İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Mücevher Tasarımcısı, Yazar, Diş Hekimi ve Ressam Yeşim Kale ile Söyleşi

Merhabalar Yeşim hanım, diş hekimi, yazar, mücevher tasarımcısı ve bir ressam olarak çok yönlü kişiliğinizin sanata nasıl ilham verdiğini merak ediyoruz doğrusu. Bize biraz kariyer serüveninizden bahseder misiniz?

Merhabalar, diş hekimliği mesleğimin pratiğini, gerek kendi muayenehanemde, gerek çeşitli kliniklerde, 20 yıl uyguladıktan sonra, 2015 yılında bıraktım. O zamanlar hobi olarak başladığım tasarım çalışmalarımın, profesyonel olarak teknik eğitimini alıp, üretmeye başladım. 2018 Yılında kendi markamla firmamı kurup online tasarım takı satışı yaptım, halen devam ediyor. Yazarlık ise benim için hobiden öte, bir yaşam biçimi… Kendimi yazarak daha iyi ifade edebildiğimi fark ettiğim çocukluk günlerimden beri yazıyorum. 2011 yılında da “Sultanların Aşkı” adlı bir kitap çıkardım. Kitabımda ve yazılarımda, genellikle, bilinçli ve bilinçsiz davranışları ve sonuçlarını anlatan, sevgi ve aşka dayalı hikayeler yazarım. Hayatın eğitimle, okuyup öğrenerek güzelleşeceğini düşünen biriyim. Cehalete tahammülüm yok ve bilme şansı olan insanların bunu bilmeyenlere öğretmesinin bir borç olduğunu düşünüyorum. Tüm bunlar Ağustos 2020’de bende büyük bir birikim yapmış olmalı ki, beynin görünmeyen düşüncelerini fırça darbeleriyle, şekillerle ve renklerle bir tuval üzerinde anlatmak istedim. Resimlerim soyuttur ama mutlaka anlattığı bir hikaye vardır.

Hepimizin hayatında ilham aldığı şeyler ya da kişiler vardır. Sizin hayatınızın ilham kaynağı nedir?

Benim ilham kaynağım Aşk’tır. Ve Yaradan’ın sanatıdır.

Aşkla yapılan her iş daha güzeldir.  

Her an Yaradan’ın sanatçılığına şahit olmak, Onun en büyük Sanatçı olduğunu bana her an hatırlatması, insanın yolculuğu, tüm bunlar sanatımda ve tasarımlarımda bana yön verir.

2011 Yılında “Sultanların Aşkı” isimli bir kitap çıkardınız. Aradan uzun bir zaman geçti. Yeniden yazmayı düşünüyor musunuz? 

Yazmayı hiç bırakmadım, devamlı projeler, hikayeler üretiyorum. Ancak kitap çıkarmak için kendinizi bir yere kapatıp saatlerce yazdıklarınızı yeniden değerlendirip toparlamanız gerekiyor. Uzun zaman geçti doğru, ama ikinci bir kitap projem kesinlikle var. Yayıncımla devamlı görüşüyoruz, ama sosyal medya çalışmalarım çok vaktimi aldığı için kendimi izole edip yazdıklarımı toparlayamıyorum. Yine de 2022 planlarımda bir kitap olacak.

Yaptığınız mücevherlerin her birine hayranlık duyduğumu belirtmeliyim. Son derece zarif ve etkileyici parçalarla insan zihnini etkiliyorsunuz. Mücevher de tıpkı sanat gibi sizin için bir tükenmek bilmeyen bir tutku gibi. Bu alanda da son derece aktif olduğunuzu görüyorum. Bize size ait olan markanız hakkında bilgi verir misiniz?

Aslında takılarla 1990 yılından beri iç içeyim. Aksesuar tutkum, boş zamanlarımda kendim ve sevdiklerim için takı tasarlamaya yönlendirdi beni… Hatta iki sergi de yaptım bu konuda… 2014 Yılında, instagramda, @mucevher_magazin adlı blogumu kurdum. Yüksek mücevher markalarının efsanevi takılarını paylaştım. Bulgari, Harry Winston, Buccelati, Cartier, Tiffany&co, Garrard, Boucheron vb markaların mücevherleriydi bunlar ve çok ilgi gördü. Kısa sürede takipçi sayım arttı. Şu an 84 bin takipçiye ulaştım. Bir mücevher bloggerı için iyi bir rakam…

Pek çok mücevher fuarı dolaştım, hatta fuar için İtalya’da Vicenza’ya kadar gittim. Beni pek çok yabancı ve yerli mücevher markası, @mucevher_magazin olarak bilir.???? Patentini aldım ben de… Sonra kendi ismimle bir markam olsun istedim. Onun da patentini aldım ve çizimlerimi realize edip online olarak satmaya başladım. Müthiş zevkli ve vazgeçemeyeceğim kadar sevdiğim bir tutkudur mücevher bende…

Sanat tutkudan beslenir diyoruz biz hep. Sizin çalışmalarınıza baktığımda tutkunuzu hissedebiliyorum. Özellikle renklere karşı bir hassasiyetiniz var. Tutkuyla ilerlediğiniz sanat kariyerinizde ilerisi için bizi neler bekliyor? Yoksa bu sizin için de bir sürpriz mi?

Kesinlikle… Aşk ve tutkunuz yoksa, ne sanatınızı ne de ilişkinizi yürütebilirsiniz.

Çok zor zamanlarınızda bile sizin vazgeçmenizi engelleyen bir tutku olmalı bu!.. Renkler de kelimeler gibi kendimi ifade ettiğim bir vizyonel tutku… Bir hekim olarak, gri ve beyaz maddeden oluşan ve karanlık ile belli bir derecede, sadece kandan gelen Oksijen ve glikoz ile beslenen beynin,  bu kadar renkli işlere, sözlere ve sanata kaynak olması hep beni şaşırtmıştır. İşte orada Yaradan devreye giriyor. Ancak Onun yarattığı mükemmel anatomik, fizyolojik ve gönlü olan bir varlığın da sanat olabileceğini düşünüyorsunuz. 

Neler yapacağıma gelince… Sağlığım, zamanım ve imkanlarım elverdiği müddetçe, resim yapmaya devam edeceğim. Sergiler, yurt içi ve yurt dışı fuarlar, nereye kadar giderse bu yol, yürümeye hazırım. Aslında resme geç başladığım için yürümek değil uçmam gerekiyor. Çünkü, sanatın sonu yok. Erişebileceği bir zirvenin de olduğunu düşünmüyorum, çünkü her an yüzlerce akım doğuyor. Bildiğimiz sanat akımları evriliyor, sonlanıyor bir başkası oluşuyor. 

İlk serginizden bahsedelim biraz da. Manifestonuzu ve süreci bize anlatır mısınız? Aldığınız tepkiler nasıldı? 

İlk sergim, resim yapmaya başladığım dördüncü aydaydı. “Renklerin Aşkı” adını verdiğim sergide, konudan çok, renklerim ön plandaydı. Sanal bir dünyada yaşarken, doğanın renklerinin bizi nasıl kendine aşık ettiğini dile getirmek istedim. Pandemi döneminde, yasaklara rağmen ilgi çekti ve pek çok sanatçıdan ve galeriden olumlu tepki aldım. Ancak, sanat dünyamız, eğitim veren kurumlar, hocalar, koleksiyonerler, sanat danışmanları ve küratörler, henüz “modern sanat” akımından çıkmadığı için, çağdaş sanat -bir elin parmak sayısını geçmeyen sayıda bilinen sanatçılar dışında-yeni yeni ilgi görüyor. Önce bir şeylerin algılanması gerek, ardından arz eder, sonra talep beklersiniz. Ben de sanatımı pazarlama konusunda, o süreçteyim.Van Gogh, hayatı boyunca sanatını kabul ettirip tablo satamamış. Onun eserlerinin kıymeti, şimdi, dijital ortamda biliniyor. Ben de resimlerimi efektler ile djital ortamda yayınladığımda “işte diyorum, sen bu geleceğe yürüyorsun!” Bu arada dj’ler resimlerimi çok beğeniyor ve konserleri sırasında arka planda kullanmak istiyorlar. Bu da sanatçılar için ayrı bir sektör…

Dijital ortam düzenleyicileriyle iletişimim var, bu konuda da çalışmalarımla karşılaşabilirsiniz. Renklerimle ilham verici bir sanatçı olmak hedefim…

Son olarak yaşamınıza baktığımda başarılarla dolu güçlü bir kadın görüyorum. Peki siz ne görüyorsunuz? 

Bu çok önemli ve güzel bir soru…

Güçlü bir kadın olduğum doğru, çünkü çoğu zaman bir Anka gibi küllerimden doğarım. Sıfırdan başlarım ve hiç korkmam. Öğrenir ve uzmanlaşırım. Bilgiye çok önem veriyorum. Bilgi, insanın bilincini yükseltir. Ancak, aldığım bir eğitim daha var, o da tasavvuf… Ve bu eğitime göre, hiçliğe ulaşmak, Yaradan’ın büyük sanatı ve yarattıkları karşısında bir hiç olduğunuzu bilmek, sizi daha güçlü yapar. O zaman, testiyi kırıp yani nefsi  ehlileştirip insan olmanın farkındalığına vardığınızda, aslında hiçliğin çok daha büyük ve yenilmez bir güce dönüştüğünü, büyük enerjiyle birleştiğinizi ve onunla birlikte hareket ettiğinizi görüyorsunuz. Bence bu insanların algılamayı öğrenmesi gereken ilk şey: bir hiç olduğunu bilmek…

Röportaj için teşekkürler.

Ben teşekkür ederim, sevgiler????

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir