Satranç kendisine en ufak ilgi duyan veya kendisine bir hayat adayanları ayırt etmeden anlam edinir insanların hayatlarında. Bazıları zaman öldürmek için oynanan bir oyun olarak görür, bazıları ise en ufak ciddiyetsizliğin bile yeri olmayan bir spor olarak. 12. dünya satranç şampiyonu Anatoly Karpov der ki; “Satranç her şeydir: Sanat, bilim ve spor”. Ben Karpov’a katılanlardanım. Belki de bu yüzden bir sanat gazetesinde satranç ile ilgili bir yazı okumaktasınız. Hatta çoğu zaman haddimi aşıp hayatla bile bağdaştırmışımdır bu yılların eskitemediği yüce oyunu.
Hayatta hepimizin belirli hedefleri ve hayalleri vardır. Hafife alınacak şeyler değildir bunlar. Çünkü bizler hayal ve hedeflerimize erişebilmek için bir ömür harcayabilir ya da hiç gocunmadan sahip olduğumuz her şeyden vazgeçebiliriz. Hedeflerimizi belirlerken geleceğe bakarız genelde, kendimizi 10-20 sene sonra nerede ve nasıl biri olarak görmek istediğimize. Daha sonra bir rota seçeriz kendimize, ardından yolculuğumuz başlar. Ancak hiçbir zaman kolayca ilerleyebileceğimiz düz yollar değillerdir. Karşımıza sürekli engeller çıkar. Kimi zaman takılmadan aşarız bu engelleri kimi zaman tökezleyip duraksarız. Hiçbirimiz tek yürümeyiz bu yolda. Her zaman bir yol arkadaşımız olmuştur, olacaktır da. Yol arkadaşlarımız arkamızdadırlar hep. Ara sıra bizi geriye çekerler ara sıra ilerlememiz için itici güç olurlar. Peki ya istediğimiz yere geldiysek, her şey sona mı erer? Ne yazık ki insan hayatı bu kadar kısa ve basit olmaktan çok uzakta. Sırada yeni bir yolculuk, yeni engeller var.
Satranç hayatın biraz daha adaletlisidir aslında. Taşlar tahtaya dizildiğinde iki tarafında hiçbir artısı veya eksisi yoktur. Oynanan her hamle kusursuzsa sonucun berabere olacağı kaçınılmazdır. Fakat hangimiz hayatımızda yaptığımız her seçimin doğru olduğunu düşünür ki? Hem böyle olsaydı hayat da satranç da çok zevksiz olmaz mıydı? Satranca harcadığım vakit ve emek bana gösteriyor ki bu oyuna tam anlamıyla hakim olmak pek mümkün değil. Ünlü satranç yazarı Irving Chernev de “Satranç hakkında, hayat için çok uzun olduğu söylenir ama bu satrancın değil, hayatın kusurudur.” sözüyle beni doğrulayacaktır. Neyse ki satranç oynamak istediğinizde kimse sizin ne kadar iyi olduğunuzla ilgilenmez, kuralları bilmeniz yeterlidir. Dolayısıyla taşlar dizilir, beyaz ilk hamleyi yapar ve maç başlar. Ya da hedefimize olan yolculuk diyebiliriz. Hedefimiz ise çok basit. Kazanmak!
Peki bunun için ne yaparız satranç oynarken? Yol arkadaşlarımızı yani sahip olduğumuz taşları en aktif ve güçlü olduğu karelere yerleştirmeye çalışırız ki arkamızda durup bize destek olsunlar. Lakin hamleler yapılmaya devam edildikçe satranç tahtasında öyle bir dizilim olacaktır ki kendinizi 10-20 hamle sonrasını hesaplarken bulacaksınız. Ve bu size 10-20 sene gibi gelecektir. Hem siz hem rakibiniz hesaplamalarınız doğrultusunda hamleler yaptıkça istediğiniz konuma daha da yaklaşacaksınız ama en ufak bir değişiklik sizi çok farklı bir konuma götürecek belki de maçı sonlandıracak.
Maç sonlandığında rakibinizle kibarca el sıkışıp taşları kaldırdığınızda unutmayın ki taşlar yeni oyun için tekrardan dizilecek fakat bu sefer yaptınız hatalardan edindiğiniz tecrübelerle aynı hedefe başka yollardan ulaşmaya çalışacaksınız. Hepimizin hayatında olduğu gibi.
Konuk yazar: Deniz Yıldız
Çok güzel bir yazı.Satrancın sadece teoriden ibaret olmadığını bir kez daha hatırlattı bana.Elinize sağlık.
Çok güzel, eline aklına emeğine sağlık
Çok güzel bir yazı.