İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kameralı Adam: Dziga Vertov

Dziga Vertov ismi çoğu zaman, çağdaşları olan; Eisenstein ve Pudovkin gibi Rus kuramcıları ile birlikte anılır. Sinema kuramcıları ve sinema severler tarafından, belgesel sinemanın babası ve 1960’larda popülerlik kazanacak olan “cinema verité” akımının da en büyük ilham kaynağı olarak tanınır. Bu saptamalar gayet doğru olmak ile beraber aynı zamanda yetersizlerdir. Dziga Vertov belgesel sinemanın temellerini atmanın dışında, kurucusu olduğu “Kinoki” (Film-Göz Grubu) ile beraber yaptığı çalışmalar ile sinema estetiğinin gelişmesi ve şekil değiştirmesinde büyük bir rol oynamıştır. Bu çalışmalardan bahsetmeden önce, Dziga Vertov’un hayatı üzerinde kısaca durmak yararlı olacaktır.

  Dziga Vertov (gerçek ismi: Denis Arkadyevich Kaufman) 2 Ocak 1896 tarihinde, Rusya’nın Belostok şehrinde doğmuş, Sovyet-Rusya film yönetmenidir. “Kino-Glaz” (Film-Göz) teorisi ile tanınır. Bu teoriye göre kamera, insan gözü temel alınarak oluşturulmuş bir makinadır ve bu sebepten ötürü kamerayı, insan gözü gibi gerçek olayları, gerçek zamanda ve gerçek insanlar ile görüntülemek için kullanmak en doğru olanıdır. Bundan kast edilen, film sanatının; stüdyolarda yapılan suni bir işlem olmaktan uzaklaştırılması, oyuncular yerine gerçek insanlardan faydalanılması ve klasik dramın kalıplaşmış yapısını reddedip yeni bir anlatım dili oluşturulmasıdır. Vertov’un, adeta belgesel film anlayışını tanımlayan bu sinema anlayışına ulaşmasında Rus İç Savaşı sırasında kameraman olarak görev yapmasının etkisi büyüktür mutlaka. Bu savaş sırasında çektiği görüntüler, Godovschina revolyutsii (1919) filmini oluşturur.

Godovschina revolyutsii (1919)

Bu filmin başarısının da etkisi ile, 22 yaşında, Devlet Sinema Departmanın başına getirilir. Kinoki grubu da bu departmanda kurulur. Vertov ve Kinoki grubu, Kino-Glaz teorisini temel alan bir seri manifestolar yayınlarlar. Bu manifestolar zamanında çok radikal bulunduğu için Sovyet-Rusya dışında çok ses getirmese de gelecek yüzyıl içerisinde dünya sinemasını derinden etkileyecektir.

Vertov’un Manifestosu:

  • “Dram, halkın afyonudur!”

Vertov’a göre; klasik dram yapısında ortaya koyulan eserler izleyiciyi düşünmeye ve izlediği yapıyı analiz etmek yerine edilgen bir rol üstlenmeye iter. Yani, antik Yunan geleneğinden gelen 90 dakikalık klasik yapı, izleyiciyi uyuşturmaya yönelik dizayn edilmiştir.

  • “Kahrolsun beyaz perdenin ölümsüz kralları ve kraliçeleri. Yaşasın sıradan, günlük işlerin başındaki ölümlü insanlar!”

Vertov’un, Sovyet-Rusya’da yaşayan bir yönetmen ve tutkulu bir Lenin destekçisi olduğu düşünülürse Hollywood endüstrisi ile ilgili düşünceleri tahmin edilebilir. “Beyaz perdenin ölümsüz kralları ve kraliçeleri” diye adlandırdığı Hollywood yıldızları ve bu Hollywood yıldızlarının idealize edilmiş güzellikleri, Vertov’a göre; sunidir ve izleyiciyi kendi gerçekliklerine yabancılaştırır. Bu yüzden, günlük yaşamdan, oyuncu olmayan insanlar sinemada yer edinmelidir. Bu görüş gelecekte İtalyan Yeni Gerçekçileri tarafından benimsenecektir ve İtalyan Yeni Gerçekçileri filmlerinde profesyonel oyunculardansa, sıradan insanları kullanmayı tercih edeceklerdir.

  • “Kahrolsun burjuva senaryoları!”

Ağırlıklı olarak burjuvasi üyelerinin hayatlarını konu almaktansa, işçi sınıfının hayatları dert edinilmelidir. Bu görüş de İtalyan Yeni Gerçekçileri tarafından benimsenecektir. Hatta, Türk Sinemasında bile yıllarca bu anlayışta filmler yapılacak ve bu filmler Türk sinemasının dünya çapında saygınlık kazanmasında rol oynayacaklardır. Metin Erksan ve Yılmaz Güney filmleri bu filmlere örnek olarak verilebilir.

  • “Drama kapitalistlerin elinde ölümcül bir silahtır. Biz bu silahla devrimci günlük yaşamımızı sergileyerek silahı düşmanımızın elinden alacağız!”

Yukarıda da değinildiği üzere; Vertov, dramı uyuşturucu olarak görür ve bu düşünceyi bir kademe daha ileri götürerek, kapitalistlerin bu uyuşturucuyu halkı cahillik ve kritik düşünmeden yoksun bireylere dönüştürmek adına bir silah olarak kullandığını savunur. Devrimci toplumun günlük hayatını katıksız bir şekilde gözler önüne sererek halkın gözlerini açmayı hedefler.

  • “Modern drama da eski dünyanın bir artığı, devrimci gerçeğimizi eski şekillere sokma çabasıdır.”

Antik Yunan Drama geleneğinden gelen Modern drama, vadesini doldurmuş bir hikâye anlatım yöntemidir.  Vertov, kapitalist düzenin ürünü olan bu modern drama kalıplarının, devrimci gerçekçiliği anlatmakta yetersiz kalacağına inanmaktadır. Bunun için yeni bir anlatım dilinin inşasını zorunlu görür.

  •  “Kahrolsun günlük yaşamımızın tiyatroda sahnelenmesi. Bizi olduğumuz yerde yakalayıp çekin!”

Vertov’un burada tiyatrodan kastı, Hollywood filmlerinde sıkça rastlanan stüdyo çekimleridir. Vertov’a göre insanlığın gerçekliği yapay bir ortamda yansıtılamaz, sadece gerçek insanları günlük hayatları sırasında onlara müdahale etmeden görüntüleyerek yansıtılabilir. Bu fikir, modifiye edilerek İtalyan Yeni Gerçekçileri tarafından da benimsenecektir. İtalyan Yeni Gerçekçileri (maddi sıkıntıların da etkisi ile) stüdyolardan çıkıp sokaklara dökülerek ve doğal ışıktan yararlanarak filmlerini yapacaklardır. Fakat, modern dramanın kalıplarına bağlı kalarak Vertov’dan ayrılacaklardır. Başka bir ilginç nokta ise; Vertov’un bu anlayışı İtalyan Yeni Gerçekçileri yolu ile Fransız Yeni Dalgasında da yer bulacaktır.

Kameralı Adam – Dziga Vertov (1929)
Bisiklet Hırsızlar – Vittorio De Sica (1948)

  •  “Senaryo üzerinde uydurulmuş bir masaldır. Biz kendi yaşamımızı yaşarken üzerimize biçilen görüntülere boyun eğmeyeceğiz!”

Vertov’a göre; senaryo, insan gerçekliğini yapay kalıplara zorladığı ve gerçek insanları belirli arketiplere indirgediği için zararlıdır. Vertov’un sinema anlayışına göre filmin konusu gerçekliğin uydurmaca bir çarpıtılması değil, gerçekliğin ta kendisi ise anlatılmaya değerdir. Bu yüzden senaryo kavramı tamamıyla sinemadan atılmalıdır. Bazı film teoristleri, İtalyan Yeni Gerçekçilerinin senaryo kullanmadan film yaptıklarını iddia eder. Kişisel görüşüm: bunun bir rivayetten başka bir şey olmadığıdır. İtalyan Yeni Gerçekçilerinin diyaloglarda ağırlıklı olarak doğaçlamayı teşvik ettikleri doğrudur ama herhangi bir Yeni Gerçekçi filme bakıldığında hikâyenin belirli bir strüktüre sahip olduğu görülebilir. Yani en azından bir senaryo taslağı kullanıldığı barizdir.

Kameralı Adam (1929)

  Sonuç olarak; Vertov’un bu radikal fikirleri zamanında, klasik dramatik yapının sağladığı izlemesi kolay ve keyifli filmlerden kopamayan izleyiciler tarafından kabul görmese de dünya sinemasını gelecek yıllarda bariz bir şekilde etkilemiştir. Vertov’u sadece belgesel türünün babası olarak görmek haksızlık olacaktır kanısındayım. Daha önce benzerine rastlamadıkları bir sinema türünden birkaç örnek izlemek isteyen sinema severlerin Vertov’un filmlerine bir göz gezdirmesini tavsiye ederim.

Yazan: Bilge Noyan Ulupınar

Bir yorum

  1. Emel Ulupınar Emel Ulupınar 11/06/2019

    Ellerine, ruhuna sağlık ????????????

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir