Alman sinemacı Leni Riefenstahl, 1902’de bugün doğmuştu. Bütün 20. yüzyılı, hatta daha fazlasını yaşadı, 2003’de 101 yaşında hayatını kaybetti. Sinema sanatının değil, yaşadığı dönemin en tartışmalı kişiliklerinden biri oldu.
Riefenstahl oyunculuktan gelme bir yönetmendi, yönetmenliğini yaptığı filmlerde oynamaya devam etmişti. Alaylı sayabiliriz onu. İlginç olan, henüz otuzlu yaşlarını sürerken Nazi Almanyası’nın propaganda filmlerini çeken başyönetmen konumuna yükselmesiydi.
İradenin Zaferi ve 1936 Berlin Olimpiyat Oyunlarını kaydettiği Olimpia filmleri, Riefenstahl’i belgesel sinemanın önemli yönetmenlerinden biri kılmıştı. Yüceltme duygusunu verebiliyor, bunu kitlelere hiç zorlanmadan iletiyordu. Fakat Riefenstahl, hiç azımsanmayacak yeteneğini Nazi rejimini allayıp pullamak için kullanıyordu. Bu filmleri çekerken Nazizmi kesinkes desteklediğine kuşku yoktur. Kuşkusu olan varsa, Hitler ve Himmler’le nasıl samimi çalıştığını gösteren fotoğrafa bakabilir – O yıllarda kaç kişi Hitler’in yanında böyle el belde duracak özgüvene sahipti acaba?
Kendisine ün getiren kariyeri, tabii ki laneti de oldu. Almanya’da Nazi dönemi filmlerinin gösterimi hâlâ yasaktır. Bu öylesine kesin çizilmiş bir yasaktır ki, sinema öğrencileri bile söz konusu filmleri binbir güçlükle alınan izinlerle izleyebilir – Alman öğrencilerin başta Türkiye olmak üzere bu filmlere yurtdışından ulaştığı bilinen ama göz yumulan bir gerçektir.
Riefenstahl’in kimliğindeki söylencesel yan, sadece sinemayla sınırlı değil. Nazi Almanyası gibi alabildiğine erkek egemen bir ülkede, alaylı yetişmiş bir kadının resmen olmasa da başyönetmenlik konumuna ulaşması, üstelik bunu genç yaşlarında başarması onun ne denli güçlü bir kişilik olduğunun kanıtıdır. Sinema yeteneğinden biraz kuşkusu olan varsa, Nazi Almanyasında başka hangi kadının, herhangi bir alanda böyle bir konuma yükselebildiğini sorgulayabilir.
Yönetmenin savaş sonrası yılları da tartışmalıdır. Nazi rejimiyle çalışmış hemen herkes yargılanır, irili ufaklı cezalar alırken o tereyağından kıl çeker gibi sıyrılıp çıkmıştır. Almanya’nın yenilgisi üzerinden on yıl bile geçmeden, 1954’de yine yönetmenlik yapmış, başrolünü kendisinin oynadığı Tiefland’ı çekmiştir. Böylesi kolay “aklanmak” nasıl becerilir diye sormayın, her devrin insanı olmak diye bir şey var. İnsanın devasa sanatsal yeteneği olması omurgalı olmasını şart koşmuyor nasıl olsa!
Riefenstahl, ilerleyen yaşlarında hiç yaşlanmadığını sık sık kanıtladı: 2002’de, tam yüz yaşındayken sualtında kamera kullanarak bir belgesel daha çekti. Yüz yaşına merdiven dayadığı günlerde boynunda fotoğraf makinesiyle Afrika yollarına düştü, Sudan’daki kabileleri kaydetti. O yaşta birinin çıplak erkekleri fotoğraflaması, üstelik bunu başkaları kendisini kayda alırken yapmasındaki kışkırtıcılığı düşünebiliyor musunuz? Her zaman iddialı oldu – çünkü daima etkileyici olanın peşinde koştu, dramatik potansiyel onu hep baştan çıkarttı.
Sudan fotoğraflarının kopardığı tartışmaları anımsıyorum: Kimileri Nazilerin alt-insan saydığı Afrikalıları yücelten fotoğraflar çektiğini söylüyor, buradan yola koyularak Riefenstahl’in Nazi geçmişinden dolayı bir tür günah çıkarttığını iddia ediyordu. Hiç küçümsenmeyecek sayıda kişi bu iddiaya karşı durmuştu: Riefenstahl kabilelerdeki en yakışıklı, en gösterişli erkekleri seçmiş, sıradan olanı bir kez daha görünmez kılmayı yeğlemişti.
O yaşta neden olduğu tartışmanın kanıtladığı gibi: İnsan olarak da, değeri inkâr edilemez bir sanatçı olarak da, bile isteye yarattığı ideolojik gölgesiyle de, Leni Riefenstahl geçtiğimiz yüzyılın simgelerindendi.
Yazan: Yekta Majiskül
İlk yorum yapan siz olun