1950 başlarında ortaya çıkan Rock müziğinin kökenleri Blues müziğine kadar götürülür. Siyahların beyazlardan gördüğü zulmü üstü örtük bir biçimde ifade etme ihtiyaçları, Blues’u doğurmuş, zaman içerisinde sözlerdeki üstü kapalılık kalkmış ve sitem açık bir şekilde dile getirilmeye başlamıştır. Böylesi bir mirası devralarak 20. yüzyılın ortalarında doğan Rock müzik de yıllar içerisinde çeşitlenmiş, farklı türlere ayrılmış, Rock müzik sevenler de bu yelpazeden kendi meşreplerine en uyan türe yönelmiştir. Ayrıca bilinir ki; Rock müziğin de olmazsa olmazı arasında sayılan elektro gitarın ‘’distortion’’ adı verilen ses efektinin kulakları tırmalayıcı, kaşıyan tınısı bir isyanı ifade eder. Rock 20. asırdan bu yana envaiçeşit türe ayrıldı ama değişmeyen tek şey temsilcilerindeki kafa tutuş oldu.
Bugün gerçekleştirdiğimiz söyleşiye konuk olan 5 kadın da aynı membadan su içmekte ve gruplarına Marla adını vermekte. Şu bildiğimiz Fight Club’daki sarkastik ve müstehzi Marla. Tıp, işletme, Fransız Dili ve Edebiyatı alanlarında formasyon gören grup üyeleri bas gitarda Esra Hasandayıoğlu, gitarda Burcu Özbek ile Ekin Gülmez, bateride Büşra Vanlıoğlu ve vokalde Tuğçe Kaymaz’dan oluşuyor. Marla hem Türk müzik piyasası hem de Türk Rock müziği dünyasında hüküm süren eril egemen anlayışın karşısında 5 azimli ve başarılı kadın olarak özellikle sayısız kadına da cesaret veriyor. İşletmelerden izleyicilere kadar sahnede tümüyle kadın müzisyenlerin olmasına -birçoğumuz değilse bile- hala alışık olunmadığını hatırlatırsak onlarınki bir cesaret örneği. Bu cesaret 70 ve 80’li yılların Rock müziğinden aldıkları ilhamla birleşiyor ve ortaya Marla çıkıyor. Çok güçlü bir sahneleri olduğunu söylemeden de edemeyeceğim. Şimdi sözü onlara bırakalım ve hep beraber Marla’yı tanıyalım.
Öncelikle hoş geldiniz. Sohbeti kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Hemen Marla’nın tarihiyle başlayıp bir giriş yapalım isterseniz. Marla üyeleri birbirleriyle nasıl tanıştı ve ekip nasıl oluştu?
Esra: Daha önce bir grupta Tuğçe’yle kısa bir süre beraber çalmıştık. 2015 sonlarında tekrar bir araya geldik. Önce Büşra, birkaç eleman değişikliğinin ardından da Ekin ve Burcu’nun katılımıyla üç yılın sonunda şu anki halini aldı Marla. İnternet üzerinden bulduk birbirimizi, o yüzden biraz uzun sürdü.
Benim kendi adıma da şahitlik ettiğim bir durum var: Amaç ve hayalleri için yola çıkan genç insanların karşılarında gördükleri ilk şey bir sürü yerleşik düşünce ve köşeleri kapan ‘’otorite’’ler. Yola çıkarken siz de bu gibi zorluklarla karşılaşmışsınızdır mutlaka. Nasıl üstesinden geldiğinizi, geliyor olduğunuzu merak ediyorum.
Bizi daha ileri götüreceğini düşündüğümüz yorum ve eleştirileri can kulağıyla dinliyor, sırf söylenmiş olmak için söylenenlere kulaklarımızı tıkayıp yaptığımız işe odaklanmaya çalışıyoruz.
Marla’nın taşıdığı anlamı, insanlara nasıl ilham verdiğini, özellikle de kadınlara nasıl cesaret verdiğini vs. öğrenebilir miyim?
Esra: Beşimiz çok farklı karakterlerde olsak da, bastırılmaya, kategorize edilmeye, birtakım kalıplara oturtulmaya ve tek tipleştirilmeye karşı bence ortak paydada buluşuyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliğinden yanayız ve her birimiz öyle yaşamaya çalışıyoruz. 5 kadının Rock müzik yapıyor olması -bizce pek öyle olmasa da- hala aykırı bir durum olarak görülüyor. Bu yüzden Marla pek sosyal normlara uyan bir karakter değil ve sahnedeyken dinleyici için böyle bir ayna görevi görüp, kendilerinin de o paydada olduklarını daha net görmelerinde –kendiliğinden- bir katkı sağlıyor olabilir.
Mesela unutmuyorum, Ankara’daki bir konserden sonra bir kadın dinleyicimiz yanımıza gelip, kadın olmakla gurur duyduğunu söylemişti. Yine başka bir şehirde, birkaç kadın arkadaş biraz bizden de gaza gelip grup kurduklarını söylemişti. Birilerinin ufak da olsa hayatına dokunabilmeyi, iyi hissetmesine neden olabilmeyi çok kıymetli buluyoruz.
70’li, 80’li yılların Rock müzik literatüründeki favori parçalarınız nelerdir?
Tuğçe: Bahsettiğiniz dönemle sınırlamak gerekiyorsa Winger – Headed for a Heartbreak diyebilirim.
Burcu: La Villa Strangiato – Rush 2112
Close to the Edge – Yes
Firth of Fifth – Genesis
Money for Nothing – Dire Straits
Ekin: Aklıma ilk gelenin Led Zeppelin – Kashmir olması kimse için sürpriz değil sanırım. Paul McCartney’nin Live and Die’ı (Guns N’ Roses versiyonu 91’de yayınlanmamış olsaydı onu tercih ederdim.) Van Halen – Hot for Teacher, Rush- Limelight, Whitesnake – Still of the Night, Deep Purple – When a Blind Man Cries diğer birkaç örnek. Bir de içlerinden şarkı seçemeyeceğim albümler var: Guns N’ Roses – Appetite for Destruction, Dire Straits – Brothers in Arms, Mötley Crüe – Dr. Feelgood gibi…
Esra: Asla şarkı seçemem, çok fazla var ama şu an aklıma ilk gelen albümler: GNR – Appetite for Destruction, Mötley Crüe – Dr. Feelgood, ACDC – Back in Black, Led Zeppelin IV, Heart – Dreamboat Annie, Whitesnake – 1987, Bon Jovi – Slippery When Wet.
Büşra: Daha geç dönem ama Death – Sound of Perseverance, Metallica – Ride the Lightning ve Linkin Park – Meteora benim için başucu albümleri. Rock müziğin yapılan tüm eserlerini takip etmeye çalışıyorum.
Peki Türkiye’de bir müzik grubu kendisini nasıl tanıtır? Mekanlara çıkmak için ilk adımda neler yapması gerekir?
Esra: Çok sabır gerekiyor, tutku ve özveri olmadan elle tutulur bir sonuç almak çok zor en başta, biraz yorucu bir süreç. İşletmelerin müzisyene yaklaşımı, mekanların kısıtlı olanakları ve dinleyici memnuniyeti gibi birçok parametre var karşılaşmak durumunda olduğunuz…
Sadece müzik yapmak yetmiyor. İşletmeci, organizatör veya müzik direktörüyle sağlıklı iletişim kurmak, kendini ve taleplerini iyi ifade edebilmek, dinleyiciyi analiz etmek ve dinleyici kitlesi oluşturabilmek için sosyal medyayı etkili kullanmak, bir bilene sormak, büyüklerinizden fikir almak, geniş bir network oluşturmak… Mümkün olabildiğince farklı yerlerde çalmak, insanların bizzat sizi görüp dinlemesi, kulaktan kulağa yayılmak, bence en etkili yol tanıtım için en başta. Ben biraz eski kafayım bu konuda sanırım. Bunların hepsi biraz zamanla ve deneyimleyerek oluyor.
Festivallerde çaldınız mı? Ya da çalacak mısınız?
Ekin: Grubun yer aldığı ilk festival 2017 Zeytinli Rock Festivali’ydi. O zamanlar klavye, gitar, bas, davul ve vokalden oluşuyordu grup. Ben gruba girmeden sosyal medyadan paylaştıkları ZRF videosunu görmüştüm. Kitle çok coşkuluydu ve kızlar çok iyilerdi, etkilenmiştim. Daha sonra 2018 sonbaharında birlikte Milyonfest İstanbul’da yer aldık. Kilyos’taydık ve yağmur – çamurdan sahneler iptal olurken, güneşin açtığı bir arada sahneye çıktık ve bizi bekleyen coşkulu bir kalabalık gördük. Güzel bir atmosfer oluşturduk birlikte ve orada bizimle olan herkese tekrar teşekkür etmek isterim. Unutamayacağım bir deneyimdi. Başka festivallerde yer almak ve daha çok insanla bir araya gelmek, paylaşmak istiyoruz.
Anladığım kadarıyla, müzik tutkunuzun yanı sıra Marla ile sembolleştirmek istediğiniz bir ‘’kadın’’ var. O kadın nasıl biri?
Tuğçe: Marla, ismini sizin de değindiğiniz gibi Palahniuk’un favori karakterlerinden birinden, Marla Singer’dan aldı. Sinema, düşünceyi iletmek ve ona bir şekilde müdahale etmek adına günümüzün en güçlü aygıtlarından biri. Öyle ki, akademik düzlemde dahi sinema ve psikoloji disiplinleri arasındaki sıkı ilişkiyi irdeleyen sayısız kaynaktan bahsedebiliriz. Bu bağlamda, bireye ulaşmanın ve zihninde bir imge yaratmanın en güzel yollarından birinin sinematografik öğelerden faydalanmak olduğunu da söyleyebiliriz tabii. Marla Singer karakteri tam da çizmek istediğimiz kadın portesini simgeliyor. Onu, ne hali hazırda kabul edilmiş güzellik standartlarıyla ne de davranışsal olarak toplumun çoğunluğunda kabul gören ”kadın” figürüyle tanımlayabiliriz. Marla, toplumun gözlük camına çizilen bir kadın portresi değildi ve tamamıyla gerçekti. Biz de bu edilgen olmayan gerçekliğin peşindeyiz.
İstanbul’da iki yakada da çalıyorsunuz. Şehir dışlarına gittiğinizi de biliyorum. Genellikle turne ya da konser programlarınız nasıl? Mesela Mart, Nisan aylarında sizi nerelerde görebiliriz?
Büşra: Aktif olarak konser veriyor olmak bizim en büyük motivasyon ve enerji kaynağımızı oluşturuyor. İlk önce İstanbul’da her ay en az bir – iki kere çaldığımız üç – dört mekanın günlerini ayarlıyoruz. Geri kalan konserlerimizi de başka şehirlerden bizi arayıp davet eden mekanlarda veriyoruz. Bir cumartesi günü Marla’yı İzmir’de, diğer bir hafta Ankara, Bursa, Samsun, Mersin, Hatay, Uşak, Eskişehir, Adana gibi birçok şehirde dinlemek mümkün olabiliyor. Bizim için de bunlar sürpriz ve heyecan dolu maceralar.
Konserleriniz nasıl geçiyor? Dinleyicilerin, mekanların yaklaşımları nasıl? Dünden bugüne değişme var mı?
Büşra: Daha önce de dediğimiz gibi, konserler bizim hayat yakıtımız. “İlk sahne deneyiminden sonra hayatın geri kalanı diğer sahneyi beklemeye dönüşüyor” diyordum, hala da bu etki azalmadı. Hem İstanbul’daki hem de şehir dışındaki sahnelerimizde insanların çok eğlendiğini ve o geceyi özel bir deneyim olarak gördüklerini hissediyor ve duyuyoruz. Dünden bugüne değişenler: Sahnede müziğe hakimiyetimiz (ki hiç bitmeyecek bir yolculuk bu), ve bizi artık tanıyan ve her fırsatta konserlere gelen dinleyicilerimiz. Bir keresinde İstanbul’da “Bizi hatırladınız mı, Uşak’tan geldik!” diye bağıran seyircilerimiz bile oldu!
Peki müzik ve konser dışında günleriniz nasıl geçiyor? Farklı alanlarda çalışanlarınız da var mı?
Esra: Bir müzik eğitim atölyesinde koordinatörlük yapıyorum, şu sıralar başka bir grupla daha çalışma sürecindeyim, bir de spor yapıyorum. Fırsat buldukça da sevdiklerimle vakit geçirmeye çalışıyorum.
Tuğçe: Ben yaklaşık 2 aydır yalnızca müzikle ilgileniyorum. Öncesinde bir ressam ve küratörün asistanlığını yapıyordum ancak bir süre yalnızca sahne ve provalara odaklanmaya karar verdim.
Burcu: Marmara Üniversitesi’nde İşletme okuyorum. Son sınıftayım. Aynı zamanda Zenith adında progresif rock/metal çaldığım bir grubum var.
Ekin: Ben tıp fakültesi 5. sınıftayım ve bu yüzden sık sık ders çalışarak sabahlamak durumunda kalıyorum. Gitarımla bolca vakit geçirmeye ve geliştirmeye çalışıyorum, daha çok hissetmeye çalışıyorum. Müzik dinliyorum. Yeni şeyleri yakalamaya çalışıyorum. Bir yandan sosyal hayatımı da denkleme katarak bir sirk cambazı gibi dengede durmaya çalışıyorum.
Büşra: Ben de üniversite öğrencisiyim hala, Boğaziçi’nde Turizm İşletmeciliği okuyorum. Hem okul hem stajlar hem de Marla beraber sürüyor.
Sohbet için tekrar teşekkür ederim. Benim için çok güzel bir anı olarak kalacak, çünkü ben de sizi yakinen takip edenlerdenim. Yarın öbür gün daha da ünlendiğinizde ‘’Ben onlarla röportaj yaptım!’’ diye hava atabilirim… Eklemek istedikleriniz varsa onları da alarak sohbeti bitirebiliriz.
Biz teşekkür ederiz keyifli sohbetin için, bizi takipte kalın.
Röportaj: Mert Bekçi
Marla Instagram hesabı: https://www.instagram.com/marlabandtr/
İlk yorum yapan siz olun