Sanatçı ve yazar kimliğini, derin bilgi birikimi ile süsleyen ve yazmaya doymayan biri Ahmet Şafak… Kendisiyle yeni çıkan romanı Sırlar Kalesi hakkında konuştuk. Samimi ve son derece içten bir söyleşi oldu.
Keyifli okumalar…
Röportaj: Aleyna Karasu
Merhaba. Hoşgeldiniz. Son romanınıza değinmeden önce çok merak ettiğim bir soruyla başlamak istiyorum. Ahmet Şafak denince akla ilk olarak şarkıcı kimliğiniz geliyor. Halbuki aktif müzik yapmanızın ve kitaplarınızın yanında TV programcılığı, sinema senaristliği, ressamlık ve oyunculuk kariyerlerinizin de olduğunu görüyoruz. Sanatın birçok dalına dokunduğunuz aşikar. Peki siz kendinizi en iyi hangi sanat aracıyla ifade ettiğinizi düşünüyorsunuz?
Elbette daha çok müzikle ve yazarak.. Kendi bestelerimi seslendirdiğim için müzikle duyguların ve mısraların eşliğinde yeni hikayeler yazıyorum. Benzer şekilde romanlarımla da aynı şeyi yapıyorum. Okuyucularım anlamış olacaklardır, romanlarımın da satır altı bir ritmi ve armonisi var.
Sırlar Kalesi romanınız yeni çıktı. Son derece akıcı ve hatta fantastik kurgusu bakımından oldukça da iddialı buldum. İlk fantastik roman denemeniz olduğunu biliyorum. Karakterlerinize zamanda yolculuk yaptırma fikri nasıl ortaya çıktı?
Aslında fantastik tarzı ilk kez Turukkuların Hayaleti romanımda denedim. Fakat oradaki anlatımda rüya metodunu kullanmıştım. Sırlar Kalesi romanımda pozitif bilimle mistisizmi harmanladım. Zamanda yolculuk ilgilisi için hiç de mümkünsüz değil, düşün ve yaşa! Hele ki, bu kuantum fırtınasında. Tabi ki bu çabanın arkasında büyük tarihsel gerçekliğimizin sırlarını arama merakı yatıyor. Kollektif bilincimiz ve bilinçdışımızdaki o geniş boşluğu kavrama çabası…
Spoiler vermek istemem ama romanınızdaki baş karakter Alaattin ile Kimya aşkı çok etkileyici. Gerçek dünyada saf aşka inanır mısınız? Bu ikilinin arasındaki muazzam aşk gerçek hayatta da var mıdır sizce? Böylesine büyük bir aşkın yazarının aşka bakışını merak ediyorum.
Burada Fuzuli gibi düşündüğümü söylersem çok mu abartmış ve ilmi harcamış olurum.. Hani diyor ya Fuzuli,” Aşk imiş her ne var alemde..İlm bir kıyl u kal imiş ancak..Yani dünya aşktan ibarettir, ilim ancak dedikodu etmektir..
Sırlar Kalesi romanınızda Mevlana gibi büyük bir tarihi karakterin oğlu Alaattin’i baş karakter olarak görüyoruz. Baba oğul arasında bir kopuş yaşandığını tarihi kayıtlardan biliyoruz. Siz bu kopuşu Alaattin’in gözünden çok naif bir şekilde işlemiş olsanız dahi Mevlana’nın bu kadar sevildiği bir toplumda Alaattin’i yazmak riskli değil miydi? Bu kadar iddialı bir tarihsel gerçekliği yazmak sizi tedirgin etmedi mi?
Öncelikle tarihe mal olmuş her bir değeri toplumun mazisinin ayrılmaz parçası olarak kabul ederim. Mevlana büyük bir şairdir, mutasavvıftır, ama insandır. Hiç kimse layüs el değildir ve herkes tarihi varlığına saygıda kusur edilmeksizin mercek altına alınabilir. Tarihi romanlarda kronolojiye haddinden fazla önem veririm,kurgu esastır ama yaşanmışlığın üstünü örtmemeli, bozmamalı, değiştirmemeli belki daha da anlaşılır olması için çaba sarfetmeli. Romanda tarih sadece bir mekan olamaz aynı zamanda karakterdir ve tüm karakterler aynı zamanda duygu yoğun varlıklardır. Sırlar Kalesi romanında Mevlana bahsi üzerinde fazla durmadım, söylediğiniz gibi oğlu Alaaddin Çelebi’nin dramı ve kopuşu üzerinde yoğunlaştım. Alaaddin Çelebi’nin Kimya’ya duyduğu aşk ve bu yüzden Şems’in suikastine katılmış olması iddiası yerine onun duygu derinliğini ve felsefik bakışını öne çıkardım. Düşünün Alaaddin Çelebi, ağabeyi Veled Çelebi’nin de kaydettiği gibi bir Medrese hocası yani profesör ama bazı yazılı kayıtlar “asi oldu” diyerek kısa ömrünün hatırasını daha da kısaltmışlar.
Kitapta Yıldız karakteri çok ilgimi çekti. Başta hercai bulduğum karakter sonra oldukça entellektüel bir kimliğe bürünüyor. Hatta bir astrolog. Kitabın hem geçmiş hem de şimdiki zaman karakterlerinde astrolojiye değinmişsiniz. Bu kitap için özel bir astroloji araştırması yaptınız mı? Çünkü bunları yazabilmek için hatrı sayılır bir astroloji bilgisi gerekir. Astroloji ile aranız iyi midir?
Belirsizliğin hakim olduğu dönemlerde gizem avcılığı öne çıkar. Çünkü insanı kontrol eden en önemli duygu meraktır. Ve Astroloji bu merakı fazlasıyla tatmin eder. Evet bu romanda yaşadığımız dönemin Astrolojiye dönük ilgisini Yıldız üzerinden ele aldım. Çünkü romanın akışı içinde Pan Helenik iş adamı Zakaryas Boralias ile karşılaşması gerekiyordu ve Astroloji disiplini konusunda Helenlerin hatırı sayılır çalışmaları var. Bizde Astroloji, İlm-i Nücum alanıyla karşılık bulmuş. Tarihi derinliği ve saraylarda gözde olan bir meslek. Tabi ki bu konuda derinlikli araştırma yaptığımı söyleyebilirim.
Ben bir kadın olarak romanda yer alan bacılardan çok etkilendim. Özellikle son bölümde Yedikule Hisarında Ahi Mahmut dedenin yanında Bacıbey Fatma Bacı liderliğinde bütün bacıların geçmişten kopup savaşmaya gelmeleri… Okurken tüylerim diken diken oldu. Bunu yazan bir yazarın kadına bakışını da merak ediyorum doğrusu. Bugün kadınların Türk toplum, siyaset ve ekonomisindeki yeri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türklerin Anadolu’daki varlıklarını askeri mücadele perspektifinden anlatma geleneği ne yazık ki bizi kendi toplumsal gerçeğimize yabancı kılmış. Türkler Anadoluya dört mesleki zümre halinde geliyo; Ahiler, Gaziler, Abdallar ve Bacılar.. Bacılar teşkilatı bildiğiniz bir yapı kurucu teşkilat. Kadınları hem üretimde hem de eğitimde örgütlendiriyor. Kadın üretiyor, eğitiyor ve hüküm veriyor. Bacılar konusu çok önemli.. Bugünkü dağınık bakış açılarına ilaç gibi gelecek bir kök var orada. Fatma Hatun, Ahi Evren gibi bir sosyal mühendisin gözünün içine baktığı bir varlık; bacıların öğretmeni. Hacı Bektaş-ı Veli’nin yoldaşı, yol arkadaşı.. Kadın konusunda bir kitap dolusu söz söylemek mümkündür de, günümüz şartlarında her söz havada kalmaya mahkumdur..
Romanlarınıza baktığımda tarihsel gerçekliklere dokunduğunuzu görüyoruz. Bu bir yazma prensibi mi yoksa okuyucuya tarih anlatma gibi bir misyonunuz mu var?
Tarihin geçmediğine ve evrilerek şimdiye dahil olduğuna inanırım. Zaten şimdi kavramsal olarak tarihin çekirdeklediği bir süreçtir . Romanlarımda tarih adeta sebep sonuç bağlamında bir laboratuvar olarak kullanılır. Kan Meclisi 1915 hariç ben tarihi roman kaleme almadım.
Herhangi bir yazma rutininiz var mı? Müzik dinlerken, kahve içerken mi yazarsınız, pür sessizlikte ya da mesela loş ışıkta… Birçok yazarın enteresan rutinleri olabiliyor. Sizin de varsa paylaşır mısınız?
Garip olacak; gürültüde de yazarım ama gürültü tek bir sesin gürültüsü olmalı. Mesela yolculukta motor gürültüsü ya da birbirine karışmış, volümü yüksek bir rabarba.. Ama hareketli ortamda yazamam.. Tabi ki en ideali sessiz ortam olması. Fakat günümüz şehir hayatında bu ortamı bulmak zor gibi..
Yedisi roman 15 kitabın yazarısınız. Romanlar dışında sosyolojik, kültürel, toplumsal meselelere dokunan kitaplar da yazıyorsunuz. Siz hangi tür yazarken daha rahat hissediyor ve kendinizi hangi türle daha iyi ifade ettiğinizi düşünüyorsunuz?
Kesinlikle roman… Bu benim için de bir tür ferahlama oluyor. Keşfetme ruhumu besliyor.
Peki, kitaplarınızın yazım süreci bittiğinde nasıl hissediyorsunuz? Bazı yazarlar bir boşluğa düşüldüğünü söylüyor. Size göre bu doğru mu?
Boşluğun kendisinden önce düşüncesi geliyor. Çünkü aylarca girdiğiniz bir dünyanın içinde karakterlerle nefes alıyor, düşünüyor, kızıyor, öfkeleniyor ve seviniyorsunuz. Sizden bir şeyler gidiyor ve hiç şüphesiz bir şeyler geliyor ruhunuza. Bu bileşke, bu tarifi zor buluşma elbette aidiyet hissi yaratıyor. Bir süre devam ediyor sonra bir yabancı gibi uzaktan bakıyorsunuz.
Bir yazar olarak sizi diğer yazarlardan farklılaştırdığını düşündüğünüz bir yönünüz var mıdır?
Besteci sanatçı olmak yazdıklarıma melodik bir tad getiriyor diye düşünürüm. Yazarlığımın da müzik hayatıma geniş gözlem imkanı sunduğunu itiraf etmeliyim. Ama sonuçta iddiam eserlerim kadardır. Ne eksik ne fazla..
Sırlar Kalesi romanınızın baş karakteri Alaattin 2020 dünyasında sizin gibi bir Sanatçı. Kendinizle Alaattin arasında bir bağ kurdunuz mu yazarken? Ve bir de romanda yer yer şarkı sözleri bulunuyor. Bunları bir albümde dinleyecek miyiz yoksa Alaattin’e özel yazdığınız güfteler olarak mı kalacak?
Bağ kurulmadan yazılamaz, yazarın başarısı bu dozu iyi ayarlayabilmesindedir. O şarkı sözlerinin bir tanesini besteledim. Önümüzdeki ay inşallah tekli bir çalışmada müzikseverlere sunacağız. Kalan diğer mısralar tamamen Alaattin’in şahsına özeldir. (Burada gülüyor)
Bir karakterinizi seçmenizi istesem, en çok hangi roman karakteriniz ile Ahmet Şafak arasında güçlü bir bağ kurdunuz?
Galiba “Kod Adı Şarkıcı” romanımdaki Fatih karakteri…
Son olarak okuyucularınıza yeni çalışmalarınız hakkında bilgi vermenizi istesem?!
Yeni bir roman üzerine çalışıyorum. Ne zamandır yazmayı düşündüğüm bir roman Kan Meclisi 1915’in devamı.. Karakterimiz romanın sonunda Çanakkale cephesine gitmişti. Bu defa oradan başlatıyorum. Bir savaş dönemi polisiyesi diyelim. Tabi ki beste çalışmalarımız devam ediyor. Mart ortası gibi yeni bestemi müzikseverlere sunmuş olacağım.
Merakla bekliyor olacağız. Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederim.
Bilakis ben teşekkür ederim. Bana kendimi anlatma imkanı sunduğunuz için.
Çok güzel bir röportaj.