İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Her Şeyi Yanlış Anlayan Selen Eskişehir’de

Konuk Çocuk Yazar: Tuğçe Örtmen

Selen Muğla’da yaşayan 4 yaşında meraklı ve afacan bir çocuktur. Selen henüz okula başlamamıştır. O yüzden her şeyi yanlış anlıyordur. Bir Pazar sabahı annesi ve babası onu yanlarına çağırdı.

Annesi:

-Selen dün akşam teyzen aradı. Yaşadıkları şehre yani Eskişehir’ e davet ettiler, dedi.

Selen’in teyzesinin 7 yaşında bir kızı vardı. Selen’in teyzesinin adı Gül idi. Eniştesinin ismi Kemal idi. Ve kuzeninin adı da Zehra’ydı. Selen teyzesini, eniştesini ve kuzenini çok seviyordu. Ama daha önce hiç
Eskişehir’e gitmemişti. İçinden “Ben oraya gitmem. Orada küften, pislikten, çamurdan, tozdan, yıkık dökükten başka bir şey yoktur diye düşündü. Ama anne babasını da üzmek istemiyordu. Neyse daha 2 günü vardı.

ESKİŞEHİR’E GİTME HAZIRLIĞI

Sonunda beklenen gün geldi. Hepsi valizlerini çoktan hazırlamışlardı. Selen de oyuncak tavşanı Pamuğu almıştı. Anne ve babası Eskişehir’e daha önceden gitmişlerdi. Ama Selen ilk kez gidecekti.
Eskişehir’i görmek Selen’i hiç heyecanlandırmıyordu. Fakat kuzenini, teyzesini ve eniştesini görecek olmak onu heyecanlandırıyordu.

Selen babasına sordu;

-Babacığım, Eskişehir’ e kaç saatte gideriz?

Babası:

-6 saat 30 dakikada gidebiliriz, dedi.

Selen, 6 saat 30 dakikayı duyunca şaşırdı. Bu kadar uzak olabilir miydi? Selen uyuyacaktı.

ESKİŞEHİR’E GİDER İKEN…

Evet, nihayet teyzelerinin şehrine varmışlardı. Selen çok şaşırdı. Çünkü Eskişehir hiç de eski
değildi. Daha doğrusu çok güzeldi.

Annesine sordu:

-Anne, ben burayı yıkık dökük sanmıştım. Fakat burası çok güzel bir yer, dedi.

Annesi güldü:

-Yavrucuğum, şehrin eski adı, şimdiki haline pek benzemeyen Doylaioy’dur. 1080 yılında Türk egemenliğine giren kent, daha sonra 1175 yılında Bizans İmparatorluğu tarafından geri alınmıştır. Türk hükümdarı Kılıçarslan, şehri Bizanslılardan tekrar aldığında ona “bizim eski şehrimiz” anlamına gelen Eskişehir adını vermiştir. Yani şehir sandığın gibi değil, dedi.

Selen’ler neredeyse gelmişlerdi. Selen’in teyzesinin evi bahçeliydi. O yüzden onlar köpek besliyordu. Köpeğinin adı Melek’ti.

MASALIN ŞATOSU

Teyzesi, eniştesi ve kuzeni onları kapıda karşıladılar. Ve tabii köpekleri Melek’ te. Teyzelerinde 2 gün kalacaklardı. Annesi ve babası teyzeleriyle salona geçtiler. Selen ise Zehra’nın odasına geçti. Zehra’yla birlikte oyun oynadılar. Ertesi gün hep beraber kahvaltı yaptılar.

Teyzesi:

-Size Eskişehir gezisi düzenledik. Biraz sonra Eskişehir’in tarihi yerlerini gezeceğiz, dedi. Selen çok heyecanlandı. Hemen kahvaltısını yaptı. Arabadayken teyzesi nereye gideceklerini söyledi:

-İlk durağımız Masal Şatosu, dedi. Selen ‘‘Masal şatosunda masal karakterleri yaşıyordur.” diye düşündü. Şatoya geldikleri zaman kocaman bir şato gördüler. Selen bir an önce şatoyu gezmek istiyordu. Ama önce şatonun bahçesine gideceklerdi. Bahçeyi gezmeye başladılar. Bahçenin etrafından şirin bir tren geçiyordu.

-Çuf çuf çuf!

Selen heyecanlıydı. Tren yavaş yavaş şatoyu gezmeye başladı. Selen treni çok sevmişti. Ve sonunda Şatoya girdiler. Ama o da ne? Şatonun içi cansız masal karakterleriyle dolu. Selen annesine sordu:

-Anne burada cansız karakterler var. Ama ben canlı karakter görmek istiyorum, dedi.

Annesi:

-Evet, doğru. Bunlar masal karakteri olduğu için hepsi cansız. Tekrar gezmeye devam ettiler. Selen
ve Zehra gördükleri karakterlerin adını söylüyorlardı. Ne kadar da çok karakter vardı. Bazılarının adlarını bilmiyorlardı. Şatonun bazı yerlerine girilmiyordu. Selen nedenini sorunca babası:

-Bazı yerlerinde bakım yapılıyor. O yüzden o yerlere girmiyoruz. dedi. Selenler şatodan ayrıldılar. Acaba nereye gidiyorlardı?

BALMUMU HEYKELLERİ

Teyzeleri nereye gideceklerini söyledi:

-Şimdi balmumu heykellerini göreceğiz. dedi. Selen düşündü ‘‘Baldan heykeller mi? Bu heykellerin tadı
bal gibi mi? O zaman yenilebilir heykellere gidiyoruz. Yaşasın!” diye düşündü. Oraya geldiler. Etraf kalabalık değildi. Bu güzel olmuştu, çünkü kalabalık olsaydı yer bulamazlardı. Ve içeri girdiler.

Burada insanlar vardı. Nasıl yaa?

Dışarıda araba yok, içerisi insan dolu. Çok mantıksız. Bu insanlar yürüyerek mi geldi? Yoksa burada mı yaşıyorlar? Bunlar selam bile vermiyor. Selen babasına sordu:

-Baba bu insanlar kim?

Babası:

-Bunlar heykel, dedi.

Selen:

-Ne zaman bal yiyeceğiz?

Babası:

-Ne balı?

Selen:

-Heykel balı. dedi.

Babası güldü:

-Bunlar heykellerde kullanılan balmumu. Bunlar yenmez. dedi.

Teyzesi:

-İstersen müzeden sonra çiğ börek yemeye gidebiliriz. dedi. Selen düşündü ‘‘Neden pişmemiş bir böreği yiyeyim ki, ama çok acıktım. O yüzden yemem lazım” diye düşündü. Müzede çok değişik heykeller vardı. Annesi, babası, eniştesi ve teyzesi bilemedikleri heykellerin adını söylüyorlardı.
Müzeden çıktılar. O çiğ böreği yiyeceklerdi.

ÇİĞNİN ADINA

Selen’ler çiğ börek restoranına gelmişlerdi. O pişmemiş böreği yemeleri için saniyeler kalmıştı. Siparişlerini verip oturdular. Ve börek gelmişti. Ama börek çiğ değildi. Gayet pişmişti.

Selen sordu:

-Bu börek pişmiş. Ama neden çiğ dendiğini anlamadım.

Eniştesi:

-Çiğ börek ya da çibörek; kıyma, soğan ve baharat karışımının açılmış yufkaya konulup yağda
kızartılmasıyla yapılan geleneksel bir Kırım Tatar yemeğidir. Çibörek Kırım Tatarların arasında adı birleşik olarak: Şırbörek, Şubörek, Çiberek, Çuberek, Çiborek şeklinde adlandırılır. Türkçede yanlış bir anlam kazanarak çiğ börek olmuştur.

Selen:

-O zaman böreğimi rahatlıkla yiyebilirim, dedi.

Herkes çok güldü.

ODUNUN PAZARI

Selen çiğ böreği çok sevmişti. 5 dilim börek yemiş, karnı çok şişmişti. Bazen karnını tutup ‘‘Ah ah ah!
Karnım çok ağrıyor!

