Yazar: Kadir Arslan
Sanatçılar ne konuşur? Aslında sanatçılar genelde kendi kendine konuşur; ama ilginçtir ki bu muhabbet nihayetinde bir ürüne dönüşür ve ortaya çıkan eser topluma mal olur. Toplum içine akar, topluma ait olur. Bu durum toplumla sanatçı arasındaki ilginç bir tanışıklık halini ortaya çıkarıyor. Özelde birbirini tanımayan; fakat ben ve sen olmaktan çıkıp “biz” kavramı etrafında toplanılabilen ilginç bir tanışıklık hâli… Sanatçı ve toplum arasındaki bu bağın düğümü de elbette sanatçının ortaya koyabildiği ürünlerdir ve elbette izleyicinin de sürece dahil olması gerekiyor.
Delacroix’in 1789 Fransız Devrimi’nin sembolü haline gelen “Halka Yol Gösteren Özgürlük” tablosunu düşünün. Hani elinde bir bayrakla barikatların üzerinden geçen kadının olduğu tablo. O sanat eserinin kime ait olduğunu söyleyebiliriz ki. Mayakovski’nin “Omurganın Fülütü” şiiri, Goya’nın İspanya’daki kaosu belgelediği gravürleri, Dvorak’ın “Yeni yüzyıl senfonisi” adlı eserini ve aslında en önemlisi anonim halk edebiyatı. Her dilde milyonlarca anonim şarkı ya da hikaye vardır, üreteni bilinmeyen. Daha önceki yazılarımdan birinde değinmiştim, sanat ürünü sanatçıdan kopar ve kendi başına bir özne olur, anonim eserler bunun en bariz örnekleridir. Hakeza anonim olan desenler, ikonlar, mimari eserler, yapanı unutuldu ama onlar ne kendilerinden bir şey eksilerek ne de onlara bir şey eklenerek var olmaya devam ediyorlar.
Sanatçı kendiliğinden var oluyor. Sanatın reel dünyaya paralel ekolojisi var ve bu canlı organizma durmadan bir sanatçı bedeninde kendini görünür kılıyor. Sanatçı bu yüzden hep kendi kendine konuşur. Delilik değil, ilhamdır bu.
bir yanıyla delilşktir de