Bacchus
Bir söylenceye göre Zeus, insan kılığına girerek Semele’yi baştan çıkarır ve sık sık onu ziyaret etmek için yeryüzünü ziyaret eder. Bu ziyaretler Zeus’un karısı Hera’nın dikkatini çeker ve onu takip etmeye başlar. Zeus’un Semele ile görüştüğünü fark eden Hera onlara bir ders vermek ister ve yaşlı bir kadın kılığına girerek Semele ile dost olur. Semele’ye, görüştüğü erkeğin genç kızı kandırdığını, o gerçekten Zeus ise tüm ihtişamı ile genç kıza gözükmesi gerektiğini söyler. Semele bir sonraki görüşmelerinde Zeus’a bir isteği olduğunu söyler ve Zeus’ta ne olursa olsun yapacağı konusunda ant içer. Semele Zeus’u tüm ihtişamıyla görmek istediğini söyler. Zeus,bir faninin buna dayanamayacağını bildiğinden Semele’yi vazgeçmesi için ikna etmeye çalışır fakat başaramaz ve sözünden de geri dönemez. Olimpos’tan en sönük şimşeği ve yıldırımı alan Zeus Semele’ye görünür. İhtişamını ne kadar azaltmaya çalışsa da Zeus’u bu şekilde gören Semele daha o anda alev almaya başlar, bu alevlerden tek kurtulabilen çiftin bebeği Bacchus (Dionysus) olur.
Mitolojide şarap ve eğlence tanrısı olarak da bilinen Bacchus hepimizin çocukluk zamanından bildiği bir hikayenin de kahramanlarındandır: Bir gün Bacchus’un çok yakın dostu ve onun şarap yapımından ustası olan Silenus, halk tarafından esir alınmış ve Frigya kralı Midas’a götürülmüştü. Midas, onun Bacchus’un dostu olduğunu bildiğinden onu 10 gün boyunca evinde çok güzel bir şekilde ağırladı. Sonrada bir rehber eşliğinde onu Bacchus’a geri yolladı. Bu duruma minnettar olan Bachhus, Midas’a kendisinden ne isterse dileyebileceğini söyledi. Bunun üzerine açgözlü Midas dokunduğu her nesnenin altına dönüşmesini diledi. Başlarda bu yeteneği çok hoşuna giden Midas, dokunduğu yiyeceklerin de altına dönüştüğünü bu yüzden de açlıktan öleceğini farketti ve pişman oldu. Bacchus’tan yeteneğini geri almasını istedi. Bacchus ona Pactalus ırmağında yıkanması gerektiğini söyledi. Irmakta yıkanmasıyla yeteneği de suya karışıp gitti. Yeteneğinden arınan Midas daha fakir ama daha mutluydu.*
Caravaggio
Michelangelo Merisi da Caravaggio 1571’de Milan’da dünyaya geldi. Caravaggio ismini doğduğu kasabadan aldı. Daha 6 yaşında iken babasını (veba salgınından), 13 yaşında iken de annesini kaybetmesi yaşayacağı ızdırap ve karmaşa dolu hayatın ilk sinyalleriydi. 21 yaşında Roma’ya taşındı ve orada popülaritesi giderek arttı.
Caravaggionun hiçbir zaman ne bir atölyesi ne de çırağı oldu. Kardinal Francesco del Monte’nin ona sarayda kalabilceği ve orda resim yapıp rahatça yaşayabileceği yönündeki teklifini reddetti ve Roma’nın karanlık, kirli sokaklarını tercih etti. Sevdiği mekanların başında kumarhaneler, meyhaneler gelmekteydi. Resimlerinde ise figür olarak soylu insanları değil sıradan insanları, sokak çocuklarını, hayat kadınlarını ve hatta cesetleri bile kullanmıştı.
Bir taraftan Malta Şövalyesi ünvanını almış asil bir ressam iken bir yandan da adam yaralamaktan hatta öldürmekten hapse düşmüş, kendisi de birçok kez yaralanmış bir kanun kaçağıydı. Yani resimlerinde ustalıkla kullandığı ışık ve gölgeler aslında onun hayatının yansımalarıydı. Onun ölümü de tıpkı yaşamı gibi sansasyoneldi. Sıtmadan veya kullandığı boyalara bağlı olarak maruz kaldığı kurşun zehirlenmesinden öldüğü düşünülürken 2018 yılında Lancet dergisinde** yayınlanan bir çalışma, onun ölümünün aldığı bıçak yarası nedeniyle bulaşan bir bakterinin (Staphylococcus Aureus) yaptığı sepsise (bakterinin tüm vücuda yayılım göstererek yaptığı yaygın enfeksiyon tablosu) bağlı olduğunu belirledi. Adam öldürmek suçundan arandığı Roma’ya tekrar dönmek ve Papa’ya sanatıyla kendini affettirmek istiyordu ama bunu başaramadı. Henüz 38 yaşında iken hayata gözlerini yumdu.
Resim Üzerine
Resimde genç Bacchus’u görmekteyiz. Sanıyorum resimde gördüğünüz ile hayal ettiğiniz Bacchus birbirinden oldukça farklı. Yorgun gözlerle bize bakan Bacchus’un hem cildindeki hem de gözlerindeki (sklera denilen kısımlarındaki) sarılık aslında onun bir karaciğer hastalığından muzdarip olduğunu bizlere gösteriyor. Akut hepatit denilen karaciğer yetmezliğinin sebebi hayvanlardan bulaşan bir bakteri (brucella,coxiella***) olabileceği gibi yoğun alkol kullanımı da olabilir. Ressamın mitolojik şarap tanrısını alkol nedeniyle hasta olarak çizmesi ise tam bir ironi. Bu resim aynı zamanda bir otoportre. Resmin yapıldığı dönemde (1594) ressamın bir hastalık sürecinden geçtiğini de biliyoruz. Caravaggio yine güzel ve uyumlu olanın değil, gerçek ve doğrunun peşinden gitmiş. Bacchus’un elindeki üzüm tanelerinin bazılarının ise çürümüş olduğunu görüyoruz, burada da hayatın gelip geçiciliğine bir vurgu yapılmış.
Caravaggio insanı ululaştıran, yücelten ve göklere çıkartan Rönesans anlayışına tamamen meydan okumuş, mitolojik bir tanrıyı gökten yere indirmiş, kendi suretinde hem de hasta olarak çizmiştir. Sanatçı bu resimden 2 sene sonra (1596) yine Bacchus’u, bu kez elinde bir şarap kadehi ile izleyiciye şehvetli bir bakış atarken son derece sağlıklı bir şekilde çizmiştir. Buradan da onun bu süreçte hastalığından kurtulduğunu anlıyoruz.
Henri Focillon’un tanımıyla sanat eseri, hem maddesel hem ruhsal, hem bireysel hem evrensel, hem zamanına ait hem de zamansız olmalıdır. Tüm dünya insanları olarak bir virüs nedeniyle “hasta” olduğumuz bu dönemde Caravaggio’nun bu eseri, hem bedensel hem ruhsal hastalıklarımızı sanatçının kendinde tanımlarken aslında hepimize ayna tutuyor olması ve yapıldığı zamanı yansıtırken şu ana da hitap edebilmesi açısından bence çok çarpıcı. Caravaggio, sahil kenarında, enfeksiyöz bir hastalık yüzünden, acılar içinde, yapayanlız ölürken; bugün en sevdiklerine son bir kez olsun sarılamadan hayatını kaybeden insanlarla aynı kaderi paylaşıyordu. Bizler insanlık olarak bu hastalığı elbette atlatacağız fakat bu esnada hastalıktan da ders çıkarıp, hayatta neyin önemli olduğunun farkına varmayı ve Midas gibi aydın ve bilge bir sona kavuşmayı tüm insanlar için diliyorum.
Bugün, tüm dünyadaki sağlık çalışanları gibi, insanlık uğruna en ön cephede savaşan bir yoğun bakım hekimi olarak, yazıma son noktayı gerçek bir kahramanın sözleriyle koymak istiyorum:
“Bu hayatı bir kez yaşayacaksınız. Öyle büyük hayaller kurun ki gerçekleştirmek için tüm gücünüzü verin. Öyle aşık olun ki tüm dünyayı karşınıza alabilin. Öyle arkadaşlıklar edinin ki gerçek ve samimi olsun.” Prof.Dr.Cemil Taşcıoğlu
Yazan: Furkan Tontu
*Mitolojik öyküler yazılırken Klasik Yunan ve Roma Mitolojisi Thomas Bulfinch ,İnkilap Yayınevi ;Mitoloji 101 Kathleen Sears, Say Yayınevi ;Antik Yunan ve Roma Hikayeleri Emilie Kip Baker, Kanon Kitap kaynaklarından yararlanılmıştır.
**Lancet’teki yazının full texti için tıklayınız
***Kaynak için tıklayınız
Yazıdaki resimler vikipedia’dan alınmıştır.
Harika yazmışsın Furkan, kalemine sağlık ????
Sevgili Furkan eline yúreğine sağlık umarım bütün insanlık õnceliklerinin sorgulamasıní yapıp olumlu çıkarımlar da bulunur.
Tek kelime ile enfes! Tebrik ediyorum.
Bayıldım????