İnceleme: Deniz Yılmaz
İnsanı en çok zorlayan şeylerin başında yalnızlık geliyor. Yalnızlığın mutlaklaşması ise ölüm. Yaşarken yalnız olmanın bedelleri var; ölüm de geride kalanlara bedeller ödetiyor. Bir ölünün gözünden geride bıraktığı yaşamı izlemek ise hayli fantastik ve bir o kadar da gerilim yüklü.
Miri Yu, Tokyo Ueno İstasyonu başlıklı romanında yalnızlığı ve ölümü buluşturduğu bir hikâyeye imza atıyor.
Bir ülkenin hakiki yüzü
Romanın başkarakteri Kazu, yalnızlığı en uç noktasına kadar tatmış ve hayatının kısa özeti olan kara talihi en derinlere dek yaşamış biri. Artık bir ölü olan Kazu’nun günlerini hatırlayarak geçirmesi ise Yu’nun metafizik ve melodram arasında gidip gelen romanının alametifarikası.
Kazu, 1964 Tokyo Olimpiyatları’nın hazırlığında çalışmak üzere kente gelen ve evsizlerin kaldığı parkta ölen bir adam. 1933’te doğan Kazu’nun Tokyo’da geçirdiği zamanı ve kentteki günlük yaşamı okuyoruz romanda.
Neredeyse tüm yaşamını eşitsizliklerin gölgesinde geçiren Kazu, otuz yedi yıl evli kalmış, iki çocuğu ve torunları var. Oğlunu çok küçük yaşta kaybetmesiyle kendisini ömrü boyunca izleyecek travmayla tanışıyor. Üstelik ailesiyle bir araya gelememesi bu travmayı derinleştiriyor ve ardından yalnız başına ölüyor.
Kazu, ölümünden sonra insanların arasında geziniyor, günlük yaşamı izliyor, çaresizliğin ve yalnızlığın başkalarındaki yansımasını gözlemliyor. Yu, Kazu üzerinden 1930-1970 arasında Japonya’da hüküm süren ekonomik, kültürel ve sosyal şartları da anlatıyor. Toplum içindeki eşitsizlikleri, adalet yoksunluğunu ve hemen her an ortaya çıkabilecek toksikliği, başkarakterin yaşadığı ve yaşamadığı günler aracılığıyla sunuyor okura. Bir ülkenin hakiki yüzünün ışıltılı caddelerde değil, arka sokaklarda olduğunu hatırlatıyor.
Kazu’nun yanlarında öldüğü evsizler, onları buluşturan park ve bunların ötesinde yaşanan başka hayatlar, Yu’nun romanda gerçeklerle kurmacayı bir araya getirişinin örneklerinden. Başka bir deyişle yaşam ve ölüm arasına sıkışarak sıtmaya razı şekilde hayatını sürdürenlere bir ölünün gözünden bakışla biçimlenen, biraz metafizik biraz gerçeküstü anlatım.
Bu noktada, hayata veda eden birinin henüz dünyada kalanlara bakarak ölümü ve ölüm düşüncesini anlatması da romanın önemli noktalarından biri: “İnsanın en kötü huyu olan ölüm ânını düşünmekten vazgeçmeyişidir. İyi bir ölüm şekli miydi, kötü bir ölüm şekli miydi diye geride kalan bizler kafa yorarız. Bu durumda da hangi ölüm şeklinin iyi, hangisinin kötü olduğu bizim kararımıza kalır.”
Ölü bir adamın anlatımı
Kazu’nun hikâyesiyle Yu’nun anlatmaya çalıştığı esas mesele, gerek ölüm gerek yalnızlık gibi kaybedişlerin insan üzerindeki etkisi. Bu yönüyle varoluşçu öğeler barındıran Tokyo Ueno İstasyonu, bir anlamda kişinin kapıldığı girdapların ya da tutuklu kaldığı odaların anlatımı. Üstelik toplumsal karanlıkların veya çöküşlerin yıkıcı etkisini de dâhil etmiş Yu tüm bunlara.
Kazu özelinde nasıl ki yaşamak ölmekten farksızsa ölmek de yeniden doğmak anlamına geliyor. Bu bağlamda Yu, romana Uzakdoğu kültürüne ait öğeler de katıyor: “Bizim öğretimizde ölmek, yeniden doğmak demektir yani Buda olarak yeniden doğmaktır. O yüzden üzülmenize gerek yok. (…) ‘Buda sana sığınırım’ diye zikredin, bu sizi kurtarmaya yeter’ der. Kurtarılmak demek gerçek aydınlanmayla Buda olarak yeniden doğmak demektir. Buda olarak yeniden doğmak demek bizi kurtaracak olan tarafta yeniden doğmak demektir. (…) O yüzden de ölüm asla son değildir. Ölenler, bizlerin ‘Buda sana sığınırım’ zikrinin içinde bize yol gösterirler. Akşam merasimi de cenaze de kırk dokuzu da merhumun ruhu huzura kavuşsun, arkasından yas tutalım, dua edelim diye yapılan şeyler değildir. Ölen kişi Buda’yla olan bağını bize de bahşettiği için ona teşekkür etme amacı taşır. Bir yıl merasimi de öyledir.”
Yu, Tokyo Ueno İstasyonu’nda gerçekleri kurmacayla ve metafizikle buluştururken toplumsal eşitsizlik ve adaletsizliklerden dem vuran, acılarla yoğrulmuş bir karakterle yüzleştiriyor bizi. Böylece hayat ve hikâye, ölü bir adamın anlatımında birleşiyor.
Tokyo Ueno İstasyonu, Miri Yu, Çeviren: Barış Bayıksel, İthaki Yayınları, 120 s.
İlk yorum yapan siz olun