İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Iskandar Widjaja: Sahnede dinleyicilerimin enerjileri ile besleniyorum.

1986 yılında Berlin’de doğan Iskandar Widjaja, sahip olduğu Çin Endonezya’sı, Hollanda ve Arap kökleri ile etnik kültürleri harika harmanlayan bir keman sanatçısı olarak adlandırılıyor. Müzikal olarak üstün zekâlılar için üniversite öncesi bölüm olan Julius Stern Institute Berlin’de okuyan Widjaja, 2010 yılında tamamladığı Berlin’deki Sanat Üniversitesi’nde Prof. Uwe-Martin Haiberg ve Prof. Ilan Gronich ile keman eğitimi aldı. Dora Schwarzberg, Christian Tetzlaff, Shlomo Mintz, Midori, Ana Chumachenko, Cihat Aşkın ve ve geçtiğimiz aylarda hayata gözlerini yuman eşsiz keman virtuözü Ida Haendel ile çalıştı. Deutsche Symphonie-Orchester- ve Konzerthaus Orkestrası Berlin, Münih, Varşova ve Şangay Filarmoni gibi Uluslararası alanda en ünlü topluluklarla solist olarak sahne aldı. Sydney Senfoni, Orchester de la Suisse Romande, Viyana Radyo Senfoni Orkestrası ve Hong Kong Sinfonietta ile performanslar sergiledi. 11 yaşında olağanüstü bir öğrenci olarak Berlin “Hanns Eisler” konservatuarına giren, gençken bile birçok uluslararası ödül alan ve okurken Zubin Mehta, Christoph Eschenbach, Rolando Villazón, Cameron Carpenter, David Foster, Anggun, Itamar Golan ve Fazil Say gibi klasik müziklerin büyük isimleriyle konserler ve çalışmalarında bulunan sanatçı, ayrıca sık sık Miss World veya Miss Earth, Davis Cup, Milan’daki EXPO, Paris’teki Moda Haftası ve Viyana’daki Konzerthaus’ta keman ve orkestra ile Yıldız Savaşlarının “Yıldızların karşısında” adlı dünya prömiyerini yaptı. Geleneksel repertuarın yanı sıra ZEN-Master ile işbirliği içinde konsept konser “Bach & ZEN”i ortaya çıkaran ve aynı zamanda besteci ve söz yazarı olarak çalışan Widjaja, Asya Pasifik bölgesindeki çocuklar için UNICEF ve WWF ile işbirliği içinde eğitim projelerine büyük önem veriyor. Endonezya’nın en büyük medya grubu KOMPAS Gramedia ve “besharp vakfı” tarafından desteklenen, yetim, sokak ve okul çocukları için müzik enstrümanları ve araç gereç finanse etmek için hayır etkinlikleri düzenliyor. Bach’dan çağdaş yaşayan bestecilere kadar çok geniş bir repertuara sahip olan geniş bir müzik yelpazesine dağılan 7 adet CD kaydına imza atmıştır. Bunlardan biri de 2019’un Mart ayında çıkan ve değerli besteci ve piyanistimiz Fazıl Say’ın bestelediği 3 eserinden oluşan “Haremde 1001 Gece” CD kaydıdır. Bu CD’de yer alan ve  kendisinin yorumladığı “Haremde 1001 Gece” adlı keman konçertosu, Luzern dSenfoni Orkestrası tarafından Patricia Kopatchinskaja için sipariş edilmiş ve 2007 yılında sanatçı tarafından prömiyeri yapılmış sıra dışı bir eserdir. Ülkemizde çok sevilen ve bizden biri olarak kabul edilen ünlü şef Howard Griffiths’in yönetimindeki ORF Viyana Radyo Senfoni Orkestrası ile birlikte kaydı gerçekleştirilen bu albümde Widjaja’nın seslendirdiği 4 bölümlük keman konçertosu, dünyanın en büyük müzik şirketlerinden biri olan Sony Classical etiketi ile yayımlandı. Bu CD, eserin bütününe dağılmış kulaklarımıza aşina olan Fazıl Say’ın müziğinin çok yönlü rengi, yetenekli virtüozün kemanından çıkan eşsiz ezgilerin bir araya gelmesiyle klasik müziğin mihenk taşlarından biri olarak arşivlerde yerini almıştır.

Dünya’nın önde gelen müzik otoritelerince; “İnanılmaz büyüleyici kişiliği ve sahne ışığıyla adeta dinleyicisini müziğinin içine hapsediyor, kesinlikle çağının en heyecan verici kemancılarından biri”, “Kendisi kemanında nadiren duyulabilecek renk ve tınılarını dinleyicilerine sunabilen ender yeteneklerden biri” ya da “Detaylara gösterdiği hassasiyet onu diğer genç kuşak kemancılar arasında gerçek bir romantik sanatçı konumuna taşıyor.” cümleleri ile tanımlanan, hem “Dünya çapında kemancı” (Stuttgarter Zeitung) hem de “Rockstar” (Jakarta Post) olarak etiketlenen dünyaca ünlü müzisyen Iskandar Widjaja ile sanat tadında bir röportaj gerçekleşirdik.  

Mine Alpan: Tam zamanlı bir müzisyen olarak hayatınızı sürdürdüğünüzü biliyoruz ve çalışmalarınızı ilgiyle izliyoruz ama sizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz? Iskandar Widjaja müziği hayatının temeline oturttuğu zamana kadar nasıl geldi?

Iskandar Widjaja: Almanya-Berlin de doğdum. Berlin Duvarı yıkılmadan kısa bir süre önce, ebeveynlerim Endonezya’dan Berlin’e okumak için gelmişler ve burada tanışmışlar. Annem genç bir piyanist babamda mimar öğrencisiymiş. Annem küçükken beni hep çocuk konserlerine götürürdü ve bu çok ilgimi çekerdi. Bir gün ondan bana keman almasını istedim ve Suzuki Methodu ile keman çalmaya başladım. 11 yaşında koleje başlamamla ciddi eğitim hayatım başlamış oldu. Çok çalıştım, çok fazla tutkularım vardı. Ama hiç dışarıdan bir baskı görmedim her şeyi içimden gelerek yaptım. Mezun olduktan sonra klasik kariyerim ilerlemeye ve gelişmeye başladı. Her zaman klasik müzik dışında başka müziklere de ilgi duydum. Hiç bir zaman klasik müzik ve diğer türler diye bir ayrımın içine girmedim. Hala gelişiyorum  ve her zaman farklı türlerde ki olasılıkları araştırmayı sürdürüyorum.

Çoğu müzisyen sahnedeki enerjisini dinleyici kitlesinin verdiği tepkilerden alıyor ve performansları sırasında ne yapacaklarına bunları göz önüne alarak karar verebiliyor. Konser sırasında salondaki enerji size yansıyor mu?

Evet kesinlikle. Sahne de dinleyicilerimin enerjileri ile besleniyorum. Eğer karşımdaki seyirci heyecanlı müziğime odaklanmış  şekilde beni dinliyorsa daha iyi çaldığımı hissediyorum. Bazen konserlerime Zen Master ile başlamayı seviyorum. O seyircilerine daha kuvvetli bir bağımız olması için konserden önce küçük bir konsantrasyon seansı yapıyor. O zaman herkesin tüm duyularının açık ve müziğime daha hazır olduklarını hissediyorum. İlk seyirci önünde performansımı 7 yaşında İtalya da Vivaldi çalarak yaptım. Şehrin belediye Başkanı gelmişti ve konserden sonra yanıma gelip elimi sıktı ve beni tebrik etti. İşte o anda konser solisti olmaya karar verdim.

Yeni single’ın “Hip Hop Symphony” nin ortaya çıkış hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?  

Hip Hop Symphony başta deneysel bir çalışmaydı. Klasik müzik ile hip hop ritimlerinin birleşimini ve kombinini denemek istedim. Benim için ev yapımı bir çalışma gibiydi. Bir arkadaşım ile birlikte ev stüdyosunda prodüksiyon yok, yapımcı yok, hiç bir şey yok sadece ben ve arkadaşım, evde bir şeyler çıkarmaya çalıştık. Böyle başladı. Bu arkadaşım Friedrich Wengler Hip Hop Symphony’nin yapımcısı orta okuldan arkadaşım.11 yaşımdan beri onu tanıyorum. Evlerimiz yan yana idi, aynı okuldaydık. Okul dışı hep buluşur ve hep beste yapmaya çalışırdık. Pop müzik, caz müzik parçaları çalardık. Mezuniyetten sonra biraz uzaklaştık, kontağımız kesildi. Ben klasik kariyerime devam ettim. Ama bir süre sonra; çocukluk zamanlarımız ve ne kadar güzel anılarımız olduğu aklıma geldi, kendisi ile tekrardan iletişime geçtim. Şimdi kendisi benim performanslarımın bir parçası. Benim videolarımın yapımcısı. İşte Hip Hop Symphony böyle ortaya çıktı. Kemandaki virtüözüteyi Hip Hop ritimleriyle birleştirmek çok hoşuma gitti. Benim için bu yeni, heyecanlı, modern, dünyanın ihtiyacı olandı.

Kendi projeleriniz dışında tiyatro, dans ve sinema gibi farklı alanlar için de müzik yapıyor musunuz ?  

Kendi beste ve projelerimde Bach’ın müziğinden, sinema ve film müziklerine pop ve Hip Hop’a kadar bir etkilenme görebilirsiniz.  Bestelerim olabildiğince yalın ve doğaldır. Müzik videoları yaratmayı ve yaratıcı olmayı seviyorum. Kendi müzik videolarımın yardımcı direktörlüğünü yapmayı seviyorum, çünkü kendi projemin nasıl olması ve dışardan nasıl görünmesini istediğimi en iyi kafamda ben kurgulayıp hayal edebileceğimden dolayı kendi projelerimdeki her detayla kendim ilgilenmek istiyorum.

Sahne performansı repertuvarınızda neler var?

Geniş bir repertuvarım var. Yoğunlaşmam  Johann Sebastian Bach üzerine ama ayrıca Beethoven, Brahms, Tchaikovsky, Wieniawsky. Fransız besteciler Camille Saint-Saëns, César Franck. Ama her zaman Johann Sebastian Bach’a geri dönerim. Çünkü benim için Bach başlangıç ve bitiştir. Bana göre müziğin içinde olması gereken her şeyin kombini onun müziğinin içinde var. Eğer ıssız bir adaya düşsem yanıma alacağım bestecinin müziği Bach olurdu. Sahne repertuvarımda her zaman Bach vardır. Fransız repertuvar ve benim kendi bestelediğim kendi parçalarım.

Besteleriniz nasıl ortaya çıkar genelde ? 

Genelde bestelerim çok doğal bir şekilde ortaya çıkar. Ben geç saatlerde çalışan üretken olan biriyim. İlhamım gece 22.00’den ya da gece yarısından sonra gelir. Hayatımda bazı dönemler de zamanımı çok fazla keman çalışmaya ayırmıyorum aksi taktirde beste yapmaya ve yaratıcılığa fazla enerjim kalmaz. Genelde tatillerde, ilham aldığımda ya da duygusal bir anımda bestelerim ortaya çıkar. Piyanomun başına otururum. Duygu yaratmak için armoni en önemli şeydir. Eğer armoniyi çok iyi hissedersem, onun üzerine melodi yaratabilirim. Bestemin içinde sözler de varsa sözler doğal olarak dökülür ve kendimle bir rezonans içinde yazıp yaratıcı olabilirim.

Müzik yaşamınızın bir parçası onun dışında uğraştığınız meslek ya da hobi çalışmalarınız var mı ?

Müzik benim profesyonel hayatım ama bir taraftan da hobim çünkü yaptığım işi seviyorum. Seyahat etmeyi çok seviyorum ama ne yazık ki bu aralar biraz zor. Genelde seyahatlerimi işimle birleştiriyorum. Konserden sonra 1-2 gün daha ekleyerek gittiğim yerleri gezme olanağı ve yeni insanlar tanıma olanağı buluyorum. İnsanlar benim için büyük bir hobi çünkü yeni arkadaşlardan ilham almayı seviyorum. Her gün düzenli spor yapıyorum. Dışarı çıkıp koşuyorum, streching arkadan da meditasyon yapmayı seviyorum. Benim için fit ve sağlıklı olmak önemli .

Türk bestecilerimizin yurt dışında algılanışları nasıl ?

Şu zamana kadar Fazıl Say’ın müziğine aşinayım. Fazıl Say’ın “Haremde 1001 Gece” keman konçertosunu çalıp kaydını yaptım ve kendisi ile beraber müziği üzerine çalıştık. Onun eserini öğrenmek  benim için yeni bir dil öğrenmek gibiydi. Türkçeyi öğrenmek diyebiliriz. Onun kullandığı teknikleri öğrendim. Onu tanıyıp stilini anlayınca eserlerinin güzelliğini ve anlamını da kavrayabiliyorsunuz. Onun teknikleri, duyguları ve onun müziğiyle yepyeni bir dil keşfettim.

Pop şarkılarının klasik enstrümanlarla yorumlanması olan cross-over son yıllarda çok tutan bir şey. Peki siz kendinizi klasik müzikçi olarak mı yoksa cross-over olarak mı tanımlıyorsunuz ?

Ben kendimi ne klasikçi ne de cross-over müzisyen olarak tanımlarım. Ben sadece  müzisyenim. Müziğin sınırları olmamalı, müzikte ırkçılık olmamalı. Benim için sadece müzik vardır. Tek önemli olan müzikte ne kadar iyiye ve ne kadar derine indiğimdir. Müziğin kalitesi ve her bir notaya yüklediğim sevgi önemlidir. Eğer dinleyicilerime mesajımla ulaşabiliyorsam hangi tür ve stille olduğu önemli değildir.

Dış görünüşünüzün de çok hoş olmasından dolayı hayranlarınızdan gelen tepkiler nasıl oluyor ?

Hayranlarım temelde müziğimden keyif alıyorlar. Kemanımdan çıkan melodilere ve sesime ama bunun dışında görüntümü de beğeniyorlarsa bunu bir kompliman olarak kabul ediyorum. Teşekkür ederim.

Çeviri : Rüya Evren 

*Türkiye temsilciliği KAM Management tarafından yapılan “Iskandar Widjaja” çok yakında İstanbul da harika bir konserle seyircisiyle buluşacak.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir