Hepimizin “Yüce Ruh” ön adıyla bildiği Mahatma Gandhi; insan hakları savunucusu, şiddetsizlik felsefesini hayat felsefesi olarak benimsemiş bir aktivisttir. Irkçılık karşıtı, sevgi dolu olan bu aktiviste – hiç kuşkusuz – fiziksel ve psikolojik şiddetin zirvede olduğu bu yüzyılda daha çok ihtiyacımız vardır.
Bu durumda yardımımıza Mahatma Gandhi’nin torunu Arun Gandhi yetişmektedir. 2018’de Altın Kitaplar Yayıncılık tarafından yayımlanan “Gandhi’den Yaşam Dersleri” adlı kitap, Arun Gandhi tarafından yazılmış bir kitaptır.
Kitap, Arun Gandhi ve ailesinin Güney Afrika’dan Hindistan’a gelmesi ile başlar. Arun Gandhi ailesi ile beraber, Büyük babası Mahatma Gandhi’yi görmek için, Güney Afrika’dan Hindistan’a kadar zorlu bir yolculuğa çıkar. Hindistan’ da Gandhi’ nin Sevegram diye adlandırılan aşrasına giderler. Aşra, inzivaya çekilen yer demektir. Kitap, Arun Gandhi’nin büyük babası ile geçirdiği, her anı dolu olan, 3 yıldan bahsetmektedir. Kitabı okumazsanız çok şey kaybedersiniz cümlesini gönül rahatlığı ile kurabilirim. Peki Mahatma Gandhi kimdir? Neyi başarmıştır? Bu yazımda maddeler halinde Gandhi gibi düşünebilmenin yollarından bahsedeceğim:
1) Çocuklara değer ver
Arun Gandhi, büyük babasını uzun bir aradan sonra gördüğü o günü şöyle anlatacaktır;
” Birden onun koşulsuz sevgisini hissettim; o an gereksinim duyduğum şey de tam olarak buydu. Bu sevgi benim için kutsama gibiydi”
Ailesinin 3 sene boyunca onu Mahatma Gandhi’nin yanına bırakmasının bir sebebi vardı. Arun Gandhi’nin agresif davranışları ve şiddete meyilli bir çocuk olması. Gandhi onun bu şiddet yanlısı davranışlarına şiddetle karşılık vermedi. Bunun yerine ona olan koşulsuz sevgisini ona hissettirdi. Onu suçlamak yerine dinledi ve onu yargılamak yerine şiddetin ne kadar kötü bir şey olduğunu hikayeler yoluyla ona anlattı ve Arun Gandhi’yi kazandı. Ona bir birey gibi davrandı ve onu hiçbir şekilde küçük düşürüp aşağılamadı.
Olması gereken de zaten buydu. Çoğu yetişkinler, çocuklarını bir birey olarak değil de kendi istediklerini yaptırmak adına bir proje olarak görürler. Veli küçükken doktor olmak istemiştir olamamıştır “Sen ne olmak istersin?” diye sormak yerine psikolojik baskılarla çocuğu kendi hedeflerine doğru iteleyen bir aile – zaten bunu hep çocuğun iyiliği için yapıyordur- ve önünde kitaplarla aklı başka yerde kalbi başka bir yerde olan çocuklar. Bu tablo, eminim ki herkesin yaşadığı ya da yakınlarının başına gelen bir tablodur. Oysaki çocuklar geleceğin büyükleridir ve en azından yapmak istedikleri sporları ya da çalmak istedikleri müzik aletlerine kendileri karar vermelidirler. Kendi kalbinin sesini dile getiremeyen çocuklar zamanla agresif ve hırçın bireylere dönüşmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı çocuklara atfedip ” Milletin bağrında temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri – Türkiye Cumhuriyeti- ona bırakacağım ve gözüm arkamda olmayacak” demesi, geleceğin büyük bireylerine gözü kapalı güvenmesinin bir göstergesidir.
2) İmkansızlıktan imkan yarat
Mahatma Gandhi’nin döneminde Hindistan’da ırkçılık hat safhadaydı. Apartheid denilen ırkçı düşünce Hindistan’ın dört bir yanını sarmıştı ve gitmeye hiç niyeti yoktu. “Alt seviye” diye nitelendirdikleri insanları köle gibi çalıştırıyor ve duygularını hiçe sayıyorlardı. Bundan Gandhi’de nasibini aldı. Mahatma Gandhi gençliğinde başarılı bir avukattı fakat başarılı olması onun bu kast sistemine takılamayacağı anlamına gelmiyordu. Tren yolcuğu için almış olduğu v.i.p biletiyle yolculuk yaparken tren görevlisi onun burada yolculuk yapamayacağını söyledi ve onu yaka paça trenden attılar. Bu durum hiç kuşkusuz Gandhi’nin mücadeleci ruhunu ortaya çıkaracaktı. Gandhi, öfkesini bilgece kullandı. Hindistan’ın bağımsızlığını kazanmasının yolunun kendi ekonomik bağımsızlığı olmasından geçtiğini biliyordu. Bu nedenle İngilizlerin onlara maliyetinden yüksek bir fiyata sattığı İngiliz kumaşlarını reddetti. Kendi aşradakilerle beraber kendi pamuklarını kendi eğirdi ve bu hareket dalga dalga Hindistan’a yayıldı. Çıkrıkta eğirdikleri pamukları aynı zamanda bir terapi olarak kullanıyordu. Torunu ile beraber çıkrıkta ip eğirirken sohbet ediyorlardı ve Arun’un şiddete eğilimi sorununu çözüyorlardı. Böylece çıkrıkta ip eğirmek eğlenceli bir aktivite olarak kalmıştı. Böylece Arun Gandhi hem yeni bir şey öğrendi hem de öfke problemini çözmede bir araç olarak çıkrıkı kullandı.
Kumaş sorununu böyle halleden Gandhi’nin başka bir sorunu daha vardı o da kendi baharatlarını kullanamamak. İngilizler, tuzu onlara yüksek vergilerle satıyordu. Gandhi bu durumu pasif direniş şeklinde protesto etmek için 12 Mart 1930’da yürüyüşe başladı. “Kendi tuzunu kendin yap” sloganı ile yola çıkan Gandhi 400 kilometrelik yolun sonunda tuz kaynaklarına ulaştı fakat Gandhi ve yanında yürüyenleri polisler bekliyordu. Gözaltılar olsa bile artık o kaynağa ulaşılmıştı ve yüksek tuz vergisine baş kaldırılmıştı bile. Diğer günler de insanlar oraya gelip tuz almaya devam ettiler. Gandhi insanların gözünü açmıştı.
3) Sevgi değerli bir hazinedir
Mahatma Gandhi insanları kast sistemine göre ayırmadı. Hindu ve Müslümanların sevgisini kazandı. Sadece insanlığa değer verdi ve koşulsuz sevginin önemli bir hazine olduğunu herkese hatırlattı. Hindu ve Müslümanların karşı karşıya kalmasından dolayı ölüm orucuna başladı ve aralarındaki gerilime son verdirdi. “Tüm insanlık bir ailedir” diyen Gandhi, bunu hayatına çok güzel entegre etti ve kimseyi ayırmadı. Gandhi zengin bir yaşam sürebilirdi ama o aşrasında yoksulluk içinde yaşadı, gerçek zenginliği keşfetti, güler yüzü ve bitmeyen umuduyla insanlara örnek oldu. “Dünyayı korkuyla değil sevgi ile ileriye taşı” sözünün ona ait olduğunu duyunca bu nedenle şaşırmadım. Gandhi, eşini, torunlarını ve çocuklarını çok sevdi ve bütün insanlığı bir aile olarak gördü.
Peki sevgi bu kadar basitken neden her şeyin geliştiği bu yüzyılda sevgi gelişmedi?
“Sadece mutlu olmak isteseydik bu kolay olacaktı ama biz başkalarından daha mutlu olmak istiyoruz. Bu da oldukça zor çünkü onları daima olduklarından daha mutlu sanıyoruz.” sözünü söyleyen Montesque sanki bugünün instagramını görmüş gibidir. Başkaları hep daha mutludur, biz ne kadar çabalayalım onlar kadar olamayız diye düşünürüz. Evet, bazıları daha zengin olabilir, bazılarının ailesi onlarla daha ilgili olabilir veya daha iyi bir işe sahip olabilirler ama inanın bu hiçbir zaman büyük bir avantaj değildir. Kendi imkansızlığından inşa ettiğin bir hayat sana doğuştan verilen şanstan çok daha tatmin edicidir çünkü onun her zerresini sen inşa etmişsindir. Gandhi de başarısının her zerresini kendi inşa etti. Elbette ailesiyle ve ona inananlarla beraber.
4) Kayıtsızlık büyük bir suçtur
Elbette başına gelen bu zorluklardan dolayı, hepimizin yaptığı gibi Gandhi de, “Ben ne yapabilirim?” deyip köşesine çekilebilirdi. Ne de olsa bir mesleği vardı ve ailesi ile rahat bir şekilde yaşayabilirdi. Ama o çevresine kayıtsız kalmadı, mücadele etti. Aynı şekilde Arun Gandhi, çöp kenarına bırakılan, kaderlerine terk edilen bebekleri görmezde gelip gidebilirdi ama o bunun yerine çocukları yeni ailelerine kavuşturdu ve onları kimsesizlikten kurtardı. Şunu unutmayın, başkasının gelişmesi için yaptığınız yardım kendi gelişiminiz için de önemlidir. Bir insanın ruhunu iyileştirmiş olmanın vermiş olduğu huzura dokunan kişi artık başka bir insandır çünkü başkasının gözü ile de görebilmektedir. Gandhi de bunu yaptı ve gönül gözü açık bir insan oldu.
Gandhi, şiddete karşı şiddetle karşılık vermedi. “Bir yerdeki zulmü engelleyemiyorsanız onu herkese duyurun” demişti Hz. Ali. Gandhi de sesini duyuramayanların sesi oldu, büyük yürüyüşlerle Hindulara yapılan İngiliz zulmünü duyurdu. Gandhi’nin de engelleyemediği şeyler vardı. Hindularla Müslümanların kavgasını kalıcı olarak engelleyemedi. Bazen gücümüzün yetmeyeceğini bilerek bir işe gireriz ve aslında bir çok şeyi başarırız. Mesela bayramda Darülacezeye giderseniz oradaki yaşlıların sorunlarının tamamına çözüm bulamazsınız ama harika bir gün geçirmelerini sağlayabilirsiniz. Ne yazık ki çoğu insan kayıtsız kalarak ya haksızlıklar karşısında dilsiz şeytan oluyor ya da aciz.
5) Öfke bir yüktür ondan kurtul
Hepimiz bir haksızlığa uğramışızdır. O çok çalıştığınız sınavdan beklediğiniz notu alamamışken başkası kopya çekerek o nottan fazlasını almıştır. Aileniz sizi yanlış anlamıştır, o çok değer verdiğiniz insan sizi yüz üstü bırakıp gitmiştir. Dedem gençken, çiftçilik yaptığı için, sırtında taşıdığı ağır yüklerden şikayet ederken ondan daha ağır olan öfkeyi yıllarca içinde taşımasını hayretle karşıladığını çok sonradan itiraf etti. Eşi, büyük annem, çok gençken vefat etmişti ve onunla yaşayacak güzel günleri yaşayamadan vefat ettiği için hayata öfkeliydi.
Kardeşinin basit bir yanlış anlaşılma yüzünden onunla konuşmamasına öfkeliydi, çocuklarına yeterince vakit ayıramadığı için öfkeliydi. Bu öfkesini yıllar önce anlattığında ona kardeşine gitmesi gerektiğini söyledim, elbette kolay olmadı, bayram bahanesi ile güç bela beraber gittik. Konuşmaları da kolay olmadı, önceden dedemle konuştuğumuz gibi, gider gitmez bayramlaşmak için benim gitmek için ısrar ettiğimi ve yolu bilmediğim için dedemin de benimle geldiğini söyledim. O zamanlar küçük olduğum için bu bana tiyatro sahnesinden bir kesit gibi gelmişti, ben görevimi tamamlamıştım, şimdi de sıra onlardaydı. Gerçekten de olay gülünecek kadar saçma bir şeydi, sevgi ve özlem her şeyin üstesinden gelmişti. Çocuk olduğum için bu oyunu da başarmanın vermiş olduğu mutlulukla günü geçirdim fakat kalbi ısıtan bir hikayeye ortak olmanın vermiş olduğu huzuru şimdi yaşıyorum.
Gandhi’de hiç kin tutmadı. Kendisine yapılan suikastları görmezden geldi hatta suikastçılardan şikayetçi olmadı. Elbette siz başınıza bir şey geldiğinde şikayet edin ama ufak tefek şeyleri bile hoş görseniz hayatınızda büyük değişikliklerin geleceğine şahit olabilirsiniz. Ne yazık ki herkes sevgi ile büyümüyor. 21. yüzyıl tam bir rekabet çağı ve sevgisizlik çağı. Siz asla birini dış görünüşü ile yargılamazken siz başkası tarafından yargılanabilirsiniz. Aşağılanabilinir, hakarete ve hatta iş yerinde mobinge maruz kalabilirsiniz. Bu hakaretleri ve iğnelemeleri, aşırıya kaçmadığı takdirde, göz ardı edin. Unutmayın 36 beden olmak zorunda değilsiniz, nereden uydurulduğu meçhul olan güzellik anlayışının getirmiş olduğu fiziksel özelliklerin hiçbirine uymak zorunda değilsiniz. Bu sizi kötü bir insan yapmaz. Fiziksel, ekonomik vb. nedenlerden dolayı, yüce gönüllü insanlar, sizi asla aşağılamaz çünkü o insanlar hayatın bundan ibaret olmadığını gayet iyi bilirler. Onlarla muhatap olmak yerine onların içinde bulunduğu durumun sevgisizliğine acıyın, tıpkı benim yaptığım gibi.
Gandhi ile karşılaşanlar onun 1.80 boylarında ” heybetli” bir insan olduğunu düşündüklerini söylerlerdi. Kendisinin boyu kısa olmasına rağmen heybetini fiziği ile değil davranışları ile sağladı.
Yaşadığı dönemde çok sevilen, günümüzde de ismi geçtiğinde rahmetle “Sakıp Ağa” diye anılan Sakıp Sabancı da ekonomik açıdan üstün bir insandı ama hiçbir zaman insanları parası olmaması gibi basit nedenlerden ötürü aşağılamadı çünkü hayatın bundan ibaret olmadığını biliyordu. Onu televizyondan tanıyan insanlar bile, kırk yıllık ahbaplarıymış gibi, onun ne kadar iyi bir insan olduğundan bahseder. Bence en büyük miras budur.
6) Cesur ol
Mahatma Gandhi, insanlara ilk hitap ettiği zamanlarda, öz güveni olmayan ve çekingen davranışlara sahip bir insandı. Eğer çekingenliğine devam etseydi Hindistan’ın kaderini değiştiren adımları atamayacaktı fakat o kendisini cesaretlendirdi, ailesinden destek aldı ve kendinden emin oldu. Bu söylendiği kadar kolay olmuş mudur bu detayı tartışmalıdır çünkü Hindusunuz ve başınızda kimsenin yenemeyeceği düşünülen İngilizler var. Gandhi, İnönü Muharebesi’ndeki gibi kendi makus talihini yendi aslında. Bunun için diğer konuşma yapan insanları dinledi, şiddetle değil düşünceleri ile kendini ciddiye aldırdı. Ciddiye alınmanın takım elbise ve güçten ibaret olmadığını bize ve bütün dünyaya kanıtladı. Gandhi de kusursuz değildi ve bunu söylemekten asla çekinmedi. Gençken ailesi ile sorunlar yaşadı, kast sisteminin mağduriyetini de, ekonomik gücü yerinde olmasına rağmen, yaşadı ama bunlar onu hiç yıldırmadı.
Kitabı okurken, Gandhi’nin anılarına şahit olurken, Gandhi’nin yaşamından kendime nasıl ders çıkarabileceğimi anladım. Aslında Gandhi’nin yolundan giden Gandhizm akımı size kendi yolunuzdan gitmenizi tavsiye eder. Gandhi gibi davranmak zorunda değilsiniz ama sevgi dolu olabilmenin yolu her zaman açık. Kitabın sonunda Gandhi’nin fanatik bir Hindu tarafından katledildiğini okuyunca gözlerime inanamadım. Meğer ırk ayrımı yapmayan ve Müslümanları da düşman olarak görmeyip onları koruyan Gandhi’nin bu davranışı kendisini koyu Hindu olarak tanımlayan katilin zoruna gitmiş. Elbette bu kitabın sonunu herkes gibi biliyordum ama kitabı okuduktan sonra, size sonsuzluğa doğru gidiyormuş gibi gelen bu kitabın bittiğini görmek, sizde şok etkisi yaratabiliyor…
“ Sevginin bu büyük yasasına uymanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Ama zaten bütün büyük ve iyi şeylere ulaşmak zor değil midir? Nefret edileni sevmek hepsinden zordur. Ama bu en zor şeyin gerçekleşmesi, bunu yapmayı gerçekten istememiz durumunda kolaylaşıyor”
Mahatma Gandhi
Zor olana ulaşabilmeniz dileği ile…
(*) Görsel Kaynağı: https://leaderonomics.com/leadership/leadership-changes-world
Yazan: Elif Özcan
İlk yorum yapan siz olun