneye gidilemediğimden, gözlerini evde açan bir bebek olarak dünyaya geldim. Babam İstanbul’da olduğu için doğumuma yetişemedi. Dünyaya geliş şeklimin talihsizliğine rağmen çok güzel bir çocukluk geçirdim. Böyle en baştan başlayınca çok uzun anlatacağımı sanmayın:)
Lise öğrenimim bitince Adana’dan ayrıldım. Yedi yıl sürecek olan ve hayatımın en güzel yıllarının geçeceği Kıbrıs serüvenim başladı. Endüstri mühendisliği diplomamı alınca sona erdi. Sonrasında iş hayatım başladı, on yıl boyunca İstanbul’da çalıştım. İstanbul’un son ve güzel demlerini doyasıya yaşadım. Doğumuma yetişemeyen babam, bu sefer ben İstanbul’dayken vefat etti ve ben de onun cenazesine yetişemedim. Böylece hayatın ilk çemberini tamamlayarak feleğe borcumu ödedim. Tabii bununla da bitmedi, Adana’ya temelli döndüm. Bu sefer de eşimi kaybettim. Felek iki sıfır öne geçmiş oldu. Neyse ki maç devam ediyor, henüz yenilmiş sayılmam:)
Hayatımda tüm bunlar olurken kitap yazmaya başladım. Yazmak benim için bir kaçış ve tutku haline geldi. Hayattan sıkıldığım zaman kendimden kaçmak ve hayata sıkı sıkı tutunduğum zaman kendimi bulmak için yazıyorum, yazmaya da devam edeceğim.
Polisiye türüne nasıl ilgi duydunuz ve bu türde yazmaya nasıl başladınız?
Yazmaya başladığım ilk cümleden itibaren polisiye yazıyorum. Hatta ortaokulda yazıp oynadığım piyesin konusu da suç odaklıydı. Kalem kutusundan çalınan açacak ve kalemlerin hikayesini yazıp oynamıştım. Demek ki ilgim çocukluk yıllarımdan geliyor. Hatta daha da geriye dönersem ilkokulda arkadaşlarımla okul bahçesinde katil aramaca oynadığımı hatırlarım. Okul müdürü bundan hiç hoşlanmamıştı:)
Yazma sürecinizdeki ilham kaynakları nelerdir? Bir kitap yazarken sizi etkileyen unsurlar nelerdir?
İlham kaynağım hayal gücümü besleyen her şey. Bir kitaba başlarken önce bir konuya kafayı takarım. Öyle böyle değil, gece gündüz araştırırım. Sürekli o konudan bahsederim, çevremdekiler artık sıkılmaya başlayınca içime döner yazmaya başlarım. Bir suç, onun işleniş şekli, ortaya çıkış anı, sonrasında yarattığı sansasyon beni çok etkiler. Hep bu tarz şeyler ilgimi çektiği için beni etkileyen unsurlar yine bunlardır diyebilirim.
Polisiye romanlarınızdaki karakterleri nasıl oluşturuyorsunuz? Gerçek hayattan mı ilham alıyorsunuz yoksa tamamen hayal gücünüz mü devreye giriyor?
Karakterlerim, gerçek hayattaki tanıdıklarımdan kesinlikle nasiplerini alıyor. Mesela ilk kitabım Çünkü’deki başkomiser karakteri aslında benim yansımamdı. Hatta bu konuda çok eleştiri almıştım böyle nahif başkomiser mi olur diye. Elbette hayal gücümle yarattığım karakterler de oluyor ama onlar da pişerken baharatları, benim hayatımda ağzımı yakan ya da damağımı şenlendiren kişilerden arda kalan tozlarla çeşnileniyor.
Polisiye kitaplarınızda geçen olayları ve detayları yazarken nasıl bir araştırma süreci izliyorsunuz?
Yazdığım kitabın konusuna göre değişiyor. Yine ilk kitabımdan örnek vereyim, tamamen amatörlük eserim olmasından dolayı rahatlıkla söyleyebilirim ki maalesef hiç araştırma yapmadan kitabı tamamladım. Bu sebeple bir sürü teknik hatayla dolu. İkinci kitabım Göz Göz Göztepe’yi yazarken, kulübe ve taraftara olan saygımdan çok dikkat ettim. Göztepe Spor Kulübü’nden ve önde gelen taraftarlardan çok büyük destek aldım. Sonrasında yazdığım her kitapta işin uzmanlarından destek alır hale geldim. Özellikle son kitabım Metaverse Cinayetleri’ni yazarken Bahçeşehir Üniversitesi, Dijital Oyun Tasarımı bölüm başkanından ve Adana Cinayet Büro ekiplerinden destek aldım. Çok okudum, çok araştırdım. Yine de eksik kaldığım yerler oldu. Her bir kitaptaki eksiklerim ve hatalarım bir sonraki kitabım için bulunmaz bir ders oldu benim için.
Bu türde yazarken karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdir?
En büyük zorluğu çocuk kitabı yazarken yaşadım. İki tane çocuk polisiye kitabım var; “Dedektif Miramu” ve “Semtin Gerçek Sahipleri”. Bunları yazarken masum suçları işlemem gerektiğini bildiğim halde el alışkanlığından birini öldürmeye çalıştığımı fark ettim hep. Sürekli sil baştan yaparak kendimi törpülemeye çalıştım. Normal hayatımda trafik cezası bile almaya kaçınan ben, yazarken tam bir suç makinasına dönüşüyorum. Bu sebeple çocuk kitabı yazmak beni çok zorladı.
Okuyucularınıza veya genç yazarlara verebileceğiniz mesajlar nelerdir? Yazmaya yeni başlayanlara önerileriniz var mı?
Yazmaktan korkmasınlar. Çok kitap okusunlar. Amaç hiçbir zaman ünlü bir yazar olmak olmamalı. Yazmak bir nevi yaşadığını hissetmek demek. Genç kalmak istiyorlarsa üretsinler. Zamanla ister istemez daha iyi yazar hale geliyor insan. Dünyaya geldiğimizde bir hayat şansımız oluyor. Kitap okuyarak bir sürü farklı hayata konuk oluyoruz ama yazarak istediğimiz hayatı istediğimiz kişilere yaşatabiliyoruz. Dünyada bundan daha muhteşem bir deneyim olduğunu sanmıyorum.
Not: Banu Akeloğlu’nun GAZETE SANAT’ta yayımlanan öyküleri için tıklayın.
İlk yorum yapan siz olun