İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Fakat Tüm Baskılara Rağmen Sanat Her Zaman Yeniden Doğacaktı: Dünya Savaşları!

Yazan: Ece Zeren Aydınoğlu

Sanat toplumla birlikte değişen, onun kurallarına yönelen, o kuralların dışına çıkan ve gerçeklikle yüzleşmemize sebep olan kapsamlı bir alan… Kültürel yapı, siyasi durum, ideolojiler ve davranışlar onu etkiler, o da kendi bilinciyle ya da yönelimiyle tüm kavramları yeniden düşünmeye ve üretmeye sevk eder. 

“Bir eser bazen çığır açan fikirlere öncü olabilir ya da toplum bilincini yerinden oynatabilir.”

Sanatın etkisi yüzyıllar öncesinde fark edilmiş olsa da onun toplumları yerinden oynatacak, değişiklikler yaratacak kadar etkin kullanıldığı dönemlerden biri de 1900’lerdi. Dönem; savaşlar, ideolojik ayrımlar, sanayileşme ve kapitalizm fikrinin yükselişi gibi teoride birbirinden ayrı düşünülemeyecek toplumsal çalkantıların dönemiydi çünkü. Savaşların sanata dokunuşu hükümetlerin eliyle gerçekleştirildi yani o, bir şekilde politikaya dahil edildi ve ne yazık ki araç olarak kullanıldı. Propaganda ise bunu yaygınlaştırmada en önemli davranışlardan biriydi. 

Sanatın propagandayla ilişkisi kavramın yükselişiyle eş ve kendi içinde anlam yaratan bir süreçte konumlandı. Kitle İletişim Araçları ile yaygınlaştırılan bu davranış; eserlerin içinde yer alan alt metinler, kullanılan fontlar, renkler ve çizim tarzlarıyla desteklendi. Dolayısıyla sanata etkisi dünyanın topyekün savaşa girdiği bir zamanda, iktidarların toplumu yönlendirme çabasıyla şaşırtıcı noktalara ulaştı. Özellikle savaş sırasında kullanılan afişler bunun açık örneklerinden kabul edilir. Hepimiz ABD’nin 1. Dünya Savaşı’nda tasarladığı ve sokaklarında kişiyi doğrudan hedef alan “I want you” afişini biliriz. Süreçte İngilizler, Ruslar ve Almanlar da benzer yöntemler kullandı. 

2. Dünya Savaşı’nda Almanya sokaklarındaki afişler direkt toplumu hedef alan, güçlü, maskülen, biz ve onlar ayrımını alt metin ve görsellerle destekleyen tarzda tasarlandı. Bu dönemde kullanılan sanat; milliyetçi, geleneksel, mitolojik, dini ve tarihsel değerleri kullanarak yaygınlaştırıldı ve sanat eserleri otoritenin düşüncesini açık ya da şifreleme yöntemleriyle topluma enjekte etme çabasına evrildi. O dönem afişlerde ya da sanat eserlerinde kullanılan tarz çarpıcı olmakla birlikte gücü temsil eden bir forma sahipti. Tasarlanan yazı fontları daha keskin hatlı ve kalındı. Örnek verecek olursak işçileri destekleyen afişlerde kaslı erkekler kullanıldı, bir olma çabasıyla güç kavramı otoriterleştirildi. Aynı zamanda afişlerde kadınların sanayiye katılımını destekleyen görseller de yer almıştı, benzer otoriter dille.

Bunun yanında propagandanın bir diğer aracı da gazete ve radyoydu. Nazi Almanyası’nın Propaganda Bakanı Gobbels’in yöntemleriyle sanat; filmlerde, tiyatro sahnelerinde, konuşmalarda, şarkılarda ve tüm edebi eserlerde ciddi kısıtlamalarla birlikte yönlendirmelere maruz kadı.

Sanat, devletler vasıtasıyla yönlendirilip kendi amaçlarına göre kullanılırken aynı zamanda baskı ve engellemelerle belki de özünü kaybetme noktasına ulaştı. Buna verilebilecek en net örneklerden biri, o dönem Alman yenilikçi sanatının öncülerinden Bauhaus Okuludur. Oldukça sert politik baskılara maruz kalan okul, önce Dessau’ya ardından Berlin’e taşınsa da 1933 yılında Hitler’in emriyle bir daha açılmamak üzere kapandı. Benzer bir başka örnek de Avrupa’da önemli düşünürler yetiştiren Frankfurt Okulu’ydu.

“Sanat, onu ulaşım aracı olarak yönetme çabasıyla kullanılırken bir yandan da ona ulaşma çabasıyla hırpalandı.”

Adolf Hitler’in Avusturya’nın Linz kentindeki Führer Müzesi’ni dünyanın en iyi resimleriyle doldurma girişimi de buna örnek gösterilebilir. “Bu amaçla Naziler, işgal altındaki Fransa, Hollanda, Belçika, Avusturya, Çekoslavakya, Polonya ve Rusya’da bu tür eserleri yağmaladı, el koydu ya da satın aldı” (Godfrey Barker, Bbc).

Sanatın baskı “unsuru” olarak kullanılmasının yanı sıra baskılara maruz kalan, uzaklaştırılan ve köreltilmeye çalışılan bir başka “faktör” olarak da kullanılması dönem sanatçıları ve tabii ki toplumu açısından üzücü, ürkütücü bir durumdu. Fakat elbette ki o bir şekilde kendine yol bulabilen ve ürünlerini, fikirlerini baskılara ya da yönlendirmelere rağmen gün yüzüne çıkarabilen bir kavrayışlar bütünüydü. Her zaman yeniden doğmaya ve eleştirmeye meyilli bir alan olarak! 

Kaynakça:

Sanat Uzmanı, Gazeteci Godfrey Barker, 2013 “İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerin Sanat yağması, BBC”. https://www.bbc.com/turkce/haberler/2013/11/131105_nazi_sanat 

Janet Blatter ve Irving Howe, The Art of Holocaust, 1881, Pan Books: US.

Ece Zeren Aydınoğlu

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir