Nice günler vardır ki çaresiz kalır insan, tutunduğu dalların bir bir kopup gittiğini gördükçe daha da içlenir. Kendi içsel yolculuğuna çıkabilmek için önce etrafındakileri aşabilmesi gerekir. Kaybolur bazen iş güç arasında, bazen de çıkış aramaktan kendini alıkoyamaz geç kalsa bile. Bu gelgitlerden sıyrılabildikçe huzurlu olur, konfor alanı sandığı yerden sıyrılır böylece. Tüm kadınların bu gerçeklerden sıyrılma hikâyelerine şahit olmak isteyen bir roman yazdı Ezgi Karaşin. İlk kitabı Bana Rağmen’de olduğu gibi kadın odaklı bir anlatıyla karşımıza çıkan Ezgi Karaşin’in son kitabı Benimle Beraber, Masa Kitap etiketiyle raflardaki yerini aldı.
Zaman da kayıp da hafıza da insan içindir. (Sayfa 179)
Ezgi Karaşin, Benimle Beraber’de Türkiye’de yaşayan pek çok kadının seçilmiş kaderini sorguluyor. Küçük yaşta evlendirilen Sevim Hanım’ın trajik hikâyesini kızı Nermin üzerinde devam ettirmesi, diğer kızı Zerrin’in bu kaderi kabullenmemek için çabalaması fakat onun da bunu ne yazık ki yine seçilmiş kaderlerden biri olan “evlilik” yoluyla yapması bu erkek egemenliği içinde kadınlar için pek fazla seçenek olmadığını da adeta kanıtlıyor. Tüm bu haller içinde kendini kurtarmaya geç kalmış farkındalıkların işe yaramazlığı ise çaresizliğin en net hali olarak karşımıza çıkıyor.
“Bir kadının kendi başına var olması, ayaklarının üzerinde durabilmesi güzel bir duygudur. Yoksa para bir yerden gelir, kadın kısmının evde olması beklendiği için paranın erkekten gelmesi doğal olandır zaten. Kadının tüm çabalarının yanı sıra dışarıda kendine alan açabilmek için didinmesi hayli yorucu olsa da tüketen bir durum olmaz. Aksine, kimliği besleyen bir durumdan bahsetmek mümkündür. Kadın, adının bile olmadığı yerlerde emeğin karşısında teşekkür dahi almaz. Oysa belirlenen sorumlulukların sonucu az ya da çok gelirle sonuçlanması kişiye güç verir. Kişiye bağımlılıkları azaltırken, hayata bağlılığı artırır.” (Sayfa 30)
Sevim Hanım daha on iki yaşındayken evlenmiştir kendinden yirmi üç yaş büyük Osman Bey’le. Kocası ölünce iki küçük kızı Nermin ve Zerrin’le baş başa kalınca da zorlanmıştır haliyle, bu kızları nasıl zapt edip onlara bakacaktır? Kendi de onlarla beraber büyüyen bir çocuktur bakınca, gözden çıkarılmış küçük bir kız…
Kızları büyütürken bir an evvel evlendirip başka birinin gözetiminde olmasını ister, böylesi daha güvenlidir, öyle öğrenmiştir. Nermin üniversite okumak istese de o da bu kadere boyun eğer, uygun bir kısmet olan Sinan’la evlenip bir yuva kurar hayallerini bir kenara bırakarak. Zerrin ise farklıdır, yaşamak istemediği bir hayat vardır önünde ancak o da Adana’daki bu hayattan kaçmak için zengin bir beyle evlenip İstanbul’a gider. Ne isterse yapar ancak bir erkeğin sağladığı imkânlar ölçüsünde… Hepsi aynı kadere farklı biçimde tutunmuştur.
Selin bu hikâyede başka bir bilinci temsil eder. O, hayallerinin peşinden koşacak ve bir erkeğin kanatlarına sığınmadan bunu yapmanın bir yolunu bulacaktır. Nitekim de öyle olur, erkek arkadaşı kendi işini yurtdışında devam ettirmek isteyip onu da yanına alacağını söylediğinde o zaten istediği müzik okuluna başvurmuştur bile. Hayalleri, bir erkeğin ellerine zincirler verecek kadar ipin ucunda değildir onun için. O, ne anneannesinin ne annesinin ne de teyzesinin kaderini paylaşmak ister. Böylece romanda bu düzene karşı beklediğimiz başkaldırıyı onda görürüz.
Nermin ise zamanla yatağa düşen annesine bakmakla yükümlü kalır. O, annesinin bir yansımasıdır sanki. Onunla paylaşır onun acısını ancak kendini yalnız hissetmekten de alıkoyamaz. Ne eşi Sinan ne kızı Selin ona istediği desteği verir. İçten içe ona sevgi besleseler de zor durumlarda ortada yokturlar, kaçış psikolojisi içinde kıvranırlar. Böyle durumlarla yüzleşemezler. Bu, Nermin’in sonunu getiren umutsuzluğun sebebidir aslında. Onu müşkül bir duruma sokarlar istemeden. Bu süreçte eşi Sinan’ın arkadaşı Bekir sayesinde Suriyeli göçmen kadınlarla tanışması, onlardan birine hisler beslemesi ve bunu Nermin’in öğrenmesi de onu yıkar. Hali hazır da Nermin de ondan beklentisini ve ümidini kesince kendine başka sığınaklar aramaya başlamıştır da… Ancak onun için her iki durum da yıkıma uğratır onu. Ne sevgi ne şefkat hepsinden mahrumdur Nermin… Bu mahrumiyet annesinin ölümüyle daha çok harlanır, bu hisleri kabullenemeyecek kadar yorgundur. Yorgunluğunu uzun ve tükenmez bir uykuyla noktalar nihayet.
“Geçmişin yükü, insanın omuzlarından hiç inmez. Zamanla geçer denilenler, kişinin hayata devam edebilmesi için söylenmiş küçük yalanlardan ibarettir. Yaşananlar değişmez, olaylar hâlâ can acıtan haliyle olduğu yerde kalır. İnsan, kendini korumak için yaşananları farklı görmeyi deneyebilir. Olduğu kişiyi değiştiremeyeceğinden, durduğu yeri değiştirerek… O da lineer olarak öğretilen zaman yanılgısından uzaktır. Arka arkaya yaşanan, kronolojik bir anlam atfedilen olaylar zamanı etkilemez. Zaman ancak döngüsel olarak kabul edilir. Kişi, bu döngüden çıkabilir ya da uzaklaşabilirse ancak o zaman yaşadıklarıyla arasına mesafe koyabilir.” (Sayfa 151)
Kadınların tüm şartlar altında kendi konumlarını güçlendirmek için sıkı sıkı pazarlığa girişmesi ne acıdır ki medeniyetin geriye ket vurmasından başka bir şey değildir. Hepimize sunulan şartların benzerliği zihnimizde yeni ve başka bir dünya kurmayı bile engelleyecek derecede sanki. Kadın olarak toplum içinde suçluluk psikolojisine çok aşina olduğumuz bu dünyada beklenenin dışında davranmak daha zor. Bu psikolojiden çıkmak, sunulan seçeneklerin dışında alternatif üretmek, farklı bir konum hayal etmek, gerçekten ne istediğimiz üzerinde düşünmek, kendi ayaklarımızın üstünde durmaktan çok ayaklarımızı sağlam basabilmek, kendimizi açık ve net bir şekilde yargılanmaktan korkmadan açıklayabilmek oldukça güç olsa da bunu yapmaya yeltenenlerin hatta başarabilenlerin arkasında durdukça hep bir elden kuvvetleneceğiz. Bunun farkında olarak yaşamak, şartların değişmesine de müsaade edecektir elbette. Bu kitabın eleştirisine gelince istenen de budur, Ezgi Karaşin Benimle Beraber’de Selin’in dilinden anlatıyor ve istiyor bu kaderi hepimiz için.
Hayal kırıklığı, ihtiyaç duyulan sevgi, anlayış ve destek karşısında karşılanmamış beklentilerin yarattığı bir tür boşluk hissi olarak da ifade edilebilir. Sınırlarının belli olmadığı karanlık bir sis bulutunun içinde gezinmek gibidir. Değersizlik hissi görmezden gelindikçe doğar. En sevdiklerin tarafından oluşturulan öncelik sırasının sonlarında olduğunun sessiz ifadesi, yıkıcıdır. (Sayfa 95)
Romantik ilişkiler, ailevi konular, anne kız ve baba kız ilişkisi, insanın hayal ve hakikat arasındaki gidip gelmeleri, kendini tanımaya ve anlamaya vakit bulamayan insanın tavırları, sevdiklerinin yanında bile yalnız hisseden insanın çaresizliğini ve hayattan kopukluğunu konu edinen Benimle Beraber’de Ezgi Karaşin bizleri farklı bir perspektifle kendimizi ve çevremizi sorgulamaya çağırıyor.
İlk yorum yapan siz olun