İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bugün ölmüştü: Charles Dickens

İngiliz yazar Charles Dickens 1870’de bugün hayatını kaybetmişti. Boz takma adıyla girdiği yazarlık hayatında hemen gerçek adını kullanmaya başlamıştı. İlk eseri Bay Pickwick’in Maceraları’nı yazdığında henüz 24 yaşındaydı, bu kitap tamamlandığında, iki yıl içinde İngiltere’nin yıldız yazarlarından biri olmuştu.

Tıpkı romanlarındaki gibi başlamıştı yaşama: Orta sınıftan alt sınıflara düşmüş, çocukken bir süre sefalet çekmişti. Tamamen kaybolmadı, müflis babası tıpkı romanlarındaki tesadüfler misali küçük bir mirasa konunca durumları düzeldi, yetersiz de olsa okula gidebildi.

Dickens’in Londrasında çocuklar.

Yaralandı ama bu günlerinden hırs değil, elde ettiklerine şükran duygusu geliştirerek çıktı. Yıldız yazarken amacı daha zengin olmak, daha yukarı tırmanmak değil elindekini yitirmemekti – tabii ki maddi açıdan, yoksa toplumsal açıdan savaşçı, bir yönüyle hırçın kimliğini hiç yitirmedi.

Gençliğinde önce kâtip, sonra mahkeme stenografı olarak çalışmıştı. Mesleklerinin yazarlığında ona yararı büyük oldu, özellikle stenograflığının: hemen her zaman hızlı ve anlamlı, çoğunlukla tutumlu yazabildi.

Pickwick’i yazarken bir karikatür sanatçısıyla ortaklık kurmasının etkisiyle belki, yazdıklarında harika bir mizah dokusu baştan itibaren vardı. Hele yan tiplerde, kimileri öyküde önemsiz olsa bile, canlı ve çekici portreler çizdi. İlk bakışta acıklı görünen eseri, bu yüzden hiç küçümsenmeyecek bir mizahi boyut içerir – bu sayede melodrama da hiç düşmemiştir.

Şu da var ki, romanları giderek mizahtan karamsar bir alaya dönüşmüş ama roman tekniği de ciddi aşama kaydetmiştir.

Dickens’in Londrası ve yoksul çocuklar.

Nerdeyse bütün eserlerini tefrika olarak, aylık fasiküller halinde yayınlamıştı. İlerleyen dönemde yazdığı Noel öyküleri bile bu mantığı güder: 1843’den 1867’ye, bir tek yıl istisnayla, her Noel’de bir öykü yayınlandı. Merakı canlı tutmanın ustasıydı. Tefrikanın okuyucuya verdiği hazzı, günümüzün TV dizilerinin yarattığı beklentiyle kıyaslayabilirsiniz.

Yazar olmasının yanında sahne insanıydı: 1858’den itibaren yazdıklarını sahnede okumaya başladı. Öyle başarılı oldu ki, ABD’de turnelere çıktı. Aktarıldığına göre, günümüzün tek kişilik gösterilerini o gün başarmıştı. Tek başına sahneye çıkar, romanındaki tüm kişilikleri ayrı seslerle canlandırırdı. ABD’de salonlar dar geldi, onu kiliselerde dinlemek için kuyruklar yapıldı. Bir yanıyla, kendisinden yüz yıl sonra Beatles’in yarattığı çılgınlığı ABD’de yaşatmıştı – kiliselerde bağırışlar içinde dinlenen bir yazarı gözlerinizde canlandırın!

Dickens’in Londrası

Nedir, ABD’yi hiç sevmedi. Demokrasi gibi görünmesine karşın, düşünce özgürlüğüne karşı en büyük tehlikenin ABD toplum yapısı olduğunu henüz 19. yüzyılın ortalarında söylemişti.

Toplumsal eşitsizlikleri yazıp dursa da, bundan kavga değil merhamet üretti. Henüz vahşiliğini gizleme derdine düşmemiş kapitalizme karşı vicdanın sesiydi. Evet, orta sınıfların vicdanıydı dile getirdiği, muhalefet olmaktan çok düzeltmeler talep eden bir karşı çıkış. Nedir, onun açıkça sergilediği kötülükler dikkati çekmese, herhangi birinde en küçük iyiye gidiş yaşanır mıydı, emin değilim.

Vicdan demişken: Defoe’nun Robinson Crusoe’sunu hiç sevmezdi, çünkü Robinson Cuma öldüğünde hiç üzülmemişti!

Tabii ki, yazmakla yetinmedi: Suçlu genç kızlar için açılmış çağdaş bir ıslahevinin yöneticiliğini yaptı. Çocukların gerçek bir öğrenim görmesi için durmaksızın yazdı. Ona parlamentoya girmesini birkaç kez teklif ettiler, hepsinde geri çevirdi. Buna karşılık, küçük bir ilçede yargıçlık etmek istediğinde de onu geri çevirdiler: uygulamada “can sıkacak” içtihatlar geliştireceği kesindi. 

Dickens, çocuklar için savaş karşıtı tarih kitabı yazan ilk kişiydi.

Charles Dickens

Her kesimin, her dönemin üzerinde onaştığı başka bir yazar bulmak kolay değildir. Üstelik Dickens bunu saf İngiliz, hatta saf Londralı kalarak yapmıştır. Avrupa’ya yolculuklar yaptı, İtalyan şehirlerini çok sevdi ama İngiltere’den ayrılmadı. Lord Byron ya da Oscar Wilde’ın yolundan gitmedi, yerel kalarak evrensel olabildi. Popülerlik – kalite çatışkısını, bir de Dickens romanları üzerinden değerlendirmeliyiz.

Ne yazık ki, bizim müfredatta ilk dönem romanlarından ötesine geçilmiyor. Ayrıca belli bir yaş grubuna seslenen bir yazar olarak sıkıştırılıyor. Oysa George Orwell’in dediği gibi, insan Dickens’i yaşamının iki ayrı döneminde, iki kez okumalı – mümkünse son dönem romanlarını odağa çekerek.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir