Yazarlar hiçbir şeyi şansa bırakmazlar. Lüksemburglu Tullio Forgiarini’nin romanı Eşsiz Ceruse’de hikaye karakterlerin isimleriyle başlıyor. Soyadının çağrıştırdığının aksine, Saturnino Bianchi (küçültülmüş adı Nino suları biraz bulandırıyor) bir ‘hayalet yazar’ yani başkaları için yazıyor. Anılarının kapısından tarihe geçmek isteyen az ya da çok değerli ünlüler için. Kanser hastası yaşlı bir iş insanı olan Ceruse, çok geç olmadan, yaşamı boyunca yapmış olabileceği en kötü şeyleri anlatmaktan zevk alıyor. Herkes onun kirli sırlarını açığa çıkarmaya hevesli değil ve sopalar çok geçmeden tekerleklere değil, yazarın suratına iniyor.
Romanın başından itibaren – Nino’nun yazdığı sayfalar ile yaşadığı ve anlattığı sayfalar arasında bir dönüşüm olarak tasarlanan – kendini küçümseyen, alaycı, seri katillerin (en azından filmlerdekilerin) kurbanları için herhangi bir empati duymadan kötülüklerini anlatma şeklinde bir tat var. Yazarın diğer eserlerinde olduğu gibi kara mizah baş rolde. Toplumsal eleştiri de öyle. Ölmek üzere olan yaşlı adam ile onu dinlemekten başka çaresi olmayan yazar arasındaki yüzleşme uyanıkken görülen bir kâbusa dönüşüyor ve kartlar bizim için olduğu gibi onun için de bulanıklaşıyor. Başka bir romanın karakteri olduğunu bilen polis komiseri Martine Martin (Forgiarini okurları onu Miss Mona’dan tanıyacaklardır), tek gözlü hemşire Garance (adını kırmızıya dönüşen bir bitkiden alıyor), aslında Clement olmayan emlakçı Clémence, birkaç Christiana, uşak Anton ve Nino ile birlikte yaşayan Suriyeli mülteci Isaac Awate ile yavaş yavaş tanışıyoruz. Her biri sırayla Ceruse ve Nino’ya yeni bir ışık tutuyor ve dansa katılıyor. Zaman birbirine girip, kurgu ve gerçeklik birbirine karışır, sanki bir uyuşturucu ya da zehirin etkisi altındaymış gibi: beyaz bir toz, bir fincan kahveye döküldüğünde bile asla tamamen masum olamaz.
Eşsiz Cêruse’yi edebi bir kutuya koymak zor: karanlık bir roman, psikolojik (psikanalitik dememek lazım) bir olay örgüsü, bazı oldukça çirkin erotik sahneler var, okuru soğukta bırakmayan yazı ve yazar üzerine bir meta-yansımadan bahsetmiyorum bile. Üslup çerçevesi anlatıcıya göre değişiyor, bölümlerin bizi kaybetmek ve sonra tekrar bulmak için kurgulanması, konuşmacıların uyarıda bulunmadan yer değiştirdiği diyaloglar, film referansları (kesinlikle David Lynch ama aynı zamanda Coen kardeşler): Tullio Forgiarini cüretkârlık ve fikirlerle dolup taşıyor. Önemsiz ve bilgili arasında gidip gelen, nüktelerle, ironilerle ve okuyucuya göz kırpmalarla dolu bir üslup var (Lüksemburg ortamını tanıyan: parktaki prenses heykeli, Prix Servais, okul dünyası, yaşlılar evi…). Yazarın sizi nereye götürdüğünü anladığınız için daha zeki çıktığınızı hissettiğiniz romanlardan biri. Bu sert gerilim romanı, yazarın otobiyografisi için kullandığı “özlü ve nokta atışı” deyiminin hakkını veriyor.
Eşsiz Ceruse, Tullio Forgiarini
Kitabı Fransızcadan Çeviren: Berna Şenel
Ayrıkotu Kitap 150 sayfa
Yazan: Fransa Clarinval
Çeviren: Ayşe Caner
İlk yorum yapan siz olun