Elena Leonica Mantu ile otobiyografik kitabı Gâvurun Kızı üzerine yürek burkan bir söyleşi gerçekleştirdik.
Derin bir nefes alın, soluğunuzu yavaşça bırakın. Elena Leonica Mantu’nun ötekileştirilme öyküsü çoğumuzu derinden yaralayacak. Komünizm sonrası Romanya’daki yaşamın zorluklarından kaçan ve kendinden yaşça büyük biriyle evlenmek zorunda bırakılan göçmen kadınlardan biri o. Hemcinslerine güç vermek, hikâyesini paylaşmak için özyaşamını kaleme aldı ve “Gâvurun Kızı” adlı romanı yazdı. Kendisiyle yaşamı ve romanı hakkında konuştuk.
Röportaj: Gülçin Kaya
-Leonica, bize kendinizden bahseder misiniz?
Ben Elena Leonica Mantu. Aslen Romanyalıyım. 1973 doğumluyum. 1993 yılında görücü usulü bir evlilik yaparak Türkiye’ye yerleştim. Yaklaşık 30 yıldır Türkiye’de ikamet ediyorum. Biri kız ve biri erkek olmak üzere 2 çocuğum var. 2011’de eşim vefat etti. Çocuklarımla birlikte yaşıyorum.
-Romanya’da nasıl bir yaşam sürdünüz? Orada bulunduğunuz zaman diliminde siyasi, sosyal ve toplumsal atmosfer nasıldı?
Romanya’da yaşam çok zordu. Komünizm devriminden sonra zorluklar arttı. Annemi, babamı kaybetmiş olmanın verdiği çaresizlikle daha iyi bir yaşam umduğum için Türkiye’ye gelmek ve kendimden yaşça büyük biriyle evlenmek durumunda kaldım. Komünizmin yarattığı karmaşa nedeniyle iş bulmak çok zordu. Diğer insanlar gibi uzun bir çabadan sonra bu kararı verdim.
-Türkiye’ye gelişiniz nasıl gerçekleşti? Burada yaşamak için ne tür bürokratik engellerle karşılaştınız?
Türkiye gelişim kolaydı. Herhangi bir bürokratik engelle karşılaşmadım. Kurumlarla bir problem yaşamadım.
KÜLTÜR, ÖRF VE ÂDET FARKLILIĞI BENİ ÇOK ZORLADI
-Farklı bir ülkeye geldiniz ve yeni bir kültür tanıdınız. Uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra burada sizi hayal kırıklığına uğratan ya da mutlu olmanızı sağlayan olaylar neler?
Evet hayal kırıklığına uğradım. Kültür, örf ve âdet farklılığı beni çok zorladı. Kaldı ki ben bir Hıristiyandım. Din farklılığı da beni çok zorladı. Türkiye’deki en büyük mutluluğumu çocuklarımın dünyaya gelmesiyle yaşadım. Sonraki mutluluğumu ise 6 yıl önce gerçekten güzel ahlakları ve karakterleri olan Türk insanlarıyla tanışarak yaşadım.
-“Gâvurun kızı”nı ilk ne zaman ve kimden duydunuz?
Gâvurun kızı kelimesini ilk olarak evlendiğim gün sevgili kayınvalidemden duydum. Müslüman olmayı seçmeme rağmen bana yine de “gâvurun kızı” diyorlardı. Evlendikten sonra diğer insanlardan duymaya devam ettim. Hatta Romanya’daki aileme de bu şekilde hakaret ediyorlardı. Romen yemeği yaptığımda da “gâvur” yemekleri diyorlardı. Bu sözcük yabancılara karşı oldukça kırıcı. Bunu işiten sadece ben değildim. Birçok arkadaşım da sık sık duydu. Duymaya da devam ediyorlar.
ACI ÇEKEN VE UMUTLARINI KAYBETMİŞ BAŞKA KADINLAR GÖRDÜĞÜMDE YAZMAYA KARAR VERDİM
-Ailenizden baskı gördünüz. Duygusal ihmale uğradınız. Asimile edilmeye çalışıldınız. Hor görüldünüz. Her şeye rağmen direndiniz ve umut ışığı aradınız. Sizinle aynı süreçten geçen kadınlara önerileriniz neler?
Evet fazlasıyla gördüm. Buradan benim gibi zor şartlar altında yaşayan kadınlara şunu önereceğim: Güçlü ve dimdik ayakta dursunlar. Ekonomik özgürlüklerini kazanmadan herhangi bir evlilik yapmasınlar. Zor durumdayken kurtuluşu evlilikte görmesinler.
-Biyografinizi yazma ve yayımlama fikri nereden aklınıza geldi?
Acı çeken ve umutlarını kaybetmiş başka kadınlar gördüğümde yazmaya karar verdim. Mesajımı daha çok insana ulaştırmak ve anlatmak için yazmaya karar verdim. Yazmak benim için çok büyük bir rahatlama aracı oldu. Her okur bana bir psikolog oldu. Hayatımı yazmam için değerli çocuklarım büyük destek oldular. Zorlandığım noktalarda onlardan çok yardım aldım.
İlk yorum yapan siz olun