Annesi ve babası:

-O kadar yersen olacağı buydu. Bizden fazla yedin diyorlardı. Teyzesi gidecekleri yeri söyledi:

-Şimdi Odunpazarı evlerine gideceğiz, dedi. Selen düşündü ‘‘Oradaki evler hem odun hem de pazar mı?” dedi içinden. Evlere gelmişlerdi.

Teyzeleri:

-İşte! UNESCO’nun dünya mirası: Odunpazarı Evleri, dedi.

Selen sordu:

-Teyze nerede odunlar, nerede pazarlar? dedi.

Teyzesi:

-Odun Pazarı Evleri, Eskişehir’in ilk yerleşim yerini oluşturan Odunpazarı semtindeki Osmanlı döneminden kalma tarihi evlerdir. Safranbolu, Beypazarı, Göynük gibi mimari özellikleri ve
motifleri taşır, dedi.

Selen:

-UNESCO ne?

Zehra:

-Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü ya da İngilizce kısaltmasıyla UNESCO, Birleşmiş
Milletler’ in özel bir kurumu olarak 1946 yılında kurulmuştur. Bu kurumun yasası 1945 yılı Kasım
ayında Londra’da 44 ülkenin temsilcilerini katıldığı bir toplantıda kabul edilmiştir, dedi.

Selen:

-Anladım. dedi. Tekrar gezmeye devam ettiler. Odunpazarı ne kadarda güzelmiş. Gez gez bitmiyor!

GONDOLA BİNİYORUZ

Odunpazarı’ndan çıktılar. Şimdi Porsuk çayına gondol gezisine gidiyorlar. Selen çok heyecanlı.

Selen sordu:

-Neden buranın adı Porsuk Çayı?

Eniştesi:

-Uzun yıllar evsel ve endüstriyel atıkların döküldüğü Porsuk Çayı, Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen döneminde temizlenmeye ve uzunca yıllar süren çalışmalar sonucu 2000’li yıllarda temiz bir hale getirilerek şehre kazandırılmıştır, dedi. Hep beraber gondola binip dolaştılar. Gondol Selen’in çok hoşuna gitmişti.

AKVARYUM

Selenler, akvaryuma gidiyorlar. Selen balıkları görmek için sabırsızlanıyor. Ve geldiler.

Vay canına! Ne kadarda çok balık var. Selen yukarıdaki akvaryum camına yapıştı. Selen’in Eskişehir’de en çok beğendiği yerler; Masal Şatosu, Akvaryum, Gondol ve Odunpazarı’dır.

Bu akvaryum baya uzundu. Çok balık var. Ve çok güzel akvaryumları.

Zehra:

-Aaa! Köpek balığı.

Gerçekten köpek balığı vardı. Selen ve ailesi hiç bu kadar yakından köpek balığı görmemişti. Balık tüneline girdiler. Şimdi balıklar üstlerinden geçiyordu.

Selen sordu:

-Anne, baba eve gidince akvaryum balığı alabilir miyiz? dedi.

Anne ve babası:

-Olur, dediler.

Akvaryum gezileri bitti. Herkes çok yorulmuştu. Teyzelerinin evine geldiler. Ertesi günü Muğla’ya
döneceklerdi. Hemen uyudular.

DÖNÜŞ

Ertesi gün saat 08.00’de uyandılar. Kahvaltılarını yapıp çıkacaklardı. Valizlerini topladılar. Ve bahçeye çıktılar. Selen ve ailesi teyzeleriyle veda ettiler. Selen burayı çok sevmişti. Gitmek istemiyordu. Ama gitmek zorundaydılar. Selen Eskişehir’e bir daha geleceğine söz verdi. Selen’ler arabaya bindiler.

Birden Selen:

-Olamaz! Pamuk yok! dedi. Herkes Pamuğu aramaya başladı. Ama Pamuk hiçbir yerde yoktu. Selen ağlıyordu. Pamuk onun için çok kıymetliydi. Birden Melek ağzında bir şeyle geldi. Dikkatli bakınca bunun Pamuk olduğunu anlamışlardı.

Zehra:

-O da sizin gitmenizi istemiyor, dedi. Herkes güldü.

-Son-

Tuğçe Örtmen hakkında;

8 Yaşında. Bursa’da yaşıyor.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir