“Biriniz bana ihanet edecek.”
Leonardo, hain ortaya çıkmadan önceki bu anı yakalarken, olağanüstü bir perspektif tasarladı, odadaki tüm çizgileri Hz.İsa üzerinde birleştirdi ve onu diğerlerinden izole etti. Havarileri ise üçlü şekilde gruplayarak dramayı güçlendirdi.
Yahuda suçluluk içinde ihanet ücreti olan para kesesini kavrarken başı diğer havarilerden daha alçak seviyede, gölgeli halde betimlenmiş ve Hz.İsa ile aynı tabağa uzanmış. Petrus, Yahya’ya, “Kimin hakkında konuştuğunu söyle” diye fısıldıyor. Suçluyu bulsa elindeki bıçakla oracıkta işini bitirecek gibi. Thomas,şüphe içinde parmağını kaldırmış; James ve Philip soruyor, “Ben mi, Tanrım?” Tarihçiler, İtalyan Yüksek Rönesansını yaklaşık 1495-97’de yapılmış bu anıtsal eserle tarihlendiriyorlar.
Aradan geçen 500 yılın ardından, Santa Maria delle Grazie manastırını ziyaret ettiğimizde Leonardo’nun eşşiz freskinden kalanları hala orada görebiliyorsak; bunu tıpkı Leonardo gibi, iskelelerini kurup, onun konsantrasyonu ile çalışan bir kadına borçluyuz; Dr.Pinin Brambilla Barcilon. Dünyanın belki de en kötüye kullanılan şaheserlerinden birinin kurtarıcısı olan Brammbilla esere tam 21 yılını vermiş(1978-99).
Talihsiz Eserin Başından Geçenler
Aslında daha Leonardo zamanında bile astar çatlamaya ve boya pul pul dökülmeye başlamış. O dönemde duvar resimleri geleneksel fresk yöntemiyle yapılırdı. Bu yöntemde boya direk ıslak sıvaya uygulanır, böylece renk ve sıva birbirine karışarak kurur ve bir bütün halini alırdı, bu yüzden de bir fresk ressamı çok hızlı çalışmalıydı. Hızlı çalışmak ise Leonardo’nun tarzına aykırıydı. Dahası, fresk tekniği Leonardo’nun kullanabileceği boya türlerini de sınırlamıştı. Leonardo, fresk sınırlamalarından kurtulmak için, yemek salonunun yeni sıvalı duvarını kurşun beyazı astarla boyattı. Bu astar kuruduğunda kendi hızında ve tercih ettiği boyalarla resim yapmaya başladı. Leonardo’nun bu deneysel boyama tekniği, erken deforme olmaya başladığından yoğun eleştiriler almıştır.
Resmin başına gelen heralde en trajik olay 1652’de yaşandı. Rahipler odanın altındaki kapıyı büyütmek için resmin alt kısmını yani Hz.İsa’nın ayaklarını kestiler. Sonraki dönemlerde kapı tekrar örülse de ne çare! Hz.İsa’nın çarmıha gerilmiş hissiyatı oluşturan duruşu artık kaybolmuştu. 18. yüzyılda ise rahipler, ziyarete gelen özel misafirler için açacakları bir perde koydular. Perde açılıp kapandıkça, resmin yüzeyinde çizikler oluşturdu ve nemi hapsetti. 18. yüzyıl raporları, perdenin arkasından “su nehirlerinin” indiğini iddia ediyor. Aynı dönemde, keşişler ilk ‘’sözde’’ restorasyonu başlattılar. Dr.Brambilla’ya göre resme en büyük ihaneti daha önceki restaratörlerden bazıları yapmış. 1726’dan beri altı büyük restorasyon gören eser kasvetli tonlarda yeniden boyanmış, yağlarla koyulaştırılmış, pigmentler kir toplayan yapıştırıcı ve balmumu ile sabitlenmiş ve Leonardo’nun boyası sert çözücülerle yok edilmiş. Hatta bir restoratör imzasını bile atmış!
1796 yılında Napolyon’un birlikleri Milano’yu işgal ettiğinde yemekhaneyi, cephanelik ve ahır olarak kullanmışlar. Fransız askerleri havarileri taşlamış ve hatta merdivenlere tırmanarak gözlerinin bir kısmını çıkarmışlar. Sonra, 1943’te yemek salonunun yanına bir Müttefik bombası düşmüş. Önlem olarak kum torbasıyla desteklenen duvar mucizevi bir şekilde ayakta kalmış. Bomba bir metre daha yaklaşmış olsaydı, resim muhtemelen kaybolacaktı.
Yemekhaneye 20.yy’da yerleştirilen ısıtma sistemi sadece misafirlerin geldiği gündüz saatlerinde çalıştırılmış. Bu durum gece-gündüz arasındaki sıcaklık farkını artırarak, duvarda daha fazla çatlamalara neden olmuş. Ayrıca yemekhane ile hemen arkasındaki oda arasındaki nem farklılıkları; nemin, gözenekli duvardan odalar arasında ileri geri geçip, tablo üzerinde yoğunlaşmasına sebep olmuş. Bu mikroskobik damlalar, buharlaşırken de yüzeyde tortular bırakmış.
Ve Günümüz…
Brambilla’nın 21 yıllık uğraşı sonrası pis renkler yerini Leonardo’nun cüretkar ve parlak paletine bırakmış. Masanın üzerindeki natürmortda ve tabloyu çevreleyen duvar süslemelerinde zarif detaylar ortaya çıkmış. Ancak en etkileyici değişiklikler Havarilerle ilgili; Simon’un burnu düşündüğümüzden çok daha küçük ve sakalı eskisinden çok daha az çıkıntılıymış. Şimdi güçlü bir çenesi var, boynu Matthew ve Thaddeus ile açıkça konuşacak şekilde konumlandırılmış. Temizlemeden önce giysileri donuk kahverengiymiş. Şimdi ise üç rengi var: koyu kırmızı, gül ve buzlu beyaz.
Matthew’un kapalı olan ağzı, şimdi açık ve nefes alıyor. Artık sakalı yok. Burnu daha düz ve daha klasik. Boynu şimdi bir kuş kadar zarif. Leonardo’nun gerçek çizgilerini yansıtıyor. Matthew’un dudakları çok şehvetli ve duygu dolu hale gelmiş. Kısacası havarilerin kişilikleri ortaya çıkmış.
Leonardo’dan geriye çok az şey kalsa da; “Son Akşam Yemeği” nde odanın tavanı, masanın ve figürlerin yüksekliği yemek salonundaki herkese, Hz.İsa ve Havarileriyle yemek yiyormuş hissi veriyor ve büyüsünü hala koruyor…
İlk yorum yapan siz olun