Fransız yazar Michel de Montaigne, 1533’de bugün doğmuştu. Hangi kaynağa baksanız, deneme türüne adını veren kişi olarak görürsünüz. Gariptir, bizde çevirileri baskı üzerine baskı yaparken Fransa’da, kendi dilinde saygı duyulmakla birlikte uzun boylu okunur değildir. Doğal ki kullandığı Fransızca mürekkep yalamışlar için bile artık eskidir – buradan mülhem: Türkçenin eskiliği-yeniliği konusunda tartışırken her dilde benzer sorunların yaşandığını akıldan çıkartmamak gerek.
Montaigne Fransa’da giderek daha az okunuyor, çünkü onun anlattığı dünya da yok! Çözüm önerdiği sorunlar geçmişte kaldı, yazısıyla seslendiği kitle o sorunları aştı. Türkiye’de bu kadar önemsenerek okunmasının bir nedeni de, saygıdeğer bir klasik olmasından çok, üzerinde eğleşip durduğu değerler sisteminin bizim hâlâ tartışılır kalmasıdır.
Montaigne edebiyatta insan merkezli bir evren tasarımıyla yazmıştı. Bu anlamda, fizikte Copernicus’un felsefede Descartes’in yaptığı devrimi çok önceden haber vermişti. Yazınsal önemine kıyasla, asıl bu yalvaçsı yanıyla anılmayı hak etmektedir: Çağın gidişatını sezmiş, bunu kadim metinlerden alıntılarla yepyeni bir yazınsal tür yaratarak yorumlamıştır.
Birey olarak kendini merkeze koyması, yaşam koşullarının doğal bir sonucu değil midir? Geçim sıkıntısı nedir tanımamıştı, emrinde devasa bir kütüphane, sırtını arkasına rahatça yaslayıp, günlerini okuyup yazmakla harcayabilecek refaha sahipti. Beri yandan, o çağda başkası mümkün müydü, bu yaşam koşullarına sahip olmadan kim yazabilirdi? Peşi sıra gelen soru: Neden başkası değil de o yazdı? Kendisiyle aynı koşulları paylaşanlar arasında, Montaigne’in düşünsel berraklığına ulaşan kimse çıkmamıştır.
Düşünsel berraklık derken, bir kez aydınlandığı yerde çakılıp kalan bir kafa değildi: Fikrisabit olmayı geçtim, düşüncesinde kararlı bir direngenliği bile yoktu. Aynı konuda yazdıklarına bakıldığında, görüşleri zamanla değişebiliyor, hatta ilk yazdığını yadsıyabiliyordu. Çünkü deneyimin, hem yaşam hem yazı deneyimlerinin, insanı değiştirdiğini ayırt edebilmişti – o skolastik çağda az yenilik midir?
Yazan: Yekta Majiskül
İlk yorum yapan siz olun