Lokal ressamlar durağımızda bugün Venüs Kurtoğlu var. 2017’de Yeditepe Üniversitesi Plastik Sanatlar Bölümünden lisans düzeyinde mezun olan Venüs Kurtoğlu, uzun yıllardır mural (duvar resmi) alanında yaptığı başarılı çalışmalarıyla bilinen bir isim. En son Bir Kitap Bir Gelecek’in İstanbul’daki ofisi için harika bir duvar resmi yapan Venüs, 2017’de Can Ayan Özgün Baskı Sergisi’ne ve yine aynı yıl plastik sanatların tüm disiplinlerine açık ve serbest konulu bir yarışma düzenleyen O’Art Sergisi’ne de katılmıştı. Akrilik ve yağlı boya tabloları ile de alanın farklı bir kolunda faaliyetlerini sürdüren ressam örneğin, “Peyzaj” adını verdiği tuval üzerine akriliği, “Maya” adlı kağıt ahşap üzerine yağlıboyası ve benzeri çalışmaları ile de öne çıkıyor. Tüm bunlara ek olarak karakalem çalışmaları ile de çok yönlülüğünü geliştiren Venüs Kurtoğlu’nu bendeniz uzunca bir zamandır internet üzerinden takip ediyorum. Sıra sizde!
Venüs hoş geldin. Önce bize erken dönemlerinden itibaren eğitim yıllarını anlatarak kendini tanıtır mısın?
Hoş buldum. Spor ağırlıklı bir çocukluk dönemi geçirdim. Atletizm takımındaydım, sonrasında basketbol kursuna gittim, sonrasında da yüzmeye derken ufak ufak yarışlara girdim. Sonra bir baktım zaten büyümüşüm. Düz liseden mezun oldum. Normalde güzel sanatlar liseleri var ama ben resimle ilgilenmeye lise son sınıfta karar verdim. Lisenin son senesinde çizim kursuna gittim. Sadece iki okulun yetenek sınavına girmiştim. İlkine çizim hocamız, heyecanımızı atalım diye, girmemizi istemişti. Gerçi ben sınavlarda hiç heyecanlanmam ama ne yapalım sözünü dinledik. 🙂 İkincisi de Yeditepe Üniversitesiydi zaten. Kazandıktan sonra iki sene hazırlık (İngilizce) okudum. Daha sonra 4 yıllık lisans dönemini bitirdim.
Her ressamın resme olan yatkınlığını keşif süreci farklı oluyor. Senin hikâyen nasıl gelişti, şekillendi?
Küçüklüğümden beri resim yapmaktan hoşlanmazdım. 🙂 Tiyatroyu çok severdim. Annem kardeşimle beni sürekli tiyatroya götürürdü. İzlemediğimiz oyun kalmıyordu. Sürekli gazeteyi açar nerede hangi oyunlar var annemle birlikte seçer giderdik. Küçükken daha çok spor yapmayı severdim. Resimle ilgilenmeye lise son sınıfta karar verdim. Eşit ağırlık mezunuyum. Psikoloji okurum diye düşünüyordum. Lise son sınıfta resim derslerim vardı. Resim yaparken kafamı dağıtıyordum. Bir gün babam gelip “sen dövmeci olsana, elin çizime çok yatkın,” dedi. Ben de resmi en temelden öğrenmeye karar verip, resim bölümlerini ve okullarını araştırmaya başladım. Yetenek sınavı mülakatında yetenekli olmadığım bile söylendi. Ben de resim yapmaya yeni yeni başladığımı ve çalışırsam iyi çizenler gibi benim de çizebileceğimi ve bunda zor bir durum olmadığını söylediğimde, etkilemek için söylememiştim, ama etkilenmişlerdi. Ben sınavlara kazanmak ya da kaybetmek için girmemiştim. Benim tek derdim resmin temelini öğrenmek, resmin içine girmekti. Öyle de yaptım.
Resim sanatının sendeki yerini ve onun içinde kendi ressamlığını nasıl tanımlarsın?
Sanatı görsel olarak icra etmenin oldukça etkili bir anlatım biçimi olduğunu lakin bir yandan kolay olmadığını söyleyebilirim. Doğru yer, zaman ve anlatım şekliyle beni çok etkileyen resimlerle karşılaşıyorum. Bazen bir kitap kapağında, bazen bir duvar, bir albüm kapağı, bir çarşaf örtüsü… Her yerde resimler var fakat insanlar resim sanatının sadece sergilerde olduğunu ve sanattan bir şey anlamadıklarını söyler dururlar. Resim, sergilerden ibaret değil ve insanlar da bunu yavaş yavaş görmeye başladılar diye düşünüyorum. Farkında olmadan bilinçaltımızı bir biçimde kişiye özel olarak etkileyen resimlerle dolu etrafımız. Bir resme baktığınızda o resimden bir şekilde bir duygu almanız için sanat ve kültür birikiminiz olması gerekmez. Sanatı hissetmek ile sanatın kavramsalını anlamak farklı şeylerdir. Sanatı isteyen ve izleyen herkes hisseder. Ben resmin bu gücünü seviyorum. Ben resimlerimi günlük olarak kullanıyorum. Arada eski resimlerimi karıştırır bakarım. İlham verir ya da tam tersi bir daha onu yapmamam için beni uyarırlar. Bu sebepten “kötü” bulduğum resimlerimi de seviyorum. Bu tıpkı vücudunda bir yerini, huyunda bir özelliğini sevmezsin ama onunla da bir yandan yaşarsın, sonra bir bakarsın en sevmediğin yerin, en sevmediğin huyun en sevdiğin oluvermiş… Hayat bu, değişir ve dönüşür.
Önce mural diyelim, yani “duvara resim yapma sanatı” desek de doğru olur herhalde. Sen bu alanda sanatını icra etmeye ne zaman, nasıl başladın?
Üniversitenin son yıllında, sevgili hocam Turan Aksoy ile resimlerimle alakalı konuşuyorken, resimlerimi daha geniş, daha büyük alanlara yaparsam kendimi öyle daha iyi ifade edebileceğimi düşündüğünü söylediğinde aydınlanma yaşamıştım. 🙂 Ben de yavaş yavaş duvar resimleri yapmaya başladım. Kendimi duvar resmi alanında halen istediğim gibi ifade etmeye fırsatım olmadığını söyleyebilirim. Arzuladığım kısma henüz geçiş yapamadım.
Muralın grafiti ile benzerliği, farklılıkları neler?
İkisinin de tarzı ve çıkış alanları ve çıkış nedenleri farklı. Grafiti daha çok yazı ağırlıklı, kelimenin kökeni zaten yazmak ile ilgili. Duvara ağırlıklı olarak sprey boya ile yapılıyor. İlla duvara değil kağıt, dijital gibi yerlerde de grafiti yapmak mümkün. Mural mimari duvarlara, bazen tuval bezine yapıp duvarlara yapıştırılarak sergilenmeye başlandı. Hemen hemen her tarz boya ve malzeme kullanılabilir. Grafiti daha karikatürümsü bir havayla yapılıyor, mural daha resimsel. Grafiti daha isyankar ve asi bir ruh tadında. Bu kavramların bir tarihi var elbette. Fakat günümüzde aslında bir şeye “bu böyle yapılıyor” diyemeyiz. Her kavram birbiriyle iç içe girmiş durumda. Sanatçılar her alanı, malzemeyi, kavramı alıp deniyor, karıştırıyor, birleştiriyor. Mural ve grafiti de haliyle birbiri ile birleşmiş durumda. Belki ileride bunun ile ilgili farklı bir tür ve isim türeyecektir ya da isim ve tür vermeyi de tamamen bırakmış olabiliriz.
Sen duvar çalışmalarında hangi malzemelerini kullanıyor, ne tarz temaları ele alıyorsun?
Akrilik su bazlı boyalar ve akrilik kalemler kullanıyorum. Dokular yapmak için her malzemeyi kullanıyorum. Kendimi ifade etme biçimim renkler. Kullandığım temalara değil genel kompozisyon ve renk dengesine odaklanıyorum. Bazen manzara, bazen insanlar, bazen şehir… Güncel olarak temalar da değişiyor.
İstanbul ve mural deyince artık akla gelen ilk yer Kadıköy oluyor. Sen de bir Kadıköylü olarak, ilçedeki mural çalışmaları hakkında ne düşünüyorsun?
Evet, Kadıköy’de boş duvar yok. 🙂 Hatta bir keresinde bir sabah bir aile görmüştüm, çocuklarına sprey boya alıp onu duvara grafiti yapması için getirmişlerdi. Bunları görmek beni gülümsetiyor. Profesyoneli de var, daha yeni başlayanı da var, grafitileri var, yarım kalanları var. Kadıköy sokaklarında benim en sevdiğim olay bu sokakların sanatla dolması. Ben yarım ve acemi işleri de ayrıca çok severim. Onları yürürken izlemek beni şehrin kalabalığı ve gürültüsünden uzaklaştırıyor. Duvar resimleri benim için şehrin kaosuna karşı bir nefes.
Ben yolu Kadıköy’e de düştüğünden bu alanda Deih adlı sanatçıyı tanıyorum, sen kimleri takip edersin?
Kiptoe’ye bayılıyorum. Renkleri, kendini ifade etme şekli, dağınık kompozisyonu beni oldukça etkiliyor. Herakut ve Ten Hundred’ı da çok sever ve takip ederim. Üçü de birbirinden bir hayli farklıdır. Değişik tatları seviyorum diyelim. 🙂
Mural, duvar resmi alanında yapmayı arzuladığın, hayallerini süsleyen bir iş var mı?
Var. İstanbul’da yaşamanın dezavantajı da bu. Duvar ile ilgili alan sıkıntısı var. Doğru yer ve doğru zamana inanırım. İki duvar resmi projemi askıda bekletiyorum. Beni heyecanlandırdıkları için onları uygun bulduğum duvarlara resmetmek istiyorum. İnsanlara doğru yerde ulaşırsa işlerin anlamı o zaman bütünleşecektir benim için.
Resim eğitmenliği de yapıyorsun sanırım, o süreç devam ediyor mu?
Mezun olduktan kısa bir süre sonra bir yerde bir sene kadar çalıştım. Şu anda sadece özel dersler veriyorum.
Akrilik ve yağlı boya çalışmalarından da bahseder misin?
Son zamanlarda akrilik ağırlıklı çalışsam da yağlıboyanın yeri başkadır. İkisinden alınan etki farklıdır. Ben kendimi güncellemek istediğim için akrilik devam ediyorum şu sıralar. İstediğim renk canlılığı ve hızlı kuruması açısından istediğim görsel tada daha iyi ulaşıyorum.
Ben “Samsara 2” adlı yağlıboya tablonu pek beğendim. Bu eserini biraz anlatır mısın bize? Bildiğimiz “Samsara”dan mı geliyor ismi?
Göz bebeğim. Samsara 2‘nin aslında ilki var. İlk Samsara yeşil tonlardaydı. Başta yaparken bir isim koymamıştım. Resmi yapma sürecinde ismi de çıkmış oldu. Resimde bir karmaşayla birlikte sağda bir melek figürüyle birlikte yeniden doğan bir umut dünyası var. Samsara2‘de ise yine bir karmaşa, şehir, binalar… Bu sefer koyu renkler, sağda ortalığı yıkmış bir yaratık.. Bu da yeniden doğum döngüsünün umutsuzluğu. Bu iki eser yin ve yang.
Çalışırken yarattığın özel bir atmosfer oluyor mu? Mesela müzik eşliğinde resim yapmak gibi…
Dikkatim çok kolay dağıldığı için kulaklıkla müzik dinleyerek çalışırım. Müziğin sesini çok açmam gerekiyor. Konsantrasyonumu en iyi müzik dinleyerek sağlıyorum. Onun dışında daha çok akşamları ve geceleri çalışıyorum. Bir de mutsuz olmamam lazım. Acıdan ilham alamıyorum. 🙂 İzlediğim ve okuduğum ilgimi çeken her bilgiyi de not ederim. Bunun için küçük defterlerim var. Mutlaka döner dolaşır oradan başka bir bilgiye geçer, başka bir alana kapı açarım. Uçar gider oradan aklım. bir bakmışım resim yapıyorum birden. 🙂
Merak ettim de; kil ya da alçı gibi malzemeler ile de çalışıyor musun?
Ben zaten plastik sanatlar okuduğum için bizim seramik ve heykel derslerimiz de vardı. Temelde ikisini yapmayı da biliyoruz tabii. Sanat icra etmek olarak değil ama evet okulda yaptığım heykellerim de vardı. O kısım kendimi ifade ettiğim bir kısım değil pek. Kendime terapi yapmak istediğim zamanlarda üç boyutlu heykeller de yaptığım olur. Kilin sakinleştirici bir yanı var.
Hadi bana takip edebileceğim güncel birkaç ressam, mural sanatçısı da öner lütfen. Avangart olursa tadından yenmez.
Benim en sevdiğim sanatçılar tanıdığım dostlarım, ahbaplarım. İstersen onlardan birkaç isim vereyim. Cansın Sung, Aşkın Akman, Yağmur Doğan, Burak Çolak. Hepsini ilgiyle takip ediyorum.
Son olarak; pandemi koşulları içerisindeyiz. Farklı ülkelerde duvarlara salgın ile ilgili resimler yapılıyor. Buna ne dersin? Senin işlerini nasıl etkiledi bu süreç?
Sanat yaşadığımız dünyayla alakalı bir anlatım şekli olduğu için salgın ile alakalı resimlerin yapılması kaçınılmazdı zaten. Ben salgının ilk dönemlerinde bir şok geçirdim. Panik ataklarımla baş etmekle meşguldüm. Şimdi ise salgından çok kuraklık ve teknolojik gelişmelerle ilgileniyorum. İlgi ve odağımı tamamen o tarafa çekmiş durumdayım. Tuhaf ve heyecanlı bir devre giriş yaptığımızı hissediyorum. Teknolojinin çok hızla ilerlediği bir zamanda sanatın nasıl ilerlediğini izlemek bana keyif veriyor. Geçim sıkıntısına hiç girmiyorum, çünkü bu keyif kaçırır. Herkes zor durumda, hayat kolay ilerlemiyor. Fakat ben yaşamaya devam ediyorum. Yapmakta olduğum ve yapacağım projelerime haksızlık etmek istemem.
Başarılar Ven seninle gurur duyuyoruz