Covid-19 hayatımıza gireli handiyse 1 yıl oluyor. Çin’in Wuhan kentinin artık adeta bu virüs ile özdeşleştiğini, ilk başta belki de çoğumuzun Çin’deki bu virüsün dünyaya yayılıp bir pandemi formuna dönüşeceğini tahmin edemediğini belirtmek malumu ilam etmek. Bununla beraber birçok sektör doğadaki uyum yeteneğini andırırcasına “Uyum gösteren hayatta kalır,” mantığı ile faaliyetlerine devam etmeye çalışıyor. Ancak kâr hırsına kapılıp gitmiş global markalar, buradan da kendilerine bir kazanç çıkarmakta gecikmedi, gecikmiyor, gecikmeyecek. Tüm bu dünya telâşesi bir yana, pek çok ülkede görebileceğimiz yaratıcı işler, ilgi çekici atılımlar da distopya ile ütopya arasındaki bayrak yarışında yerini alıyor. Pandemi nedeniyle seti güvenilir hale getirmek için filmin başrolünü bir yapay zekalı robota verenler mi dersiniz, 14. yüzyılda veba nedeniyle yalnızca bir elin sığabildiği “şarap pencerelerinin” İtalya’da yeniden başladığını mı? Avustralya’da 30,000 vatandaşın katıldığı bir çığlık atma etkinliği mi dersiniz, Tokyo’daki bir kafeteryada müşterilerin hislerini ve siparişlerini yazılı yolla çalışanlara iletmesi mi? “Global düşün, yerel hareket et.” misali, kendi girdaplarımızda cebelleşmeyi sürdürürken büyük fotoğrafta ne gibi gelişmeler oluyor biraz da onlara bakmak için ekranı kaydırabilirsiniz! Tarihi geçmişlerin yanı sıra hala güncel olarak varlığını sürdüren, bu dönemde ulaşabileceğiniz online & ücretsiz etkinlikleri derlediğim içeriğe de buradan ulaşabilirsiniz.
Tokyo’daki Kimsenin Konuşmadığı, Yazarak İletişim Kurulan Bir Kafe
Japonya’nın Tokyo şehrindeki “Decameron” adlı bir kafeterya & bar, adını bir 14. yüzyıl yazarı olan İtalyan Giovanni Boccaccio’nun aynı adlı kitabından alıyor. Bir kitap kafe & bar olarak faaliyetlerini sürdüren Decameron’da ilgi çeken durum ise müşterilerden çalışanlara mekandaki kimsenin konuşmaması. Barmenle ya da diğer müşteriler ile sözlü sohbet etmek yerine, hislerinizden siparişlerinize kadar tüm ifade etmek istediklerinizi yazılı yolla gerçekleştiriyorsunuz. Covid-19 nedeniyle böyle bir atılım gerçekleştiren mekan, bununla beraber gelen tüm müşterilerini “iletişim yollarını yeniden düşünmeye” davet ediyor ve soruyor: Bizim günlük hayattaki sohbetlerimiz gerçekten bir iletişim biçimi mi?
İtalya’da “Şarap Pencereleri” 14. Yüzyıldan Bu Yana İlk Kez Tekrar Başladı
Dünyanın salgınlarla olan imtihanının ne ilkinde ne sonuncusundayız. 14. yüzyılda da “Kara Ölüm” ya da “Kara Veba” olarak bilinen veba salgını milyonlarca insanın ölümüne yol açmıştı. O dönem İtalya’daki şarap satıcıları da işlerine devam edebilmek için yaratıcı bir çözüm bulmuşlardı. Müşteri ile işletmecinin birbirilerinin yüzünü görmediği, hatta müşterinin şarap almak için mekana bile girmesini önleyen “şarap pencereleri” İtalya’daki şarap satıcılarının 14. yüzyılda yaşadığı veba salgınına karşı aldığı etkili bir önlemdi. Bugün, yüzyıllar sonra yine İtalya’da bu uygulama tekrar başlatıldı.
Avustralya’da Öfkeli İnsanlar Verandalarında Bağırarak Rahatladılar
Kasım ayının başında, 9 Haziran’dan bu yana ülke genelinde ilk kez sıfır Covid-19 vakası ilan eden Avustralya önlemlerini çok sıkı tutmuştu. Ülkenin karantina ile ilgili en sıkı kurallarına sahip olan şehirlerinden Melbourne’de de vatandaşlar bu sıkışmışlık ve öfkeyi boşaltmak için Facebook üzerinden irtibata geçerek sıra dışı bir etkinlik düzenlediler. Ağustos ayında gerçekleşen bu etkinlik ile şehirdeki yaklaşık 30,000 vatandaş verandalarına çıkıp çığlık atma & bağırma “etkinliği” gerçekleştirdi. Amacı yalnızca insanların kendilerini iyi hissedene kadar bağırmaları olan bu etkinlik ile ilgili Avustralyalı rock şarkıcısı Jimmy Barnes de iyi bir şekilde çığlık atmak için gereken ısınma tekniklerini anlattığı bir video paylaşmıştı.
Maskeli David Kadıköy Sokaklarında…
Bir kent kolektifi olarak, gönüllülük esasıyla faaliyet gösteren Onaranlar Kulübü, Türkiye genelinde sokakları renklendirmeye, gündelik hayatın devamı için birçok kişiye dokunmaya devam ediyor. Onarılmayı bekleyen bir yağmur borusuna 3 boyutlu yazıcı ile çözüm üretenlerden sokak kütüphanesi yapımına kadar Onaranlar Kulübü’ndeki gönüllüler pek çok yaratıcı işe imza atıyor. Covid-19 ile beraber de Kadıköy’ün Yeldeğirmeni Sokağı’ndaki bir duvarda görebileceğiniz “Maskeli David” 3D baskı tekniği ile yapıldı. Aynı teknikle Kadıköy’ün Bahariye bölgesindeki bir duvardaki maskeli Superman da vatandaşları karşılıyor.
Birleşik Krallık’taki Grassroots Müzik Mekanları İçin Yardım Kampanyaları
Birleşik Krallık’taki Grassroots müzik mekanlarını iyileştirmek ve korumak için kurulan Music Venue Trust, risk altında olan mekanları renklendiren bir çevrim içi harita sundu. 31 Mart 2021’e kadar hangi mekânların desteğe ihtiyaç duyduğunu gösteren bu çevrim içi haritadaki kırmızı renkli mekânlar kalıcı olarak kapanma riski barındırıyor. Toplumsal fonlama sayesinde müzikseverler destek olmak istedikleri mekânı seçip bağış yapabiliyor. Şimdiye kadar 3 milyon sterlin bağış toplandı.
Başrolünde Bir Yapay Zekanın Olduğu Bir Filmi İzler miydiniz?
Çekimleri için kolları sıvanan bir bilimkurgu filminin yapımcıları, film setini Covid-19’a karşı biraz daha güvenli hâle getirmek için filmin başrolünü “Erica” adlı bir robota verdi. 70 milyon dolar bütçenin ayrıldığı bu filmin adı “b” ve yapay zekalı bir robot üzerine kurulmuş ilk yapım (ilk film bile değil) olan “b” insan DNA’sını mükemmelleştirmek adına yarattığı programın tehlikelerini keşfeden ve yarattığı yapay zekayı (Erica) kaçması için teşvik eden bir bilimcinin hikâyesini anlatıyor. Frankenstein kokan hareketler…
Gölün İçinde Konser Verilir mi? Neden Olmasın?
Le piano du lac müzik grubu, Fransa ve İspanya’da tamamı göl, gölet, nehir gibi suların üzerinde verilen bir dizi konser veriyor. Bu yıl Covid-19’un İspanya’daki etkinliğe engel olacağı ihtimali adından söz ettirmiş olsa da konserler açık havada olduğundan etkinliklerin çoğu yapılabildi. 2020 Le piano du lac konserlerinde klasik resitalden şiirsel bestelere; piyano, çello, kemandan trompet, banjo gibi enstrümanlara kadar vokallere birçok müzik aleti eşlik etti. Hepsinin ortak noktasında ise suda süzülen bir piyano var.
İlk yorum yapan siz olun